- 804 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Uzaylımı Desem Yoksa ???
Bir tesadüf değildi aslında onunla tanışmak. İnternette dolaşırken bir sitede yazdıklarını okurken keşfetmiştim onu. Yazdıkları karma karışık, okuyanın zihninde bir sürü soru işareti bırakan, her ne kadar anlamlı olsada sanki yazının içinde şifrelenmiş bir şeyler var gibiydi. Yazdığı diğer yazılarıda inceledikçe farkına vardım ki bu bir dünyalı olamazdı ve bu yazılanlar olsa olsa şifreli mesajlardı dünyadaki diğer uzaylılarla iletişim kurmak için. İlgisini çekmek için onun kelimeleriyle başka cümleler kurup aynı yere yazınca telaşla karşılık verdi, sanırım şifrelerinin farkına varıldığı için korkuya kapılmıştı. Şüpheci tavırlarla önce sorguladı sonra anlatmaya başladı azda olsa güvenerek biraz biraz. Dünya yiyeceklerini pek tüketemeyen hassas bir miğdeye sahip bir genç kızdı uzaylıda olsa. En çok sevdiği dünyalı yiyecekleri makarna ve salataydı ve tabiki kahvaltılıklar, belki uzayda yemek yapmasını öğrenmediği içindi beklide hazırlaması kolay olduğu için ama tek dünyadaki besin kaynağı bunlardı. Birde tatlı olarak adamın başının etini yemesini çok severdi. Uyumamak için kahve tüketir fakat çay favori içeceğiydi. Ruhsuz olduğundan bedeni ona bol gelmekteydi ki bin kilo olduğunu iddaa etmekteydi. En büyük zevki keman dinlemekti ve gördüklerini resmetmekti çizgisiz boş ve beyaz kağıtlara karakalemle. Her ne kadar sevimli bir insan bedeninde yaşıyor olsada içinde yeşil renkte çirkin bir uzaylı olduğundan bahsederdi. Hatta o kadar çirkin olduğunu söylerdiki aynaya baktığında insan görmeye alıştığından gözleri kendinden bazen korktuğunu bu yüzden aynaya pek bakmadığını ve bu yüzden saçlarının her zaman dağınık olduğunu söylerdi ama sanki dağınık saçlarla tatlılığı biraz daha artmaktaydı dünya gözüyle. Onu yıllar önce dünyada bir ailenin yanına bırakıp gittiklerinden bahsederdi ve dünyada yaşamaktan bıktığını söylerdi. Çoğu zaman ben insan sevmiyorum ama insan yiyecekleri çok güzel derdi. Okadar üşengeçti ki mutfağa gidip iki yumurta bile kırıp pişiremeyecek kadar hünersiz gözüksede insan üstü bir zekaya sahipti, benim bunları yapamıyor olmam öğrenemeyeceğim anlamına gelmez gibilerinden kolay işler olduğunu anlatmaya uğraşırdı. Her ne kadar uzaylıda olsa insan zevklerine karşı ilgiliydi, mesela pufuduk tellikleri vardı tavşancıklı biri pembe biri beyaz renkte. Oda bir kadındı ve renklerden pembeyi kendine uygun görmüştü. İnsan bedeninde görünen yaşı yirmili yıllarda olduğunu söylesede içindeki sanki yüz yaşında gibi bilgili, tecrübeli ve zekiydi ayrıca. İşinin psikologluk olduğundan bahsederdi, dünyalıların ne çok sorunu var derdi dinle dinle bitmez ve hiçbir şey söylemeden dinlersin saatlerce, sonuçta iki cümleyle bir yol seçmesine yardım edersin derdi, güzelde derdi hani bir seansımızda banada demişti şakayla karışık ama güzel derdi dünya yollarının seçimlerle seçilebileceğini ve kararsızlıkların ancak tekeri patlamış, motoru su kaynatmış bir arabaya benzeyip yolda kalmaya neden olacağını. Fazla konuşmazmış normal hayatında, işinde hep dinlemek zorunda olduğu içindir, belkide alışkanlık yapmıştır bu durum bilmem ama belkide onu anlayan birisi olmadığındandır sessizliği. Sabahlara kadar konuşup gülerdik hep ve bütün gün gözlerimden uyku akarak dolaşırdım ama yüzümdeki gülümseme bir an bile kaybolmadan, düşmeden, eksilmeden. İçimdeki neşenin tarifi imkansız derecelendirmede tam puanlı bir neşeydi hiç eksilmeden bütün gün içimde devam eden ve bu yüzden gözlerimden akan uykuya aldırmadan bir sonraki geceyi heyecanla beklerdim ve bir sonraki geceyi. Birkaç saatlik uyku bile yeter olmuştu artık ve her veda bir yarım saat sürmekteydi sanki bizi birbirimize bağlayan bir şey vardı, bir gece kov beni artık dediğimde kop git demişti bende ona neyle bağladıysan kopamıyorum dediğimde enerjimle demişti. Olabilir nede olsa o bir uzaylı belkide gerçekten enerjisiyle bağlamış neşesiyle neşelendirmiştir.
Dünyada dünya dışı bir varlık bulmak ilginç geldiğindenmidir bilmem ama onu anlamak, onu keşfetmek isteğimi bastıramıyordum, bu yüzden psikoloji makaleleri okuyup orada anlatılan davranışları sergiliyordum, her seansımızda farklı bir kişiliğe girip ilgisinin hep benim üzerimde olmasını ister gibi. Hep benim anlatmam gereksede aralara birkaç soru sıkıştırıp onu tanımak için bahaneler yaratıyordum fakat her seferinde ben böyleyim, şöyleyim diyememki, ben sevmem hem kendimi anlatmasını der bütün sorularımı cevapsız bırakırdı. O beni anlatıklarımdan, ben ise onu çizdiği resimlerden, kurduğu cümlelerden, dinlediği müzikten, giydiği tellikten, yediği yemekten tanımaya uğraşıyorduk. Ne yalan söyleyeyim zordu yani bir uzaylıyı tanımak, anlamak ama eğlenceli ve hoş vakit geçirmekti aynı zamanda. Dünyada kaybolan bir dostluktu sanki aramızdaki bağı kuvvetlendiren, çıkarsız ve nedensizdi samimiyetimiz, zevkli ve heyecanlıydı muhabbetimiz, sanki dünyada kaybolan veya artık çok nadir bulunan bütün duygulara gebeydi aramızda oluşan enerjinin bizi bağlaması. Belkide gerçektende dediği gibi bir uzaylıdır enerjisi ile bizi birbirimize bağlayan.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.