GELİNLERİN DRAMI
GELİNLERİN DRAMI
Gazetede ilk görevlerimden biri için çıkmıştım yola. Bir haber yapacaktım, yaptım da. Öykünün tamamını yayınlamayı aileyi üzmemek için yayınlamamıştım. Aradan yıllar geçti. Ama bu öyküler hala yaşıyor. Cehaletin var olduğu sürece de yaşanacaktır.
Zennure Hatun tam ölenler hariç dokuz çocuk doğurmuş bir kadındı. Dört oğlu, beş kızı ile övünürdü. Kocası ölmese imiş on’u ya da, bir dizi neyi tamamlayacakmış. Bana çok ilginç gelen bu kadının öyküsünü araştırdım. Ortaya çıkan bu öykü, araştırının ürünü.
Zennure Hatun, köyde ona böyle hitap ediyorlar. Çok fazla bağ, bahçe ve tarlaları olmasa da insan emeğinin tarlada bağda bahçede çok işe yaradığını bilincine varmıştı. Gerçi bu Anadolu da oldukça yaygın bir kanıydı. Birde Zennure hatun için kullanılan lakap vardı. Herkes bilmese de onun yaşında olanlar, onun kuşağı biliyordu. İsterik Zennur. Zennure Hatun’un bile bilmediği bir lakapmış. Çok sert mizaçlı olan bu kadının yüzüne karşı hiçbir zaman kullanılmamış. Bu lakap’ı irdelediğimde şu bilgilere ulaştım. Gençliğinde ateşli bir kız olan Zennure, eşi Hamit’i kendi seçmiş. Galak’ta (*) birlikte olmuşlar, sonra da evlenmişler.
Oldukça iri yarı olan bu kadından ölenlerin haricinde dokuz çocuk babası olan Hamit’in daha fazla dayanamayıp öldüğü söylenenler arasında. Bu çocukların Zennure Hatuna tek zararı ise ikinci bir evliliği yapamaması imiş. “Çok çocuklu bir kadını kim netsin ki” diyorlar. Kocasının ölümünden sonra sert mizacı biraz daha sertlermiş. Kolay değil, çocuklara hem baba hep anne olmak.
Eşinin ölümünden sonra evi çekip çevirmek işi iyice Zennure Hatun’a düşmüş. Gerçi önceleri de evi onun çekip çevirdiği, sadece evi değil, Hamit’i de çekip çevirdiği söylenir. Eskiden yardımcısı eşi iken, şimdi büyüyen çocukları yardım ediyorlardı. Bunlara son zamanlarda iki de gelin eklenmişti. İki büyük oğlunu evlendiren Zennure Hatun, gelinlerden “benim kadar çocuk istiyorum” diyormuş.
Nüfusun çoğalması tarlaların yetersizleşmesi ile birlikte sıkıntılar da başladığında tek çare şehre göçmek fikrine kimse direnmemiş. Zaten yıllarca köyde olmanın verdiği bir bıkkınlık. Sarılmışlar şehre göç fikrine. Bu fikir bile yaşamlarını değiştirmiş. Herkes şehirde yeni bir hayatın hayaline dalmış.
Şehirden köye gelen bir hemşerilerinden güzel bir haber almışlar. İstanbul da güzel ormanlık bir yerde, gençler arsa dağıtıyorlarmış. Haberi alan Zennure Hatun, büyük oğlu Süleyman’la yola koyulmuş. Sarıyer sırtlarında bir dere içinde gecekonduların içinde kendilerini bulmuşlar. Uyanık Zennure Hatun birlikte olduğu iki oğlunu da ayırarak üç evlik yer almış. Hemen memleketteki ne var ne yok hepsini satışa çıkarmışlar.
Hatta satışı beklemeden borç bularak hemen gecekondularını kondurmuşlar. Hemen yapmaları istenmiş onlardan. Onlarda gençlerin yardımı ile bir gecede üç kon duyu yapıp çatmışlar. O zamanlar çok dualar etmiş, Zennure Hatun gençlere. “Allah sizden razı olusun, siz olmasanız bu koca şehirde bu kadar külfete kim ev verir” diye. Duayla da kalmamış. Gece nöbet tutan gençlere ayakları elleri üşümesin diye, çorap eldiven örmüş. Çocuklarını geceleri nöbete kaldırmış, kalkmayanı paylamış.
Yıllar birbirini kovalarken, kızlardan ikisi sevdiğini bulup kaçmış. Diğer iki oğlunu da evlendirip, genişleyen mahallede onlara da ev yeri ayarlamış. Dernek binasında güzel bir düğün yaptırmış. Şehre gelmeleri iyi olmuş. Herkesin işi gücü olmuş. Anlatıp duruyormuş.
