- 727 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
DİL VE KİMLİK
MUHSİN İLYAS SUBAŞI
Ülkemiz, geçmişte var olan gelecekte de başımızı ağrıtacağına inandığımız ağır bir “dil buhranı” yaşanmaktadır. Halkımızı birkaçyüz kelimeyle konuşmaya mahkum edenler, aydınımıza da tedavi imkânı olmayan bir “yabancı dil bilme hastalığı” aşıladılar. Öyle ki, adam, biyografisini yazarken, bildiği yabancı dili belirtmekle kişiliğine bir itibar desteği aramaktadır. Kendi dilinin gramer kurallarını bilemeyen bir insanın, kendi dilinin ses yapısından haberi olmayan bir aydının bırakınız ülkeyi, kendisine hayrı olacak mıdır? Bence bu soruya cevap aramak meseleyi çözmemize çok önemli katkı sağlayacaktır!..
Dışımızdaki ülkelere dikkat ediniz, geri kalmış ülkelere ya da gelişmekte olanlara, sürekli olarak kendi dillerini empoze etme gayreti içerisindedirler. Bunu niye yaparlar? İnsanlar dilleriyle düşünülürler de onun için. Bir insan İngilizce öğrenme gayreti içerisindeyse, evinde, sokakta, iş yerinde bu kelimelerle meşgul olacaktır. Zihnî problemlerini gidermede bu kelimelerden yardım isteyecektir…Emperyalizmin bir başka şekli budur işte!..
Tarihe bakınız, Osmanlı İmparatorluğu, Irak’a, Suriye’ye Mısır’a, Libya’ya, Cezayir’e gitti. Oradaki insanları, cehaletin ve aşiret zulmünün sopasından korudu. Balkanlar yoluyla Avrupa’ya açıldı. Viyana’ya kadar gitti, Yunanistan’ı, Arnavutluk’u, Yugoslavya’yı denetimine aldı. Buradaki insanları, kilise’nin, derebeylerin ve yerli eşkıyanın soygunundan korudu. Hiç birisinin de diline dokunmadı. Çekilince herkes kendi varlığını kaldığı yerden sürdürdü. Bu devlet, kaldığı 5-6 asır boyunca her ülkeden ayrı ayrı her gün bir aileyi asimine edecek yollarla kimliğinden uzaklaştırsaydı, ya da bunlara Osmanlıca’yı gelişme dili olarak empoze etseydi, bugün o topraklarda oraların sahipliğini iddia eden bir adam kalmazdı… O, bunu yapmadı. Bakınız bizim bıraktığımız topraklara giren Fransızlar, yıllardır Cezayirlilere dayanılmaz acılar çektirdiler. Milyonlarca insanın kanına mal olan bir kurtuluş mücadelesi vermelerine sebep oldular. Çekilirken o adamların kimliğini var eden değerleri tahrip etmeyi de ihmal etmediler. Şimdi Cezayirli Fransızca konuşan bir zavallı parya durumuna düştü ve bu defa kendi içinde dilimlere bölünerek birbirini kırmaya başladı. Bunun arsında dil despotizminin bütün acımasızlığı vardır.
Bu acımasızlığı, gelişmiş ülkelerin “Strateji Uzmanları”, başka ülkeler üzerinde güç oluşturmak için de kullanırlar. Böyle bir hedef uğruna bu dil aracına sarılırlar. Bakınız, Türkiye’yi dünyadan tecrit edebilmenin en kestirme yolu olarak dili gördüklerini, onların içerisinde yetişmiş, onları yakından tanımış bir bilim adamı nasıl anlatıyor:
“1953’e kadar, Türk okullarında tüm dersler üstün vasıflı öğretmenlerce, Türkçe olarak verilir, öğrenci, konuların derinliğine öğrenir, en önemlisi sorgulamayı,muhakeme etmeyi, düşünmeyi öğrenirdi. Bugün bunlardan eser kalmamıştır. Amerikan, İngiliz danışmanlarının ve onların güdümünde olanların marifetiyle, önemli dersler seçmeli derse dönüştürülmüş, en kötüsü devlet eliyle, sonra cemaatlerce, sonra kâr güden eğitim akbabalarınca, eğitim dili İngilizce olan sayısız “kolej”ler,benzeri Anadolu liseleri açıldı. Açık söyleyelim,milletimize yıllardır yutturulan bu oyun, “yabancı dille eğitim ihaneti”, kendi öz kaynaklarımızla kendimize yaptırılan İngiliz misyonerliği demektir. Yabancı dille eğitimde, e yabancı dil, ne de anlayarak, ezbersiz bilim/fen öğrenilir. Üstelik öğrenci Türkçe’yi unutur, millî kültürünü kaybeder dedesini İngiliz holiganı (magandası) zannedip dükkanının üstüne İngilizce levha asar İşte, bir millet böyle köleleştirilir!...” (Oktay Sinanoğlu, Hedef Türkiye, s.102)
Türkiye yıllardır bu “dil bataklığında” boğulmaktadır. Dünyanın hiçbir yerinde bu tür bir uygulama yoktur. Bu ülkede, kendi dilini bilemeyenlerin yabancı dil öğrenmek için trilyonları harcaması, hem kültür acısından, hem de ekonomik açıdan bir soygun düzenine malzeme olmadan öte bir kıymet hükmüne sahip olamamaktadır. Liselere konulan İngilizce’nin giderek daha da ön plana çıkarılmasıyla, kendine göre düşünmeyi ve yaşamayı öğrenmesi gereken genç çocuklarımızı, şahsiyet çözülmesine ettiğimizin farkında değiliz. Liseyi, üniversiteyi bitiren gençleri İngiltere’ye, Amerika’ya gönderenler, evlatlarının ruhunu orada bıraktıklarını anlamaktan uzaktadırlar.. Bu ülkede, şimdi “dil modası” var. Yarın o da geçecektir. Elde kalan, şahsiyetinden kendi değerleri alınarak duygu kadavrasına dönüştürülmüş bir nesil olacaktır.
