- 816 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Anneannemin Bahçesinde ki Erikler
Dün akşamüstü anneannemi evinde ziyaret etmek istedim. Aslında birkaç ay evvel anneannem rahatsızlandı hastaneye yatırıldı uzun bir tedavi sürecinden sonra yaşı itibariyle ve hastalığının hassasiyeti nedeniyle küçük teyzemde kalıyordu ancak o ona çok iyi bakabilirdi ve gerçektende iyi bakılıyordu. Daha sonra sıkılmış olacak ki ortanca teyzemde kalmak istemiş ve onun yanındaymış bense öğrendiğimde evinde kalıyor demişlerdi ve ilfırsatta onu görmek istedim ve dün akşamüstü ziyaretine gittim
Bahçe kapısına geldim kapıyı açtım ve evinin kapsına geldim kimseler yoktu, Camdan içeriye bakmak istedim kimseyi göremedim oysaki anneannemin penceresi bahçeye bakan taraftı ve ışığı hep yanardı ama bu kez yanmıyordu akşamın çökmesiyle birlikte içerisi çok karanlıktı… Evin kapısını açmak istedim belki içeride uyuyordur diye ancak açamadım üzerinde ne anahtar nede her zaman ki gibi bir tel nede kilide bağlı ip vardı o kapı ilk defa bu kadar yoksun ve ıssızdı sadece garip bir rüzgâr esiyordu kapıda öyle duygulandım ki anlatılması çok zor!
Evin bahçesi darmadağın ve bakımsızdı, meyve ağaçlarının dalları meyvelerle doluydu. Öyle ki yerlere dökülüyordu ama o dallara dalacak ne yaramaz çocuklar vardı nede cıvıl, cıvıl ötüşen şen kuşlar…
Sanki hazan bahçesiydi o bahçe gördüklerim içler acısıydı ve ah, ah… Diye iç geçirdim derinden ve o anılar canlandı gözlerimde hüzün kaplamıştı benliğimi utanmasan ağlayacaktım çocuklar gibi…
Hatırlıyorum da çok küçüktük her çocuk gibi aşağı yıkarı yaramazlıklarımız olmuştur özellikle yapma dediklerinde zıt tın’ı yaparız belki de büyüklerimizi kızdırmak bize cazip mi gelir o yaşlarda bilmiyorum ama ben galiba biraz fazlamı yaramazdım ne. Mesela anneannemin bahçesi önceleri çok bakımlıydı her bahar bambaşka güzelleşirdi meyveleriyle çiçekleriyle. Aslında herkesin bahçesi vardı yinede tüm komşular onun bahçesine hayran kalırdı sanki nazar ederlerdi o güzel bahçeyi gördüklerin de önce Onun bahçesinde ki laleler, menekşeler zambaklar sümbüller, begonyalar ve renk, renk güller açardı, misler gibi kokardı.
Hele ağaçlar ap ayrı güzeldi muhteşemdi üzüm ağaçları sanki bir çardak olmuştu altında yemek yenirdi sonrada keyif çayı ve kahveler içilir ne güzel bir muhabbet oluşurdu aslında çoluk çocuk herkes huzur bulurdu, sanki şu dünyanın yalancı bir cennetiydi anneannemin şen bahçe…
Ağaçlar meyve vermek için çiçeklenirdi bizler dayanamazdık çiçeklerinden de koparırdık. Ve erikler üzümler incirler oluşmaya başlardı sabırsızlanırdık
Benim takıntım ekşi erikler öyle güzeldi ki sulu, sulu hele bir erik çeşidi vardı ki
Yıllar öncesinden Anneannemin annesi ekmişti ondan mirastı, onun kadar çok tatlıydı…
Başkasını bilmem ama ben her ne kadar anneannem bana ikazlarda uyarılarda bulunsa da ‘’sakın sakın ha erukleri yolmayın valla! Zehirlidir karnınız ağrır haste olursunuz ha… Sonra ölürsünüz valla valla benda karışmam‘’kendine has doğu şivesiyle sözde uyarıyordu bizleri tatlı anneannem gerçi çocukken ona ne çok kızıyordum ama en ufak zorluğumda dara düştüğümde soluğu yanında alırdım hele de annemin sinirli durumunda yanından hiç ayrılmazdım.
Demek ki çok yaramaz haylaz çocukmuşum ki hiç umurumda olmazdı tüm uyarılar ve yapacağımı yapardım erikleri ondan haberli ya da habersiz aslında itiraf etmeliyim hırsızlıksa bunun adı genelde erik hırsızlığı yapardım çünkü çok tatlıydı o zaman o erikler.Hele kapısının önünde dizi dizi saksılar vardı içinde şimdilerde biliyorum ama o zamanlar çok bilmiyordum.Gavur biberi ve Arnavut biberleri ekmiş ve minik domatesleri andıran mükemmel acı biberler ekmişti ki günde kaç kez ikaz ederdi canım ya….