Bir gece darbe olmuş askerler yönetime gelmişti. Zennure Hatun’a ev yeri veren gençlerin birçoğu tutuklanmış, kimisi kaçmış, kimisi de okuluna dönmüştü. Zennure Hatun gençlerle çok işi geçinir, onlara saygı duyardı. Birçok konuda gençler kendisini aydınlatırdı. Gençler gidince Zennure Hatun yalnızlaştı. Bu kez de askerlerin teyzesi oldu.
Askerlerin geldiği seneden sonra Zennure Hatun memlekette tarlaların satışından gelen para ile evini üç kata çıkardı. En üst kata kendi yerleşti. Genişçe bir balkonla bütün mahalleyi seyrediyordu. Alt katları da kiraya vermişti. Kiraya verirken arsayı dağıtan gençlerden biri evlenmiş, ev arıyormuş. Kiralık ev istemiş. Zennure Hatun yok demekle kalmamış, genci eşi ile birlikte kovmuş.
Zennure Hatun’un kocasının ölümünden sonra iyice hırçınlaşması en büyük payı gelinler alıyor. Büyük gelinin başının etini yemiş. İlle de Süleyman’ıma bir erkek doğuracaksın. En büyük silahı ise iğnelemekmiş. Gelinlere sorarsan iğne değil, çuvaldız. Zavallı gelinin doğurduğu hep kızmış.
İkinci oğlu Davut’un eşi erkek doğurduğunda en iyi gelini olmuş. Sonra bu gelin de başının etini yemiş. “İkinci çocuğu doğur” diye.
Üçüncü Musa’nın karısı, Musa ile yaşıt olduğundan, kıza etmediği kalmamış. Yok, hastalıklı imiş, kız kurusu imiş, galık(**) mış. Evliliğinden uzun bir süre geçmemesine rağmen kızı kısır ilan etmesi çekilir gibi değil.
Zennure Hatun’un huyunu suyunu geçimsizliğini bilenler diğer kızlara talip olmamışlar. Bunu bilen kızlar sevdiğini bulan kaçıp kaçıp gitmiş. Zaten kızları canından bezdirmiş. Ablalarından gören, kızlar ablalarının izinde gidiyorlarmış. Zennure Hatun büyük kızlarına çıkışıp, “kendi tarına çıkardınız”, “Ok oldu, tel duvak görmediniz” Kızlar da: “senin yüzünden” dediğinde, Zennure Hatun deliye dönüyormuş.
Ne olduysa diğer kızların evden gitmesi ile oldu. Yalnız kalan Zennure Hatun kendini gelinlerin evlerine attı. Gelinlere yapmadığını bırakmadı. Büyük gelin erkek doğurmuyor. Davut’un ki, ikinciyi doğurmuyor. Üçüncü gelinin hala çocuğu olmamış. En sonuncusu İsa’nın da çocuğu yoktu. Zennure Hatun’un bir diğer özelliği de, gelinlerine yaptığını kızlarına yapmıyormuş. Kızlar doğursun doğurmasın umurunda değilmiş. Belki de onlar benden çıkıp gitti diye düşünüyor.
İsa’nın eşi Leyla güzel olduğu kadar zeki bir kadınmış. İsa’ya yalvarmış, “bir çocuk yapalım, bu annenin dırdırından kurtulalım”. Doktor doktor dolaşmışlar. Hemşerileri bir doktoru bulup ona başvurmuşlar. Yapılan tetkiklerde İsa’nın kısır olduğu anlaşılmış. Doktor’un bunu eşininiz mutlaka bilmesi gerekir demesine rağmen Leyla’nın haberi olmamış. İsa “ikimizde sağlıklıyız, bir gün olur” diyerek Leyla’dan saklamış.
Zamanın birinde Zennure Hatun komşusu Haceli ile dövüşmüşler. O günden beri bir birini düşman bellemişler. Haceli daha sonra hac’a giderek, Hacı Ali olmuş çıkmış. Oğlu Ömer de “sen paraları götürdün, Araplara yedirdin” diye, çalışmayı bırakmış. Anasında aldığı haçlıkla işsiz güçsüz sürekli yol üstü kahvesinde oturup okey oynamış.
Zennure Hatun bütün gelinlere bu Hacelilere gitmemeleri için uyarıda bulunuyormuş. “Onlar bizim düşmanımız” diyip durmuş. Bu uyarıya kulak asmayan tek gelin ise İsa’nın eşi Leyla. Leyla canı sıkıldım mı soluğu Haceli’nin evinde alıyormuş. Hacelilerin kızlarıyla arkadaşlık edip, sıkıntısını atmaya çalışıyormuş.
Günler ayları kovalamış, Aylar yılları büyük oğlan Süleyman’ın karısı Sultan altıncı kızı doğururken ölmüş. Süleyman son doğan kızı annesinin kucağına vermiş. Zennure Hatun da bebeği aldığı gibi en büyük ablasına vermiş. “Bu yaştan sonra ben çocuk mu bakacağım” Dokuz tane büyüktüm. “Böyle kalacak değilsen, yarın seni yeniden evlendiririm” deyip, cenazeye gelenlerin içinde kız aramış.
