YENİ HAYAT
Yeni diye bir şey yok ki. Şehirleri değiştir, evini değiştir, her neyin varsa değiştir… Sen hep aynı sen olduktan sonra değişen bir şey yok. Bu sabah evime gittim. Kış başlayınca ısıtmayı, ısınmayı beceremediğim evime. Sözde yeni hayatıma alışmak için kendimi zorlamamak adına elimden geleni yapıyorum. Kışı köyde geçirmenin zorluklarıyla, merkezde geçirmenin zorluklarını tarttım, ölçtüm, biçtim merkezde minicik eşyalı bir daire tuttum. Madem burada yaşlanma kararı aldım, güzel yaşlanmanın sırlarını çözmem lazım. Köyde kış zor… Hoş zorda neymiş benim için dedim hep kendime ama! eee olmasın artık, kolay olsun bu yaşlarım hiç olmazsa, dedim… Başladı yine sözde yeniler. Yeni ev, sokak, insanlar…
Kiraladığım evden marinadaki teknelerin yelken direklerinin sesleri duyuluyor. Buda bir şey, en azından seslerini duyacak kadar yaklaştım rüzgârgüllerine. Merkezde olmak beni ister istemez hayata katıyor. Denizi solumak için arabama binmeme gerek yok, on adımla soluk soluğa kalıyorum. Yıllar önce en dar zamanlarımda arabama atlar denizi görene kadar giderdim. Bağırır çağırırdım deryaya. Sonra dönerdim evime, kederime. Şimdi derya ile kavgam yok, içime çekiyorum kokusunu, huzurunu. Ne çok ihtiyacım varmış, aferin bana ne doğru bir kararmış. Ocak ayındayız, nerede oturasın balkonda hırkayla? Ben bugün balkonda hırkamla oturdum. Güneş eğilene kadar köyümü kokladım. Burada yeni bir huzur yumağı ile tanıştım. Balık tutmak… Bagajda hazır bir olta takımım var. Köyden dönerken üç gün önce beş kefal tuttuğum yere uğradım. Durun atlamayacağım bu heyecanı. Torba köyünü bilir misiniz? Ya da bilmeniz şart değil ben anlatayım size. Bodrum’a yaklaşırken bir kavşak vardır. Birçok can almıştır o kavşak! Baktılar Bodrum da insan kalmayacak bir hale yola soktular. İşte o kavşağa Torba kavşağı denir. Kavşaktan sağa döndüğünüzde arabanız sizi Torba Köyüne getirir. Denizin mavisi, çamların yeşili, insanın aklını karıştırır. İşte o köyde tuttum beş kefali. İlk işim denize lokma lokma ekmek atmak oldu. Sonra bir sandalyeye oturdum, iğneye bana anlatıldığı gibi ekmek taktım. Savurdum sonra lokmaların arasına oltamı. Bekledim. O arada yanıma kocaman bir köpek geldi, ekmeği onunla paylaştım. Birkaç metre ötemde çakıllara yattı. Uyur gibi yapıp beni takip etti. Rahatsız etmedi, etrafında dolanan kedilere rağmen. Gözüm şamandırada, aklım bomboş. Hani derler ya dinlenmek için toprakta çıplak ayak dolaşın. Tamam, doğru. Ama birde balık tutmaya gidin, tutma telaşınız olmadan. Ben bunları düşünürken ne kadar zaman geçti bilmiyorum? Şamandıra suya batıp çıkmaya başladı. Makarayı sarmaya başladım. Gelmez!… Balık iğnenin uçunda ,makara bende, gelin görün ki sudan alamıyorum. Meğer makaranın arkasında sıkmam gereken bir yer varmış? Orada olan herkes benim heyecanımdan pay aldı, ben balığı çekene kadar. Bir yoğurt kabının içine koyup kapağını kapattım. Kediler hayal kırıklığı için de. Tekrar attım oltamı, bekledim, çok beklememe gerek kalmadı bir tane daha… Balığı iğneden kurtarmaya çalışırken elimden kaydı, çakıllara düştü. O an, denizden balık yakalamaktan daha zordu. Balık denize doğru çırpınıyor, kediler balığa doğru, köpek her yerde… Yakaladım, kovaladım, oltamı üçüncüye denize attım. Bu sefer gelen küçük bir balıktı, meğer tekirin kısmetiymiş kaptı gitti avcı tekir. Yaklaşık üç, dört saat denizde, karada balık avladım. Dinlendim, yakıştım sahile, minik iskeleye. Ben artık o iyi olsun bu iyi olsun demiyorum. Ben hep iyi olmalıyım kalan ömrümde, diyorum. Bu balıklara karşı bir günah çıkarmaydı…
Bugün de köyden dönerken minik iskeleye uğradım, poşette bir taze ekmek, elimde makara olta… Mehtap aydınlıkta çıkmış balıklarda ondan kaçmış. Kocaman kupada kahve, kocaman ekmek düşmanı köpek , avcı kediler… Dinlendim. Dedim ya kalan zamanımda kavga, gürültü yok. Telaşım sükûnette yaş almak. Küçücük evime geldiğimde tatlı bir yorgunluk, sıcacık bir hoş geldin vardı. Kedim sağımda solumda dolandı, ben oturana kadar. Bu yazıya başlarken ve bitmesine yakın aklımdan geçenler hep aynı. Sözde yeni hayat dediğim bu yaş alma zamanlarımdan memnunum.