- 1256 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Karpuz
.
Aklıma geldi,
eskiden pikniğe gittiğimizde, genelde piknik yapılan yerin hemen yanında suyu buz gibi olan bir çay olurdu - biz göz deriz, çayın yeryüzüyle buluştuğu, çıkış noktasına - Karpuzu soğusun diye oraya yatırırdık.
Yemekten sonrada karpuz zamanı gelirdi. Babam , son derece itinali bir şekilde, ilk önce karpuzun tepesini alır, daha sonrada, karpuzun tepesinde oluşan dairenin orijinine bıçağı yerleştirip, karpuzu dik duruma getirerek, tepsinin ortasına oturturdu.
Bıçak yavaş yavaş yukarıdan aşağıya inerken, çayın içerisinde buz gibi olmuş olan o, karpuz, kütür kütür bir sesle, kendisini dışarıdan bölmeye çalışan bıçağa tepki olarak sanki intihar edercesine kendi kendini parçalayıp, gövdesini tepsinin içerisinde her iki yana ayırırdı. Ortaya çıkan görüntü bana, kana susamış bir vampirin susuzluğunu hissettirip, Karpuuuuuuuuz kan, diye bağırarak mahalleden gecen seyyar satıcının , içler ürperten çığlıklarını getirirdi kulaklarıma.
Tepside can veren karpzun etrafında oturmuş bekleyen bizler, acaba babam karpuzun göbeğini kime verecek diye düşünürken, göbek hep küçük kız kardeşime giderdi.
O, zaman ne gıcık alırdım ondan. O, da bunu bilir, sanki bana nispet edercesine, gözümün içine baka baka göbeği yerdi.
Ama benimde elime geçmişti ya bir dilim karpuz söyle hilal şeklinde. Elimi üşütürdü karpuzun soğukluğu. Ilk önce ortasından başlardım yemeye. Avurtlarım doluncaya kadar ısırarak karpuz diliminin kabuğuna ulaşmaya çalışırdım. Başımı kaldırdığımda avurtlarım dolu, yanaklarımda karpuzun kan izleri olurdu. Karpuzun soğukluğundan agzım uyuşmuş bir vaziyette, ikinci seansa başlar, onun bitimindede karpuz dilimi ikye ayrılmış olurdu. Parçala ve böl.
Çekirdeklerini, annemin tüm protestolarına rağmen, tükürmek hele hele en uzağa tükürebilmek, ne zevkli olurdu.
Karpuz deyip geçmeyin Arkadaşlar...