Bilinmeyen bir zaman
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Bilinmedik bir zamanda uyandı çocuk. Mahmurlaşmış gözlerini hüznüyle ovduktan sonra bilinmeyen bir yerde, bilinmedik bir sevincin peşine düştü. Dade ondan önce uyanmıştı ve çoktan eteğini toplamıştı. Sevincin sebebi rengârenk bayram şekerleri. Bayram şekerleri diyordu çocuk buna, çünkü anca bayramda bulunurdu bu şekerlerden. İşte dadesi de bayramlarda topladığı bu şekerleri taksitlenmiş sevinçler halinde üçer beşer çocuğun avuçlarına dolduruyordu. İşte böyle bir sabahtı çocuk için sevinçti yani eteğin toplanışı.
Dade diyordu bu uzun iri yarı fakat yüreği tülbentinden ince bu devasa kadına. Asıl babaannesiydi de dili dönmüyordu bu resmiyete.
Apartman soğuğunun çocuğuydu peşi peşine sıralanmış beş kardeşin en büyüğüydü. Yıllar sonra aşiret içinde doğmuş ilk erkek çocuktu aynı zamanda. Bundan dolayı da dadesinin biriciğiydi. Aşiret neydi bilmiyordu çocuk, aslında pek umursamıyordu ve ilgilenmiyordu bu kendinden büyük kelimeyle.
Bir avuç sevinç aldı dadesinden ve hemen gözleri oyun aradı iflah olmaz bir muzurlukla.Bir an gözleri uzaklarda bir kadın gölgesi gördü.Dadesi miydi bu acaba? Ne zaman ve ne kadar çabuklukla gitmişti oraya kadar.Kadın bin kat daha büyüdü gözlerinde. Hemen onun yanına gitmeliydi ve uçmanın sırrını öğrenmeliydi ondan. Çünkü ancak uçularak gidilebilirdi oraya. Bu kadar kısa bir zamanda nasıl da saklamıştı ondan bu sırrı. Dadesi uçuyordu ve o bunu bilmiyordu. Hemen papuliklerini renkli naylon ayakkabılarını giyip yola koyuldu.
Kadın bağdaş kurup oturuyordu. Yaklaştıkça onun dadesi olmadığını fark etti.Bu onun için büyük bir hüsrandı. Ter içinde kalmıştı. Dadesinin ona ördüğü işliği giymek için geri dönüp giderken kadın seslendi arkasından
‘ Çocuk gel hele otur yanıma nenen için geldin ama beni buldun değil mi ‘ ? .’ He ‘ dedi çocuk ’ hadi gel yanıma hayat daha seni çok yanıltacak bilinmez sularında ’’
Bir garip konuşuyordu kadın, yüzünü döndüğünde çocuk adeta büyülenmişti. Kadının masmavi gözleri vardı. Çocuk hayatında ilk kez mavi gözlü bir insan görüyordu. Sımsıcak geldi ona bu mavilik ve hemen gidip yanına oturdu. Kadın uzun, sıcak egalinin içine aldı çocuğu. Örtünün altı soba gibi sıcaktı ve kadını hiç görmemişti daha önce ,ama hep tanıyormuş gibiydi. Dadesinden daha yaşlı bir kadındı, yüzü toprağa benziyordu, kavruk ve güçlü elleri, suyun biriktirdiği çukurların kuruduktan sonraki çatlamış haline benziyordu. Uzun beyaz saçlarının arasından mavi gözleri ateş böceği gibi yanıp sönüyordu. Çıplak ayakları toprağın içinden köklerden habersiz ağaç dalları gibiydi.
Kadın ellerini çocuğun yüzünde gezdirdi, uzun uzun çocuğun gözlerinin içine baktı.’Ellerini ver ‘ dedi çocuğa ‘ asaletle örülmüş senin bahtın. Bir an durulmak bilmeyeceksin acımasız hezeyanlardan, dönüp duracaksın bir ay gibi insan olmanın telaşında, için hep çocuk kalacak mızıkçılığın methiyesini yazmış bu dünyada, çok sevileceksin kadir bilir yüreklerde, mutluluğu hep merak edeceksin bu âlemde. Varlığına hiçbir vakit şahitlik etmeyeceksin onursuzluğun ve bir deniz seveceksin kendisi uzak, görüntüsü uzak, adı uzak…
Çocuk yine bilinmedik bir zamana uyandı. Yemyeşil bir çayır içindeydi ve uzaktan dadesinin onu çağıran sesi geliyordu. Ama yaşlı kadın neredeydi, rüya mıydı her şey yoksa. Bu garip durumun ayrımına varamadı bir an. Zaten bilinmeyen bir zamanda bunun pek önemi de yoktu. Çünkü bu bilinmeyen zamanda zaten her şeyin çoğu rüya azı gerçekti
Dadesi başı bulutlu ulu bir ağaç gibi dikildi karşısına ‘ nerdeydin sen söyle bakam ‘!
Uzak dade uzakkk…..
Ufuk Ataman