Biz ancak bize hayran olanları can ve yürekten överiz. la rochefaucauld
Hüseyin Akdemir
Hüseyin Akdemir

Rahat Uyu Kızım

Yorum

Rahat Uyu Kızım

2

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

602

Okunma

Rahat Uyu Kızım

Rahat Uyu Kızım

Adresi, kimliği belirlenen Ekrem, çalıştığı alışveriş merkezindeki mağazada kıstırılmıştı. Mağazanın tüm kapıları sivil polislerce tutulmuş, yüzlerce müşterinin içerisinde aynı kılıkta onlarca sivil polis dolmuştu içeriye.
Aylar önce arabasıyla çarptığı genç kızı, orada öylece bırakıp kaçmış, ve üniversite öğrencisi genç kızın kan kaybından ölümüne neden olmuştu.
Cinayet bürosu ve kriminal dairesinin uzun ve dikkatli araştırmaları sonucu genç kıza çarpıp kaçanın Ekrem olduğu ortaya çıkarılmıştı.
Aylardır bircik kızlarının bir trafik magandası yüzünden ölüp gitmesinin acısını çeken anne baba, durmamış, en az polisler kadar katilin yakalanması için çaba gösterip iz sürmüşlerdi.
Kızlarının katilinin yakalanıp cezasını çekinceye kadar uykuyu haram etmişlerdi kendilerine. Nihayet istedikleri şey gerçekleşecekti. Genç kızın annesi Birgül Hanım, emniyet yetkilileriyle yaptığı en son görüşmede, Katilin adının ve nerede bulunabileceğinin bilgisini aldıktan sonra acısını yüreğine gömüp biraz olsun sevinmişti.
Ekrem, mağazada olağanüstü bir durumun olduğunu sezinlemişti. Zaten aylardır diken üzerinde duruyor gibiydi. Etrafta onlarca sivil polisin olduğunun ayrımına varınca da, büyük bir paniğe kapıldı. Etrafına baktı korkuyla, bir çıkış yolu, buradan kurtulup kaçmanın yollarını geçirdi aklından. Bir yandan da, sanki bir şey yokmuş gibi, sorumlu olduğu bölümde reyonları gezip, raflardaki malları kontrol ediyor, onları düzeltir gibi yapıyordu.
Korku tüm iliklerine işlemişti. Titrek bacaklarla adeta bir çember içerisinde dönüp duruyordu.
Polisler, tam da mağazanın kapanma saatine doğru girmişlerdi içeriye. Yavaş, yavaş sayısı azalan müşterilerin tümden mağazayı terk etmelerini bekliyorlardı.
Bir kapana kısıldığını anlayan Ekrem, son çare olarak, oradan herhangi bir giysiyi alıp, soyunma kabininde kılık değiştirip müşteriler arasına karışarak dışarı çıkmayı düşündü.
Başına geçirdiği Bere’yi kulaklarına kadar indirip tanınmamaya çalıştı. Etiketlerinden arındırdığı uzun pardösüyü de üzerine giyinmişti. Kalabalık içerisinde korku dolu gözlerle etrafı gözetleyerek çıkış kapılarından birine doğru gitmeye çalışırken, kimsenin kendisine müdahale etmemesine sevindi. Belki de kılık değiştirmesi işe yaramıştı. Yöneldiği kapının birçok sivil polis tarafından tutulduğunu ve çıkan herkesi dikkatle izlediklerini kendi yaşındaki müşterileri durdurup bir şeyler sorduklarını görünce, panikle başka tarafa yöneldi.
Mağazanın depolarına açılan kapı karşısındaydı, ama onlar hep kapalı olurdu ve sadece sorumluları açıp girebilirdi. Şansını denemek istedi. Kapalıydı. Artık umudunu yitirmiş, her şeyin bittiğine inanmak üzereydi ki, birden bir el kolundan tutup onu depo kapısına doğru götürdü. Baktı, orta yaşlı şık giyimli bir bayandı. Onun da sizvil polislerden biri olduğunu sanarak, korkuyla, zor duyulan bir sesle:
-Ne yapıyorsunuz Hanfendi? Ne istiyorsunuz benden? Dedi. Boğazı kurumuş, yutkunamıyordu bile.
-Seni kurtaracağım. Korkma, polisler alamayacak seni, dedi bayan.
Depo kapısının yanındaki idari büroların bulunduğu kapıdan içeriye soktu Ekrem’i.
