ESARET
Seyahati seven biri olarak özgürlüğün keyfini doğal alanlardan yana kullanırım. Yemyeşil ormanlar, berrak ve gürül gürül akan sular ve kim bilir bunların arasında buncijumping yapmanın heyecanı, ne güzeldir.
Doğal hayat kadar hayvanlara da düşkün mizacı olanlar, yeni bir güne başlarken, belki sabah yürüyüşlerinde, her adımda ne kadar özgür olduğunun düşüncesini aklına getirirler mi?
İpleri olmayan hayatların, halen yaşamakta olan alanlarında, kimseye hesap vermeden her yönü, yöreyi gezerken ve dahası istediğin bilgiyi çeşitli araçlar sayesinde kolaylıkla bulabilme imkânı ve hafızada koruyabilme özelliği, düşündüğümde şaşırtıcıdır yaratanın verdiği bu haklar silsilesi.
Allahın sunduğu hareket, imkânı ve diğer özgürlükler, anlaşılması güç ama birbirleriyle bağları oldukça kuvvetli sistemler bütünü iken, insan nasıl oluyor da kendi neslini mahkûm ediyor bu koskoca hayatta.
Esareti hapishanelere sığdırmak mümkün değil. Düşüncesi esir düşen, yüreği esir düşen insanların çektiği, bedenen olmasa da ağır bir yüktür, en kötü işkencelerden her gün geçen.
Allahın özgür kıldığı âlemde, güneş gibi doğacak yeni gökyüzü mü gerekir, temiz bir sayfayla feraha eriştirebilmek için insanlığın az’a sıkıştırılmış duygularını.
Özgürlüğü saraylara sığdıranların, ceplerinde gezen, hayat mı? Kıtalarca dolaşan gözlerin, görmediği onca insan yerine, gecenin belki üçünde, tüm dünyanın ahını paylaşan bir şair kadar zengin midir yitirdiği benliğindeki şanı. Özgüven mi yoksa kör yapan insanları. Sen - ben cilik, bencillik!
*Allah seni kendinden başkasına kul kılmadı. *Allah sana darılmadı, gücenmedi de. *İnsan yalnızca kendine zulmetmiştir.
Asırlarca süregelen esaretten kurtarmaya çağrıdır İslam. Esir; yüreklerinde, her biri insan kaynaklı binlerce sıkıntı, binlerce yük taşıyan.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.