- 946 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
SAKLANAN ŞEY ÇOĞALDIKÇA…
Hızla tüketici toplum olduk. Ne kadar hovardaca tüketiyoruz her şeyleri.
Bu günlerde birileri yapay gündem üretmekte tüm maharetlerini sergiliyor, biz de maşallah her birinin peşinden yetişiyor, bir bir tüketiyoruz.
Boran duysa yazdıklarımı; sol avcuna sağ işaret parmağıyla saydırarak “dede sana bir bir anlatayım” der…
Oysa koca koca adamlara sorsanız; İki gün önce gündem de ne vardı? Kaç kişi hatırlar dersiniz…
Ya da Kaç kişi yazar? Kaç kişi okur…
Saklanan şeyleri gizlemede kullanılan yapay gündemlerdir tüketilen…
Ergenokonlar aşıldı, balyozlar sallandı, AB bayramları yapıldı, bayramlar meydan okumalara, meydan okumalar söz de açılımlara, açılımlar asimilasyonlara dönüştü…
Ucube dendi Hizbullah çıktı
Derken bir iki gündür her şeyin üstüne örtülen Galatasaray ve Arena…
Sayın Başbakan öksürse, öksürük ciğerden mi geliyor, boğazdan mı? Ya da yaklaşan seçimle ilgisi var mıdır? Kurcalanan…
Oysa gerçek gündemi kurcalayabilen kaç gazeteci çıkar dersiniz bu memlekette?
Yazabilse, yazmaya cesaret edebilse, kaç gün barındırırlar, çalıştığı gazetede ya da televizyonda…
Bir arkadaşın sayfasında okumuştum;
1800 lü yıllarda yaşayan ve New York Times’ta yazan gazeteci olan Swinton, gazetenin başka bir iş adamına satışından sonra verilen bir davette, gazetecilerin doğru bildiklerini yazamayacağını söyleyerek;
“Bizler ipleri çekilince zıplayan oyuncak kuklalarız” demiş.
Hatta daha da ileri gitmiş ama biz yetinelim şimdilik bu kadarıyla…
Kuklaları oynatan ipler kimlerin elinde malum…
O yürekli gazeteci bu konuşmadan sonra gazetesinden ayrılarak, kendisine ait yeni bir gazete çıkarmaya başlamış.
Bu gün hangi gazeteci yapay gündemleri bırakıp ta, mesela;
İstihdam sayısı hızla azalan köylünün kaderi serbest piyasanın ellerine teslim edilmiştir, üreticinin hali perişan, ya da; eğitim ve sağlıkta para konuşuyor, parası olmayanların bu hizmetten yararlanma olanağı kalmamıştır diyebiliyor.
Ya da günlerce diplomalı işsizlerin çığ gibi büyümesinden, İşsizlik arttıkça, çalışanların ücretlerinin tırpanlanmasından, sosyal güvencelerinin yok denilecek kadar azaltılmasından, siyasilerden korkularına bürokratların kayıt dışı istihdamın üzerine gidememesinden bahsedebiliyorlar mı?
Bunlar hep yılların artarak süren birikimi, gizli saklı bir şey de değil…
İktidarların suçu… Geçmiş iktidarlar nasıl sıyrılamaz ise, bu günkü iktidar da sıyrılamaz…
Hele iktidarlardan nemalanmayı, hatta ticarete, sanayiye, tekellere el atmayı gazetecilik sanan medya mensupları, çok ta masum sayılmaz…
2009 krizi ve devamında; zor durumdaki yurttaşların, banka kapılarında kredi kuyruğunda beklediklerini, ödenemeyen krediler yüzünden evinden ocağından olduklarını, bu arada bankaların kârlılıkla ilgili rekor üstüne rekorlar kırdıklarını bilmez mi bu gazeteciler.
Biliyorlarsa bu kârlılık ile halkın yoksulluğu arasındaki ilişkiyi, bu ülkeyi yönetenlere, soru olarak yöneltebilirler mi? Ya da kaçı azarlanmayı göze alarak böyle sorular sorabilir?
Ne bu konuları manşetlerine taşıyabilirler, ne de muhteremleri kızdırabilecek soruları sormaya cesaret edebilirler. Çünkü bağlı oldukları ipler, onları, halkın gerçek gündeminden oldukça uzaklaştırıyor.