Kan ter içerisinde kalan Ekrem, kalbinin atışlarını kulaklarında hissediyordu. Kendisine yardım etmek isteyen kadını hatırlamaya çalıştı. Kim olabilirdi ki? Mağazanın üst katlarında çalışan biri miydi? Öyle olsa bile bu güne kadar neden karşılaşmamıştı. Kendisine ilgi duyan biri miydi yoksa. Ama olamazdı ki. O anda bunun böyle olmasını çok istedi. Keşke kendisine ilgi duyan bir bayan olsaydı. Kendisinden yaşlı da olsa, önemli değildi. Önemli olan onu bu cendereden çıkarıp kurtarmasıydı.
Yer, yer ağarmış ve dağınık, düzensiz duran, küt kesimli saçlarıyla, yine de sevimli ve hoş görünümlü kadın, Ekrem’i idari büroların olduğu yerdeki boş odalardan birine götürdü. Yalnızlardı. Gelen giden yoktu. Dışarıdan her hangi bir tehlikeli durum duyulmuyordu. Kadın orada bulduğu bir sandalyeye oturup, kolunda taşıdığı kocaman çantasını dizlerinin üzerine koyup bekledi. Ekrem, panik içinde ne yapacağını bilemeden, küçücük odayı adımlayıp duruyordu. Bir ara, kadının önünde dikilip tüm cesaretini toplayıp, titrek sesiyle:
-Kimsiniz siz? Dedi kadına.
-Soru sormayı bırak. Benim kim olduğumu birazdan öğrenirsin. Ama söz verdim sana da kendime de, seni polisin ellerine bırakmayacağım.
-İyi de, neden? Hem ne polisi? Benim polislik bir durumum yok ki?
-Biliyorum. Polislik bir durumunun olmasını ben de istemiyorum.
-Tanışıyor muyuz biz? Dedi Ekrem. Siz de mi burada çalışıyorsunuz?
Kadın, elini çantasına soktu, bir şey arar gibi. Sonra Ekrem’in gözlerinin içine bakarak:
-Beni tanıyamadın mı gerçekten? Birilerine de mi benzetmedin?
Bir sürü şey geçti Ekrem’in kafasından. Eskiden birlikte olduğu kadınlardan biri miydi? Yoksa tanıştığı kızlardan birinin annesi miydi? Ya da gerçekten, kendisini kurtarmak isteyen eski bir öğretmeni?
-İyi bak, dedi kadın yeniden. Hatırlamaya çalış. Gazeteleri düşün. Görmüşsündür mutlaka beni, haberlerimi okumuşsundur.
-Ne haberi? Ne gazetesi?
-Aylardır, bize, ailemize, bana yaşattığın cehennem azabını çekiyorum. Hep bu günü bekledim. Arabanla çarpıp yaraladığın, sonra da orada öylece bırakıp kaçtığın ve ölümüne neden olduğun o dünyalar güzeli genç kızı hatırla. O benim biriciğimdi. Dünyadaki tek yaşam kaynağımdı. Onu sen aldın elimizden. Azrail’i oldun onun. Dursaydın, bir hastaneye götürseydin, belki de kızım, biriciğim bugün yaşıyor olacaktı.
Ekrem, her şeyi anlamıştı. Şimdi tam bir kıskaca düşmüştü. Bir an önce bu kadından da kurtulmanın yollarını düşünürken, kadın ayağa kalkıp, çantasından çıkardığı tabancayı Ekrem’e doğrultarak:
-Sana söz vermiştim değil mi? Polisin ellerine bırakmayacağım seni. Kimsenin seni üç gün sonra serbest bırakmalarına göz yummayacağım, artık, kapana kısılmış bir fare gibi korkmana gerek yok. Polisler, hiçbir şey yapamaz sana. Seni kurtaracağım, diyerek, Ekrem’in telaşla “imdat!” diye bağırmasıyla bastı tetiğe.
Polisler, oldukları odaya doluştuğunda, kadın sandalyede oturmuş, kızının kocaman fotoğrafını göğsüne bastırmış:
-Rahat uyu kızım, rahat uyu biriciğim! Diye sayıklıyordu.

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Rahat uyu kızım Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Rahat uyu kızım yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Rahat Uyu Kızım yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Aysel AKSÜMER
Aysel AKSÜMER, @ayselaksumer
25.1.2011 22:02:36
Çok etkilendim. Allah kimseye böyle bir şey yaşatmasın. Evlat gibisi var mı? Tebrikler. Saygılarımla...
incidal
incidal, @incidal
19.1.2011 14:54:21
Adalete güvenmek gerek ama en azından öykülerde kendi adaletini uygulamayı seviyorum.Güzeldi, selamlar.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL