- 870 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
KAPTANLARIN KRALI!
Otobüs kaptanı hiç fren kullanmadan hızla ilerliyor, taşlı tozlu yollarda önüne ne çıkıyorsa ezip geçiyordu.
Haydar seslendi;
—Kaptan! Freni yok mu bu meretin. Bak önüne geleni ezip geçiyor, ağaçları, kuşları ve hatta caddedeki heykelleri, sanat eserlerini dahi parçalıyorsun.
Kaptan aynadan ters ters baktı;
—Hangi sanat eserleri,“tükürürüm böyle sanatın içine” dedi.
—Niye öyle söylüyorsun, bak emek vermiş sanatçı, karşı tarafta da bir başka anıt yükseliyor, şimdi ona da çarpacaksın…
—Ne! Anıt mı dedin “ucube” ye, çarparsam ne olur? Ben kaptanların kralıyım… Yıkar geçerim böyle ucubeleri…
Baktı ki her lafa cevap hazır kaptanda, Haydar pısmaya başladı. Aydın geçinen bazı köşe yazarlarının kıvrak ve kaypak zekâlarını kullanarak;
—Yok, kralım kaptan yanlış anladınız. Ben otobüs çizilmesin diye şeyitmiştim.
—Sen meraklanma dedi kaptan. Bizim hedefimiz belli, otobüs o hedefe kazasız belasız ulaşacak. Canı yananlarda olacak, ancak bizim yanımızda olanların asla canı yanmayacak.
Otobüs gayet lüks döşenmişti. Koltuklar rahat, ceylan derisinden yapılmış, her koltuğun önünde televizyonlar, kulaklıklar bulunmakta, otobüsün içi gülyağı kokmaktadır.
Haydar ve birkaç yolcu hariç, herkes kulaklıklarını takmış televizyonlarında bir şeyler izlemektedir.
Haydar’ı susturan Kaptan, yardımcısına seslendi.
—Oğlum yolcuları bir dolaş, ihtiyaçları olan var mı?
Yardımcı kaptan hemen dolaşmaya başladı.
Bu arada üşüyenlere kömür, aç olanlara makarna dağıtmayı da ihmal etmedi. Fakat o da ne, 13 numaralı yolcu, hayasızca oturmuş, “Muhteşem Yüzyıl” dizisini izliyordu. Kral Kaptanın yardımcısı hemen müdahale etti.
—Bu ne beyefendi! Nasıl izlersin sen bu diziyi. Padişahlarımız hakkında hiç de hoş olmayan görüntüler içeren bu dizi ile ilgili olarak şahsen endişe ve üzüntü içindeyim. Diye kaptanların kralına işittirecek tonda bağırdı.
—Zaten uğursuz bir numara 13… Biliyor musun bu dizi ne iftiralar atar muhteşem Süleyman’a… Nerden ne zaman alınmış ta haremdeki bilgiler. Kim cesaret edebilmiş, padişahımızın haremine girmeye, hangi kul, hangi tebaa…
13 Numaralı yolcu kulaklığını çıkardı, yardımcı kaptana baktı.
—Bir su rica edebilir miyim? Dedi.
—Sana su - mu yok. Televizyonda yasak. Deyip, televizyonu kapattı.
13 Numaradaki yolcu acaba kafadan rahatsız mı diye düşündü, yardımcı kaptan için. Neyse dedi susuzluktan ölmem ya deyip çantasından bir kitap çıkardı.
Kitabın arka kapağında;
“Şimdi çok iyi anladım ki, zübük bir tane değil, biz hepimiz birer zübüğüz. Bizim hepimizin içinde zübüklük olmasa…” diye yazı devam ediyor, tonton, ak saçlı, nur yüzlü bir adamın resmi gözüküyordu.
Yardımcı kaptan ters ters baktı 13 numaradaki yolcuya. Okuduklarından bir şey anlamamıştı. Ancak ak saçlı, nur yüzlü adamın resminden anladığı kadarıyla kötü bir kitap olamazdı.
Boynunu sağa sola büktü, sonra diğer yolcuları dolaştı tek tek. Üşüyenlere kömür, acıkanlara makarna dağıttı.
Otobüs aynı hızla ilerliyor, tozu dumana katıyordu.
Önüne çıkanlara uzun uzun korna çalan kaptan, yoldan geçenlere bağırıp çağırıyordu.
Eğitime ara veren askerler tel örgü içerisinde uzanmış, yatıyorlardı.
—Askerlik yan gelip yatma yeri mi ulan! Diye bağırdı.
Yoldan annesiyle geçmeye çalışan bir köylüye;
—Ananı da al git ulan! Diye bağırdı.
Bir okulun bahçesinde kızlarla oğlanları yan yana görünce çıldırdı.
—45 Santimlik mesafeyi koruyun ulan! Diye bağırdı.
Otobüsün yolcuları her geçen dakika biraz daha pısıyor, otobüsün dışındakiler dahi hizaya geliyordu.
—İnce ayar, dedi kaptan.
Otobüstekiler bravo diye seslendiler kaptana. Sen ne kadar büyük bir kaptansın, senin üzerine kaptan görmedik, sen bize Allahın bir lütfusun, kaptanların kralısın diye yarışıyorlardı adeta.
21 Numaradaki yolcu çok sıkışmış, sesini de çıkaramamış, sonunda altını ıslatmış, otobüsün içini gülyağı ile karışan çok kötü bir koku sarmıştı.
22 Numaradaki yolcunun burnu hiç koku almıyordu. O hala kaptanı övmekle, kaptanın kendi yakını olmasından övünmekle meşguldü.
—Ben bu kaptanı taksi şoförlüğünden bilirim, karada, denizde, havada taksisini yürütür, hiç engel tanımazdı. Bu nedenle kaptanların kralı oldu. Mesleğinin raconunu iyi bilir, bak aldı yürüdü, otobüs kaptanlığına kadar terfi etti. İsterse Gemiyi bile yürütür. Bakmayın onun gemicik dediğine. Çok mütevazı adam kendisi…
Otobüsün yakıtı iyice azalmıştı. En yakın benzin istasyonunda durup benzin ikmali yapmalı diye düşündü kral kaptan.
Her benzin istasyonunda da durulmazdı. Biraz ihtişamlı bir benzinlik olmalıydı… Kral unvanına yakışır olmalı, elbette yıkama yağlaması da bulunmalıydı.
Öyle ya hedefe yaklaşılıyordu yavaş yavaş, otobüsün içinde pek çatlak ses kalmamıştı nasıl olsa. Otobüsün görünüşü de temiz olmalıydı.
Öyle de yaptı. Çok ihtişamlı, uluslar arası sermayeli bir benzin istasyonu olduğu her halinden belli, görkemli bir tesiste durdu.
Yolcular ihtiyaç için teker teker indiler. İhtiyaçlarını giderdiler. Çoğu yolcu; bundan iyi otobüs mü olur diye düşündü. Isınmak için kömür, yemek için makarna, hatta televizyon’a varana kadar birçok ihtiyaçları karşılanıyordu.
Mola süresi bitti. Tekrar yolcular otobüse binmeye başladılar.
Bir kısım yolcular, otobüs ve otobüsteki hizmet için “yetmez ama evet” deyip onlarda bindiler.
Haydar, bayağı korkmuştu otobüsün gidişatından. Kaptana karşı birşeyler de söyleyemiyordu. En iyisi otobüs hareket edene kadar tuvalette saklanmalı dedi içinden. Öyle de yaptı.
Otobüs hareket edince, tuvaletten çıkan Haydar, benzin istasyonuna ait marketten, yandaki bahçelerden, lastikçiden, lokantadan, çay salonundan çıkan insanların birçoğunun aynı otobüsün yolcuları olduğunu fark etti.
Neredeyse otobüs yolcularının yarısı tekrar binmemişti. Ama herkes farklı bir gerekçe ileri sürüyordu. Kimse hala kaptan aleyhine konuşamıyordu. Benzin istasyonu çalışanlarına bile şüphe ile bakıyorlardı.
Herkes bir yakınını arıyor, telefonda bile rahat konuşamıyorlardı. Öyle ya “telin kulağı vardır” diye düşünüyorlardı.
Artık her şeyin çağdaşı icat edilmişti. “Yerin kulağı” da bu nedenle “telin kulağı” olarak değiştirilmişti.
Değişim karşıtı olmak çağdışılık sayılırdı. Ulemalar bile değişim değişim diyordu çok şükür.
Haydar daha fazla dayanamadı.
—O otobüsün kaptanı bize layık bir kaptan değil di arkadaşlar. Kendimize uygun, bir otobüs kiralayalım, kaptanı da kendimiz seçelim dedi.
