- 894 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ÇARPINTI İMTİHANI
Hastalıklar, sıkıntılar insan içindir. Biz nasıl halıyı döverek tozunu silkersek, hastalıklar da bizim küçük günahlarımızı öyle döker ve Allah katındaki derecemizi yükseltir. Hastalıkları ve sıkıntıları, bu gözle görürsek, bunlar bizi, manevi yönden, üzeceği yerde sevindirir. Müslüman için sağlıkta hastalıkta hayırdır. Sağlığına şükreder, hastalığına sabreder, bu suretle Allah’ın rızasını kazanır.
Anneannemin, Hadim’de, Zeybek Fatma diye bir komşusu vardı. Ağustos 1998’de kuzenlerimizle birlikte (3 çocuk onlar, 5 çocuk da biz, toplam 8 çocuk), Fatma teyzenin evinin bacasından, evinin içine ve balkonuna çöp dökmüştük. O anda annem, anneannem ve Fatma teyze bağdalardı. Onlar, bağdan döndükleri zaman, Fatma teyze, evin halini görünce çılgına dönmüş, doğru bize gelmişti (Fatma teyze Haziran 2003’te vefat etti). Ve bizi fena halde fırçalamıştı. O an, çok yoğun bir stres yaşamıştık. Kalbimde, bu stresten dolayı bir çarpıntı oluşmuş ve o gün birkaç saat sürmüştü. Bu olay, ben de üç yılda bir olan çarpıntının nedeni oluyordu ve aradan 9 yıl geçtikten sonra (Eylül 2007) bu çarpıntının nedeninin bir ritim bozukluğu olduğunu öğrenecektik.
Ağustos 2007’de çarpıntı, beni yine yakalamıştı. Bu dördüncü çarpıntı oluyordu. O da ne? Bu sefer yalnız gelmemiş, halsizlik ve nefes darlığını da beraberinde getirmişti. Anlaşılan bu sefer beni kolay bırakmayacaktı, daha şiddetli ve uzun süreli gelmişti. 3 hafta kadar sürdü, az kalsın bir ara beni bayıltıyordu. Bir hafta içinde geçmeyince, doktora gitmek zorunda kaldım. Yapılan işlemler sonucunda, durumun önemsiz olduğu anlaşıldı. Oysa aklımdan neler geçirmiyordum ki, benim aklımda ise bundan daha kötüsü vardı, kalp yetmezliği gibi. Diğer çarpıntıları kolay atlattığım için, doktora gitme ihtiyacı hissetmemiştim. Bundan dolayı bu durumu önemsememiş, kalbimi ihmal etmiştim.
Hayatta, başıma gelmesinden, korktuğum şeylerden birisi de sürekli ilaç kullanmak zorunda kalmaktı. Sürekli ilaç kullanmam gerektiğini öğrendiğim zaman, benim için, bunu kabullenmek zor olmuştu. Allah’a isyanın eşiğindeydim. Çok şükür ki o zor dönemi Allah’a isyan etmeden atlattım. Zaten bana düşen de, bunu, isyan etmeden atlatmaya çalışmaktı. Nasıl mı? Allah’tan, önemsiz bir nedenden dolayı ilaç kullanacaktım, ya bir de önemli bir neden olsaydı!
Durumun önemsiz olduğunu öğrenince, önemli bir şey olmadığı için sevindik ve Allah’a şükrettik. Tabii ki de sürekli ilaç kullanmak zorunda kalmak üzücü bir durumdu. Fakat, ben bunu dünyanın sonu olarak görmedim. Sadece, bu durum, ortadan kayboluncaya kadar ilaç kullanacaktım, nitekim öyle de oldu.
Benden, daha ciddi kalp rahatsızlığı olan insanları düşündüm ve halime şükrettim. Kendimizden daha aşağısına bakıp, halimize şükretmemiz de en önemli şükür sebeplerinden bir tanesidir. Böyle düşünmek bana moral vermişti.
Kişisel gelişim kitaplarından öğrendiğim olumlu iç telkinleri (iç konuşma) uyguladım 1 ay boyunca. Kendime, bunu atlatacağıma dair telkinlerde bulundum ve sürekli Allah’a dua ettim, bu şekilde kendime manevi destek veriyordum. Her şeyden önce, Allah’ın yardımıyla, 3 – 4 ayda, o zor dönemi atlattım.
Her şey biz insanlar içindi. Her günümüzü sağlıklı geçireceğiz, diye bir şey yoktu. Arada sırada bu tür uyarılarla silkinip, kendimize gelmeliydik. Şu hayat denilen eğitim pistinde, zorlu bir hayat eğitiminden geçiyordum ve hayatımda da bu kadar (6 ay sürdü) uzun süren, zorlu bir hayat eğitiminden geçmemiştim. Allah’tan, ailem hiçbir zaman bunun farkına varmadı ve bunu atlattıktan 8 ay sonra anneme söyledim.