İkinci oğlan Davut’un eşi oğlanın yanına bir kız daha doğurmuş. Bu yoklukta yoksullukta ben başka doğurmam diye isyan bayrağını açmış. Zennure Hatun da, Zeliş gelinle küsmüş.
Musa’nın eşi adını kısır geline çıkarttığı Fadime, ikiz kız doğurmuş. Zennure Hatun, bunları bana inat doğurdun demiş savaş açmış.
İsa’nın eşi Leyla bakmış ki, herkes doğuruyor. Zennure Hatun’un dırdırı bitmiyor. Çareyi Haceli’nin oğlu Ömer’le birlikte olmuş ve ondan hamile kalmış. İsa ile birlikte gittikleri doktora muayene olmuş. Ayni zaman da aile dostu olan doktor şaşırmış. “kızım senin kocan kısırdı bu çocuk nasıl oldu”. Dediğinde Leyla afallamış. Kendisinden gizlendiğini Doktora anlatmış. Doktor “erkekler hep böyle yapıyor” diyerek. Leyla ya çocuğu alalım dediğinde Leyla, ne yapacağını şaşırmış.
Daha önce de Zennure Hatun’la bu konularda gelinlere yaptığı baskı yüzünden konuşan doktor. Böyle bir sonuçla karşılaştığında işin buraya kadar geleceğine hiç ihtimal vermemiş. İsa’ın kısırlığını gizlese bir türlü. Ya gidip başka doktora test yaptırırsa ne olacak. Tek çare çocuğu almak ama Leyla buna yanaşmıyor.
Çok korkak olan doktor, kabağın kendi başına patlayacağını inancıyla İsa’yı bulur. İsa’ya eşinin bir çocuk doğuracağını söyler. Kısır olduğunu bilen İsa şaşırır. Karısının kendisini anlayan İsa paniğe kapılır. Doktor tek yapılması gerekenin Leyla’dan boşanması gerektiğini anlatır. Bu çocuk doğmayacak diyerek doktor’un muayenehanesinde çıkar. Doktor arkasından bağırır, yalvarır. Ama nafile.
Kara kara düşünen İsa soluğu evde alır. Evde tekme tokat Leyla ya girişir. Amacı çocuğu düşürmek ve kimden olduğunu öğrenmektir. Leyla yediği tekme ve tokattan korunmak için kendini korumaya almıştır. Kocasının çocuğu düşürmek istediğini anlamış. Karnını her darbeye karşı korumaya almış. Gürültüyü duyan komşular hemen Zennure Hatun’a haber verirler.
Bir koşu gelen Zennure Hatun gelininin halini görünce deliye döner. Oğluna saldırır. İsa karısı kadar, annesine de kızgındır. Annesini yüzünden yengesi çocuk doğururken ölmüş. Altı çocukla ağabeyi baş başa kalmıştı. Üstelik altı çocuğun üstüne kimse gelmek istemiyor. O kızgınlıkla ağzından kaçırınca Zennure Hatun’un donup kalır. Eyvah başıma bu da mı gelecekti diye dövünmeye başlar. Kimden olduğunu çok işi tahmin etmişti. Leyla’nın Haceli’lere girip çıktığını duymuştur. “Topraklar başına”, Düşman altına yattın”, “Kaltak”, “O oruspu Şaziye seni gardaşının altına verdi.” demediğini bırakmaz.
Oğlunu alır kendi evine gider. Oğluna töreleri anlatır. Bu işi en az zararla kapatmak. İsa’nın eline kalın bir çamaşır ipi verir. Al bunu götür önüne at. Kendini asarak bu pisliği temizlesin. İsa bir kağıda sardığı ipi getirip Leyla’nın önüne atar. Leyla pakettekinin ne olduğunu hemen anlar. İsa tekrar annesinin evine gider. Sabaha kadar ağlayıp düşünen Leyla, darağacını kurar. Çatısı beş-on diye adlandırılan kerestelerle kaplı gecekondu ortasında kendini asar.
Cenazeden sonra Leyla’nın anası babası özellikle de ağabeyleri ısrarla sebebini sorarlar. İsa’dan çıt çıkmaz. Zennure Hatun oğlunu güç durumdan kurtarmak için Haceli’lerin Ömer’den çocuğa kaldığını anlatır. İsa anasına küsüp, alır başına gider. Gece eve gelmeyen Ömer’in cesedi otoyol’da bulunur. Bir araçla ezilmiş olan cesedi, gazete ile kapatılmıştır.
(*) Galak: Özellikle doğuda tezek yani hayvan dışkısından yapılan yakacak topakların
konulduğu yapı.
(**) Galık: Evlenme yaşı geçmiş kız için kullanılan