- 647 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Yirmi kilo bir miyav
“Hoş geldin” dedi ev sahibi. Bildik bir mahçup misafir haliyle çekingen adımlarla konuk oldum. İçeri geç Taşkıncığım dediğinde “cığım” eki ev için önemli biri olduğum havasını estirdi. Rahat bir hal ve tavır takınmamı sağladı. Salona doğru geçtim ev sahibi mutfağa uğradıktan sonra yanıma gelip sormaya başladı. Sizinkiler nasıl, sen ne yapıyorsun? Ev sahibi soruları ben de teşekkür ederim siz nasılsınızları hızlıca geçip, asıl konuya gelmek istedim. Yardım istedikten sonra çıkacaktım ki benim için pişen kekten bahsedince oturma süresinin uzadığı anlaşıldı.
Ev sahibi fırın, zaman ve kek mesaisini tamamlamak için mutfağa geçince, o geldi. Yirmi kilo. Miyavladı, böyle devasal bir kedi ilk kez gördüm. Ayağıma dikkatle baktı parmak ucumdaki hafif yırtıktan ortaya çıkan başparmağımın ucu dikkat uyandırdı. Minicik bir yırtığı amma büyüttü. Dikkat kesildi, sabitlendi kuyruk dik ve sert. Onun için bir av olmadığını ve ortamda çaktırmaması gerektiğini bu insanlar için ayıp bir durum olduğunu aramızda sır olarak kalması gerektiğini ani bir el hareketi ve dilimdeki ‘pist’le dikkatini elime çekerek anlattım. Elimi bir sağa bir sola ani hareketlerle oynatmaya başlayınca elime odaklandı. Kandırmıştım kedi aklı işte… Yirmi kilo kafasını elimin hareketlerine göre hızlı hızlı sağa sola çevirdi. Birden fırlayacak gibi duruşu elime sabitlenişi çorabımın yırtığını unutturduğunu gösterdi. Tüm dikkat avında ve yirmi kilo ani hamlesini yaptı elime aldığım tırnak darbeleri vücudumda elektrik oldu. 20 kilonun 220 lik ceryan ürettiğine şahit oldum. Şiddetli bir acı yaşadım. Benim etim ne budum ne? Ama olmaz ki! Tüm duygularım ve canım elimdeyken bir saldırıda ayağıma gerçekleştirdi. İşkence sürüyordu ve bu kez elektrik ayaklarımdan vermişti. Evin hanımı, sımsıcak kokan keklerle içeriye girdiğinde yirmi kilo bir köşede oturmuş ben de derli toplu oturduğum sahnede buldu. Kek kokusu işkence odasında barış havası estirdi. “Rahat otur Taşkıncığım” deyince teşekkür ettim. “Kediniz çok sevimli” dediğimde “o benim oğlum” dedi. “Kedi” demem biraz ağır kaçmıştı topladım kendimi. Çok uysal çok akıllı olduğunu saya saya bitiremedi. Bu sözler üzerine kedinin pardon oğlunun yaramazlıklarından bahsetmek anlamsız olurdu.
Emine Hanım çok satan bir derginin editörü ve bana da iş lazım kaliteli bir dergide çalışmak çok kolay olmuyor. Yirmi kiloya katlanmak sorun değildi. Ne de olsa evin küçük uslu oğlu. evlat akıllı akıllı köşede yatıyor. Keklerde nefis olmuş, Oh Emine Hanım’da CV’mi güzel güzel okuyor arada beğendiğine dair hmm hmm sesler çıkarıyor, her şey güzel. Rahat oturamasam da, ayaklarım toplu, ellerim kazağımın içinde olsa da sorun değil. Üstelik hayvanların yaşam alanlarını daralttık, onları evlere mahkum ettik zavallı yirmi kilocuk. Hayvan sever, çevresine duyarlı, hayat dolu, güzel kokan genç bir adamdım. Çaya atacağım şekeri düşürsem de gülümsememi hiç düşürmedim.
Kapı çaldı, gelen de kimdi güzel güzel oturuyorduk. Emine Hanım’ın dikkati dağılmasın diye çıt bile çıkarmazken bu kapı hiç olmadı. Emine Hanım kapıya yönelince yirmi kilo bana baktı baktı bir şeyler anlatmaya çalıştı. Ama oynamayacaktım. Oynamak istemediğimi arkamı dönerek bildirdim kumandaya uzanınca o da birden saldırdı. Ellerime yine acıyı ekledi. Sinirlenmeye başlamıştım ama bu kadar da olmaz ki. Emine Hanım gelmiyordu. Bu dengesiz kediyle beni yalnız bıraktı. Yirmi kilo iki hamle daha yaptı. İkisinde de inanılmaz acılar içerisinde bıraktı. Artık yeter dayanılır gibi değildi. Mevzu büyümüştü. Kendimi savunabilirdim. O kadar da değil canım. Salon işkence odasını andırıyordu. Ayağa kalktım Yirmi kilo arkasını döndüğünde iki tekme salladım. O an dünyanın en rolcü kedisi oldu. Acayip bir feryat attı. Canının yanmış olması mümkün değildi. Gitti içeri ve inanmayacaksınız ama beni şikayet etti. Kapıyı hızlıca çarptı Emine Hanım. Azından tükürükler saçmaya başlayarak konuştuğunda ‘cığım’ eki de ağzından yere düştü. “Taşkın, sen oğluma mı vurdun?” dedi. “Yok vallaha vurmadım” dediğimde. Yirmi kilo sözümü kesti mauv mauv gibi sesler çıkararak “tekme attı, canımı acıttı” dedi. Evet, dedi orada o dili ben de anladım resmen konuştu çıkardığı sesler olay yerinde o an’ı anlattı. Emine Hanım’ın kucağından atladı ve tekmelediğim köşede olayı resmini de çizdi. “Allah çarpsın, kuran çarpsın bir şey yapmadım” dedim, ama yirmi kilo mayvv seslerle beni azarladı. İşimi kaybediyordum iyi bir dergi ve kazanacağım paralar uçup gidiyordu. Okumuş olduğum onca kitap ve kütüphanem yetmemişti bir beyinsize… Bildiğim onca düşünür, felsefe akımı çaresiz kaldı. Kahrolası kedi kendini daha iyi anlatmıştı. Kedi karşısında kendisini anlatamamış üstelik bir hayvan düşmanı ne işe yarardı ki…
Taşkın Eroğlu
[email protected]
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.