Bazı şeyleri kabullenmek zordur. O zaman yapmamız gereken şey şudur; kendimize zaman tanıyacağız ve olumlu iç telkinlerde bulunacağız, bu arada Allah’a dua etmeyi de unutmamak gerekir.
Durumu kabullenmeye çalışıyordum, her ne kadar beni çok zorlasada. Kendime zaman verdim ve olumlu telkinlerde bulundum, ama her şeyden en önemlisi de bol bol Allah’a dua ettim. Bu şekilde Allah’a isyan etmeden, bu zorlu hayat eğitimini tamamladım. Bu zor süreci atlatamadan anneannemi kaybetmiştim.
İlaca alışmakta zor olmuştu benim için. Kalple ve ilaçla ilgili, en ufak bir söz dahi duymak istemiyordum. Çünkü, bu tür sözlerden, olumsuz yönde etkileniyordum. O zorlu süreci atlattıktan sonra, ilaçla ilgili, şakalar yapmaya başladım; ilaç, bana bir müddet hayat arkadaşlığı yapacak, gibi şakalar… Ayrıca diyordum ki; son derece sağlıklı bir kalbe sahibim, aslında kalbimde bir şey yok, sadece fazla uyarı alıyor ve ben, bu durum, ortadan kalkıncaya kadar ilaç kullanacağım. Yani kendime, kalbimin sağlıklı olduğunu telkin ediyordum. Unutmayalım ki; insanın, hastalığa katlanabilmesi için, hastalıkla yaşama bilincini geliştirmesi gerekir. Evet, yaklaşık 3 yıl süren ilaç tedavisi sonucu, bu durum ortadan kaybolmuş, ben de ilacı bırakmıştım (ilacı dört defa bırakmaya çalıştım fakat dördüncü denememde bırakabildim, babam gilden habersiz bırakmıştım ve babam gil bunu duyunca çok sevindiler). Üstelik, doktorlar, kalp hastası olmadığımı söylüyorlardı. Bu durum, beni çok sevindirmişti.
Aslında böyle bir durumun, başıma gelmesinede son derece sevinmiştim. Çünkü, bu durum, benim küçük günahlarıma kefaret olacaktı ve Allah katındaki derecemi yükseltecekti. Ben, bu duruma, bu gözle bakıyordum.
Rabiatü’l-Adeviye’nin şöyle bir sözü vardır: “Bir kimse nail olduğu nîmetlere sevindiği gibi, bela ve musîbetlere de sevinmedikçe rıza sahibi olamaz.”
İnsan sağlıklıyken, zaman çok hızlı geçtiği için, zamanın nasıl geçtiğini anlayamıyor. Örneğin ben, çarpıntının yol açtığı rahatsızlıkları atlattıktan sonra 1,5 yılın nasıl geçtiğini anlayamadım, sanki 6 ay gibi geçti. Fakat insan hastayken zaman ona uzun gelir, örneğin, çarpıntının sıkıntılarını yaşarken, sıkıntılı geçen 6 ay bana 1 yıl kadar uzun gelmişti. Ayrıca insan hastayken sürekli Allah’ı anar ve ondan yardım ister, örnek; Allahım! Yardım et, gibi, vs...
Hastalık, insana aciz olduğunu, Allah’ın yardımına ihtiyacı olduğunu hatırlatır ve kişi hırsa, kibre kapılmaz. Böylelikle günaha saplanmaktan kurtulur. Ayrıca o hastalık, kişi sabrettiği sürece o kişinin günahlarına kefaret olur ve kişinin Allah katında derecesini yükseltir. Bize yakışan ise Allah’tan gelene razı olmaktır. Evet arkadaşlar! Yaşadığım kalp çarpıntısından bu dersi çıkardım inşallah faydalanırsınız. Unutmayın ki; Hastalık bedenin zekatıdır. En büyük zenginlik sağlıktır.
Bu yaşadığım deneyimimden, yukarıdaki dersleri çıkardım ve benim için ne kadar zor olursa olsun, güzel bir ders oldu, hem de hiç unutamayacağım bir ders. Ne zaman aklıma gelse, içinde bulunduğum sağlıklı durumun farkında olmamı sağlar ve o anı doya doya yaşamama sebep olur.
Benim şöyle bir özelliğim vardır; bir problemim varsa önce kendim mücadele ederim. Eğer üstesinden gelebilirsem, o problem orada kalır, daha sonra söz açılacak olursa onu söyleyebilirim, eğer üstesinden gelemezsem zamana bırakırım, o da olmazsa, birilerine söylerim, yani çözümü böyle ararım.
Evet arkadaşlar! Hayatın kendisi bir imtihandır. Yaşanan her sıkıntı, bir hayat dersidir, önemli olan, gerekli dersi alıp, bunu kendimize faydalı hâle getirmektir, sıkıntıları, bizim olgunlaşmamız için, bir fırsat olarak görmektir. Ömer Muhtar’ın şöyle bir sözü vardır: “İnsanın belini kırmayan darbeler onu güçlendirir.”
SÜNDÜS KOÇ – KONYA
12.02.2009 – PERŞ.