‘’Sakın ha ellerini sürme sakın yolma bak onlar zehirdir! Derdi nedense bir tek onlara ellerimizi sürmezdik. Ama diğer anlarda kovulsak ta haklıydı bizi kovmakla çünkü aşırı yaramazlık yapardık.
Hiç söz dinlemiyorduk anneannemin çiçeklerini yolup öğretmenlerimize buket yapıp hediye ederdim ve güzelim bahçesine tüm çocukları doldururdum hani sevgili peygamberimiz boşuna dememiş’’camiye çocukla deliyi almayın çünkü ne yapacakları belli olmaz’’işte böyle bir çocukluktu bizim çocukluğumuz.
Anneannemim bahçesi bambaşkaydı, her bahar kendisi tarafından ağaçlar itina ile kireçlenirdi. İlaçlanırdı, börtü böceğe karşı koruma amaçlı. Dallar meyvelerle göz kamaştırırdı en güzel. Bahçe onun bahçesiydi bu bahçeyi hiç bu kadar bakımsız ve sahipsiz görmedim. Ve bu gün yine aynı bahçedeydim ama bakımsızdı ve ağaçlar meyve doluydu dalları yerlerde hasır gibi seriliydi. Meyveleri geçen yıla kadar bile çok tatlıydı çok cazip geliyordu bana ama bu kez canım anneannem özellikle benim için tüm meyvelerden toplatıp bana gönderiyordu…
Oysa dün yoktu anneannem istemeden terk etmişti evini. Viran olmuş gibiydi sadece üşüten titreten bir rüzgâr esiyordu bahçede. Rüzgârın sesi vardı sanki o gitti diye kulağıma fısıldıyordu… Ne acıydı Allahım bahçe kapsı bile bakımsızdı evin kapısı da, çiçeklere baktım hepsinin renkleri soluktu bu mevsimde
Oysa ne günlerimiz olmuştu bu bahçede. Anneannem her zaman bize kızmazdı. Elleriyle bizleri tüm mahallenin çocuklarını doyururdu. Kocaman emaye bir kâsesi vardı. O kâseye çorba doldurur ve ekmek doğrayıp. Yine tek bir kaşıkla bizlere yedirirdi…hatta her kaşıkta bizlere bir şeyler söylerdi.sanki o söyledikleriyle çocuk ruhumuzu okşardı.. filiz ne kadar kocaman ağzın var senin’’derdi tabii ben nasıl gururlanırdım sonra ‘’Sibel senin ağzın ne kuçukmüş kaşık bile girmiyor’’ derdi aslında benim ağzım küçüktü Sibel in kocamanmış aman ha duymasın diyorum aramızda kalsın. Ve yıllar sonra anlamıştım ki maksat bizlere zorlanmadan çorba yedirebilmekti ikindi vakti oyun yorgunuyuz ya kendince bişeyler yapmaya çalışıyordu anneannem. İşte bu kadar düşünceli şefkatli yüreği sıcacık bir anneanne…
Artık meyveleri canım hiç çekmiyordu. Hele de o muazzam sulu erikleri de hiç cazip gelmiyordu ve bahçede ki çiçeklerine el bile süremedim. Çünkü her bir çiçek onsuz dikendi çalıydı sanki ellerime batacak canımı acıtacak gibiydi. beklide canımın yanmasından öte bir durumdu bu manzara. O bahçe çok yabandı çok yabancı geliyordu bana. Düşününce anlıyorum ki bana albenisi gelen renkli çiçekler ve o sulu erikler değildi. Beni mest eden sadece bakımlı bahçe ve onlara emek veren toprağı sabrıyla nakış, nakış işleyen güzelleştiren nur yüzlü anneannemdi!
Ve şimdi bu gün aylardan temmuz, sıcacık yaz olmasına rağmen anneannemin bahçesinde güz vardı, belki de bir daha hiç baharlar gelmeyecekti o bahçeye. Felçli yatağında Anneannem yaşam mücadelesi verirken… Sonsuz karlar yağacaktı, yürek burkan ve yüreğimi acıtan. Dualarım seninle ve umarım tez zamanda eski sağlığına kavuşursun Anneannem
1/21/2011 17:39:08
Salı: filiz AKTAŞ
YORUMLAR
Amin... Yazı temmuzda yazılmış. O günden bu güne anneanneniz sağlığına kavuşmuştur inşallah...
Ben anneannemi geçtiğimiz kurban bayramında 91 yaşında kaybettim...Neredeyse bir asırlık hayat yok oldu, geriye yaşadığımız hatıralar kaldı...
Ama bir devr-i âlemin içindeyiz. Bugün varsak yarın yok olacağız...
Güzel bir anıydı. Yüreğinize sağlık...Sevgi ve saygıyla..