Önce 13 numaradaki yolcu onayladı Haydar’ı.
Peşinden 21 ve diğerleri.
Bu bir halk otobüsü olmalıydı. Kaptanı da içlerinden biri…
İndikleri otobüs bayağı ilerlemişti. Mesafe epeyce açılmıştı. Yeni otobüs ve yeni kaptanla yola çıkıp zamanında varabilirlerdi gidecekleri hedefe.
Halen tartışıyorlar, her kafadan bir ses geliyordu.
21 Numaralı yolcu demokratik bir oylama yapalım dedi. Oysa otobüste iken altına kaçırmıştı. Şimdi en çok konuşanların başında o geliyordu.
Haydar sabırla dinliyordu. Bir fikir ortaya atmış, otobüsün suskunları her biri ayrı bir hatip olmuştu.
—Beyler dedi. Hemen karar verin, Kral kaptan yolcuları unuttum deyip, geri geliyormuş. Eğer gelirse yeniden aynı otobüsle yolculuğa devam etmek zorunda kalırsınız.
Bütün yolcular hemen orda bekleyen diğer otobüse doluştular. Herkes birbirine ikram etti bu kez kaptanlığı.
Haydar baktı olacak gibi değil, geçti direksiyonun başına;
—Ehliyeti olanlar dönüşümlü kullanırız arkadaşlar, haydi hayırlı yolculuklar…
Deyip yola koyuldular.
Kaptanların kralı durumu fark ettiğinde hemen yardımcı kaptana seslendi.
—Bak oğlum bu otobüstekileri iyi tanı. Onların her biri özgürlük savaşçısı… Onlara çok iyi davran. Kömürlerini, makarnalarını eksik etme.
—Baş üstüne kaptanım.
—Diğer otobüstekileri tek tek fişleyin, gerekirse ortam dinlemesinden yararlanın, karşı çıkanlara biber gazı ve cop kullanarak göz açtırmayın.
—Baş üstüne kaptanım.
Kaptanların kralı gaza basmaya devam ediyordu. Yollardan duble tozlar yükseliyor, arkadan gelen otobüs neredeyse önünü göremiyordu.
Kralın yolcuları, “çok yaşa kaptanların kralı” diye tempo tutuyordu.
Haydar’ın kullandığı otobüste ise tartışmaların harareti biraz yumuşamış, aradaki farkı kapatmak için projeler üretiyordu.
Her iki otobüste yola devam ediyordu.
Her iki otobüste, küçük minibüsleri, otomobilleri, görmezden geliyordu.
Çünkü onlar ne kadar çok olsa da, her birindeki yolcu sayısı %10 u geçmiyordu. Bu nedenle sesleri de pek çıkmıyordu.
Kaptanların kralı yolcularının geleneklerine, göreneklerine, yargı değerlerine saygılı olduğunu söylüyordu. Haydar ben de saygılıyım diyordu kendi yolcularına.
O da ne. Eşeğine ters binmiş, ak sakallı Nasrettin Hoca… Her ikisinin de yolunu kapatmış, onların gelmesini bekliyordu.
Önce Kaptanların Kralı geldi.
—Saygılar muhterem Hocam. Çok şükür seni gördük. Hayırdır, Bu ne hal. Dedi.
—Biraz sabır, diye karşılık verdi Hoca.
Bir süre sonra Haydar’ da durmak zorunda kaldı.
—Merhaba Hocam, Nasılsınız dedi.
Hoca her ikisine de yoldan geçen minibüsleri, otomobilleri, bisikletleri, at arabalarını gösterdi.
—Bunları tanıyor musunuz?
—Nerden tanıyalım hocam dediler.
—Ben de sizi tanımıyorum, diyen hoca, eşeğine deh! Deyip devam etti.
Kaptanların kralı da, Haydar’da şaşırıp kalmıştı. Önce birbirlerine dik dik baktılar, sonra bakışları şaşkınlığa dönüştü.
Hocanın aleyhine de söz söylemeye cesaret edemezlerdi. Belki de kendilerine bir mesaj vermişti Hoca Efendi hazretleri.
Otobüslerine binip yola koyuldular. Hala yoldalar. Henüz bir haber alamadım kendilerinden.
Haber alırsam yeniden paylaşmak umuduyla…
Cemal EROĞLU(www.cemaleroglu.com)