Gelişmiş ülkelerin, gelişmekte olan ülkeleri sömürgeleştirme projesi içerisinde, kontrollerinde tutabilmeleri için millî kimliğimizin yumuşak karnı olan dili seçmeleri tesadüfî değildir. Dille yalnızca konuşmayız, aynı zamanda düşünürüz. Bir eylemin düşünce, tasarı ve uygulama alanına gelirken önce düşünce kaynağından beslenmesinin farkında varanlar, kansız, silahsız, parasız bir propaganda yoluyla işi sonuca götürmeyi daha kazançlı olarak görmektedirler. Dil bu alanda, onlar için sonsuz imkânlar veren çok rahat bir çalışma alanıdır. Niye? Çünkü dilini bilirsen iş bulacaksın!.. İş ve aş derdinde olan bir millet için, hele oturmuş bir millî karakter ölçülerine sadakat duygusu da yoksa neler yaptırılmaz ki…
Bakın son bir yıl içinde çok çarpıcı, bana göre de kahreden iki örnek yaşadık: Birisi, bir kızımızı “Dünya Güzeli” seçtiler. Bir başka İslâm Ülkesi’nde, Nijerya’da düzenlenen yarışmaya, Hıristiyan edepsizliğinin tahrikiyle kan karıştı. Yarışma oradan başka yere alındı. Bu defa, “Siz yarışmayı kana buladınız, bunu dininiz Müslümanlık için yaptınız, al size bir başka Müslüman ülkeden bir dünya güzeli!” dercesine bizim kızımızla bütün Müslümanlara cevap verdiler. O da yetmedi, bir başka kızımıza, yıllardır katılıp dereceye sokmadıkları, Eurovizyon Şarkı Yarışmasında birincilik verdiler. Bu kızımız da onlara “İngilizce Şarkı” okuduğu için kazandırıldı. Bunda da, “Bakın, siz ancak bu dille adam olusunuz, bunu unutmayın ha!” şablonunu üzerimize örtmeyi başardılar.
Batılı ve Amerikalı artık şunun farkındadır, 52 İslâm Ülkesi içerisinde, Türkiye bir “lokomotif model”dir.. Türkiye’ye neyi yaptırırlarsa, diğerlerine de onu benimsetebileceklerdir. Türkiye, bir medeniyet projesi aldatmacasıyla önce dille kültürel çözülmeye çekildi. Arkasından bu tür ödüllerle kültür krizine sokulacaktır.
Eyup Sultan’da, şortuyla gömleği arasında, göbeğini açık bırakan genç kızın başını örterek dua etmesi, bizim nasıl bir şahsiyete tuzağına çekilmemizi göstermesi bakımından düşündürücü bir fotoğraftır. Yarın, “Böyle de Müslüman olunuyor” denilecek ve arkasından başka talepleri gelecektir… Bu taleplere zihniyet altyapısını hazırlayan da dil’dir!... Diline dikkat etmeyenin kimliğine dikkat edeceğini düşünemiyoruz…
Siyaset zemininde uluslararası hoşgörü havarilerinin gölgesine girenler, ülkelerinin kaderini peşkeş çekme gibi çok ağır bir vebale talip olduklarını bilmelidirler. Kiralanmış, aldatılmış ya da mangurtlaştırılmış kalemlerin baskısıyla insanımızın karakter ufkuna sınır çizmeyelim geliniz!...
YORUMLAR
Usta, öncelikle hoşgeldiniz. Devamen, siz de modaya uymuşsunuz. Din dilsel bakış eksik bakıştır. devamı ile bu yazıyı bütünselleyeceğinize dair beklentimizi koruyoruz.