Metin Göktepe gibi halkın gerçek gündemine değinenlerin sayısı parmak sayısını geçemez. Çünkü onlar görevlerini yaparken ölümü hep göze almışlardır.
Oysa büyük bir çoğunluk, kendi çıkarlarına da uygun bulduklarından halkın gündemi yerine yapay gündemlerle uğraşmayı tercih ederler…
Demek ki; “İleri Demokrasi” böyle bir şey…
Bunları açık açık yazanlara, yani halkın gerçeklerini dile getirenlere de birileri, birilerine yaranabilmek adına, hala halk için yazılanlara, slogan türü diyebiliyorlar…
Sizler keserin sapını ellerinde tutanlara yakın olabilirsiniz. Kim bilir kendilerine yonttuklarından birkaç kırıntı da size sıçrayabilir.
Ama Göktepeler, işsizliği, hayat pahalılığını, soygunu, talanı, yalanı, rantiyeciyi, ikiyüzlülüğü ve hatta giderek yüzsüzleşenleri, onurlarıyla yazmaya devam edeceklerdir.
Slogansa slogan…
Varın sizler sırça sarayların müştemilatlarına yakın olun, varın sizler iplerinizi elinde tutanların dizlerinde sabahlayın…
Karnınız tok, sırtınız pek olabilir.
Tüm kokuşmuşlukları gül suyu ile gidermeye de çalışabilirsiniz…
Ama bilesiniz ki; alınteri kokusu, halkın alışık olduğu bir kokudur.
Halk her yerde halktır. En gelişmiş ülke de de, en geri kalmış ülke de de, eninde-sonunda doğru çözümü bulur.
Bakınız; o kadar baskı altındaki Tunus Halkı, bir aylık direniş ile koskoca diktatör Zeynelabidin Bin Ali’yi dize getirdi…
Kaddafi’leri, Mübarek’leri korku sarmış, duyuyoruz.
Ama ayrıntılarına fazla ulaşamıyoruz nedense bizim güzide “özgür” basınımızda…
Liberal Ahmet’lerin, Mehmet’lerin de sesi çıkmıyor, methiyeler yazdıklarının damarına hafifçe dokundular diye açılan davalarla uğraşmaktan…
Nenni nenniyi yazarken bahsetmeye çalıştığım, ne birilerini yermek, ne de birilerine yaranmak içindi…
Söylenmek istenen şey çok açık; Yapay gündemlerle gerçek gündemin saklanmaya çalışılması ve koca koca adamların da, bu kurulu düzene uymasıydı…
Saklanan şeyler çoğaldıkça, kapatılması zorlaşır, kokuşmaya başlar…
Güllük gülistanlık ta gösterseniz o koku yayılacaktır…
Bırakın öksürüğü, aksırığı, yiğitseniz benzinin fiyatı 1 dolar civarında diye yazın da görelim…
Yok canım o zaman doğru yazmadığınız anlaşılır. En iyisi siz gerçeklerin üzerine çul atın…
Mesela; “Başbakanlık’ta Sarı-Lacivert Devrim” diye başlık atın siz…
Ya da merhum Özhan Canaydın’ın anıtının açılışına çağrılan ana muhalefet partisi liderinin Galatasaray krizini ne kadar derinleştireceğini tartışın…
Oysa bunlar halkın gündemi değil…
Halk ekmek derdinde, siz pastalarınızı afiyetle yiyin…
Bu kez nenni demiyorum, çünkü uyumak ta, uyutulmak ta istemiyorum…
Hani diyorum, Yürütme, Yasmayı, Yargıyı etkiliyor ya, siz 4. kuvvet olarak, yürekli olsanız, gerçek gündemi kapatmaya çalışmasanız, ya da Mustafa Kemal’in deyişiyle “ gerçekleri söylemekten korkmasanız”…
Sevgili basınımızın güzide mensupları;
Var mısınız?
Bunu da promosyon olarak kabul ederseniz sevinirim;
HALK MANİSİ
Güçlüye el pençesin
Garibe çıkar sesin
Aynaya bakıp bir gün
Düşündün mü sen nesin?
Saygılarımla….
Cemal EROĞLU(www.cemaleroglu.com)