Saygılar ve esenlikler.
Muhsin İlyas Subaşı
Din dili besleyen ana kaynaklardan birisidir. Bunu bizim kabul edip etmememiz bu gerçeği değiştirmez elbette. Buna karşı din dili şekillendirir de demek istemiyoruz. Bunlar farklı şeylerdir. Benim bu alandaki kaygılarım, dilimizi geliştermeye yönelik çabalara destek vermek içindir. Sizin de bu kaygıyı taşıdığınıza inanıyor, ilginize ve dikkatinize teşekkür ediyorum.
Selam ve muhabbetlerimle.
Muhsin İlyas
Öncelikle bu hassas ve önemli konuyu yazıya aktarıp bizlere sunduğunuz için teşekkürler.
Sizinle birebir aynı düşünüğümü ve bu konuda çok hassas olduğumu belirtmek isterim.
Karşı olduğum ve sebebini anlamadığım bir " şey" dir, bir okulda öğretim dilinin yabancı bir dil olması. Türkçe içinde barındırdığı matematiksel özellikle sürekli gelişen, kendi içinde türeyen ve bilimden sanata kadar her alanda YETERLİ bir dildir.
Anaokuluna kadar indi İngilizce dil öğretimi.
İyi niyet var ise şayet, dilini eğitim dili yapacaksın, okullarda yabancı dil öğretimini üst boyuta çıkaracaksın, o dili iyi öğreteceksin ama kendi diline ve kimliğine sahip çıkacaksın. Yabancı dil öğretmek demek o dili olduğu gibi benimseyip eğitimden güncel yaşama kadar sokmak demek değildir.
Ben maalesef iyi niyet görmüyorum bu eğitimde dilin yabancı dil olma konusunda. Sizinle hemfikirim yani.
Açıkcası kompleksli bir toplumuz. Örnek verdiğiniz "aydınlardan" tabelasını ingilizce asan kişiye kadar, ( örnek çoğaltılabilir)
kompleks içinde yüzüyoruz.
Türkiye dışında iki farklı ülkede yaşadım, pek çok ulustan insanlar ve kültürler tanıdım. Konuştum, tartıştım ....
Bizim gibi kendinden , dilinden, tarihinden utanan, destek yerine birbirine köstek olan başka bir ulus tanımadım.
Çünkü bu uzun zamandır ( belkide örneğini verdiğiniz 1953'ten beri) bize öğretilen, gizli gizli kanımıza işlenen bir durum.
Yapılanın yanlış olduğunu bilmeden yapıyoruz, ama kimliğimize de zarar veriyoruz.
Günün yazısı olmasını dilerim.
Saygılarımla
Muhsin İlyas Subaşı
İlginize gecikerek cevap yazıyorum. Teşekkür etmenin ötesinde, aynı duyguları paylaşmanın güzelliğine sevindim. Sizlerin ülkenin milli değerlerine sahip çıkması yeni neslin daha bir sorumlu bilince ulaşmasıyla olacaktır. Batıyı gördüğünüze göre,. bu konuları çok daha iyi kavrayacağınızı umuyorum.
Başarı dileklerimle efendim.
Muhsin İlyas
Yazınızı beğeni ile okudum. Tebrikler.
Kullandığımız dilin bozulmaması, bana göre devletin alacağı tedbirlerle korunmalıdır.
Bu, dilin gelişiminin engellenmesi anlamında anlaşılmamalıdır.
Devlet işlerini yürütmekle görevli olan Hükümetler bu bilinçte değillerse, ya da bilerek bu bozulmaya katkı veriyorlarsa, dilin bozulmasının önüne geçmek zordur diye düşünüyorum.
Bu gün ünüversiteyi bitirmiş bir kimse yüksek lisans eğitimi almak istediğinde, yabancı bir lisan önüne baraj olarak konulmaktadır.
Bir zamanlar Almanya'dan Nazi zülmünden kaçarak Türkiye'ye gelen hocalara Türkçe öğrenme mecburiyeti konulurken, zamanımızda öğrenime devam edebilmek için yabancı dil bilmenin zorunlu olması, nereden nereye geldiğimizin kanıtıdır kanaatındayım. Memlekete bir Karamanoğlu Mehmet Bey gerekli.
Saygılarımla.
Muhsin İlyas Subaşı
Aynı duyguları paylaşıyoruz. bu ve benzeri türdeki yazılarımda hep bunu savundum. Dil kimliğimizin omurgasıdır. Onu ihmal etmekle belimizin kırılacağını bilmemiz gerekir.
Umarım ortak çaba ile genç nesli bilinlendirmede umulan mesafe alınır.
Selam ve muhabbetlerimle efendim.
Muhsin İlyas