- 590 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
YAYLA PALAS VE KUZİK KAZO/ ARDAHAN ÖYKÜLERİ/154
Canhıraş gocorun kelleye kaç gündür erişmeği çattırmağa güç topluyordu.
Lee Marvin’in filmi isminden ziyade muhteviyatı harikaydı.
Lee Kanada sınırını aştığında özgür olacaktı.
Hayır serbestlenecekti. Çünki kaçıyordu.
Şerif ondan inat, kataklıyordu.
Çok iradeliydi. Kaçan’a kovalayan mahşeri sürek götürüyordu...
Kuzik Kazo iki büklüm vücudu, karnı içinde ayakları kat. Elleri taktığı iki mala’nın ardına ayaklarını yeriterek yürürdü. Kuziği sırtında, ceketi saklayamazdı. Kara lastik ayakkabısından uzun çorabı dizinin altına dek çekilmişti. Pantolunu çorabın boğazına doldurmuştu. Lastikle sıkmıştı. Beli kurşakla bağlıydı. Eynine kirli temiz demeden gömlekler giymişti. Renkli atkıyı boynuna ve döşüne salmıştı. Ceket cebi poşetlerle doluydu. Bavulu sandığı yoktu. Anlaşılacağı; ceplerin hepsi ikmal gayesiyle doldurulmuştu. Yiyecek, yedek çoraplar, falan, fişmekan.
Kazımın sol kaşı kopmuştu. Kaşın bitişe, kulağa yakın yerinden. Bilal İnci’ye çok okşardı çehresi. Burnu da benziyordu.
Çocuklar kızdırmakta fırsat kollardı. Aman kopartamazdılar. Sesi gür çıkardı. Lastik top gibi yığrıla, devrile yeriyen adamın sesi bu olamaz dedirtirdi.
" Vııııiii! Kelle-i bavo...."
Bu bağırmayı öyle ani, sert, tok ve şiddetle yapmak zorundaydı ki. Çocuklar inanarak korkup çekilmeliydi. Kazım sakatlığa mı yansın? Çolun çocuğun ızdırabına mı karşı versin.
Kars’tan gelmişti. Akşam otobüsünden indirildi. Kahvehaneleri gezdi. Yayla Palasta dengini çözdü.
Tipi birazdan... Yayla Palas’ın ise umrunda mı? O yokta Kazo kalmakta ki han’a nasıl gidecekti? Malum, hal-i elvermezdi!
İdris Emi otelin müdürü gibiydi. Bıyığı burmaydı. Yeleksiz kravatsız paltar giyinmezdi. Yeleksiz kravatsız paltar giymedi.
O akşam masaları, okey, yanık, fanti ile kurdurmuştu.
Kendi de koğh gibi müdüriyet kısmında yeke boş kasanın önünde çelik masada oturuyordu.
Adam boyu müdüriyetin duvarında Sasatel’de dokunmuş el halısıydı. Ceketin mendil cebinden kapaklı tarağını çıkardı. Karanlığın içinde aynayı arandı. Ayna camının sırrı dökülmemiş kısmı az olmasına azdı. Velakin ayna fersiz baktı.
İdris Emi masayı üfürerek sildi. İsimliği Sivas’ta bir asker yazdırmış, getirmişti. Yatak parası almamıştı. Askerde ona mukabil iyiliğe karşı hedaye vermişti. Ceketin kol kenarıyla isimliği temizledi. Akşam yatak listesini hazırladı. Emniyete listenin ulaştırılmasına garsonu çağırdı.
İmdat Emi mal sahibidir. "İno’yla yollarım " dedi. İno’ya başka şeylerde tembihledi listeye ilaveten.
Listeyi kapıdan çıkarmak mı adım atamazsın. Hava patlamış kapıyı açtığın gibi kuduyan savurduğunnan içeri aterdi.
Lee Marvin Kanada sınırına bir adım attı mı?
Hududa karabeti ve sürekten kaçış emeğini yönetmen şerifin dürbünlü tüfeğinde istiare etmişti. Lee kayanın ucuna elini koydu aşağıda bıraktığı kaçtıklarına bir nefes baktı. Sol adımla kendini Kanada’ya geçirecekti. Herşey mahiyet değiştirip karşıtlanacaktı: Gece- gündüz, bitim- yaşam olacaktı. Herşey kayayı dönmekle olacak değil miydi?
Lee hele dürbünün içinde... geçmedi kayanın dalına... eceli gelmiş gibi. Şerif parmağını, tetikte, asılsa, nişancı tüfeğiyle indirecekti filmin kahramanını. İlkelerine çok bağlı şerif nasıl yapacaktı?
Yönetmen emekle, ilkeleri öyle karşıkarşıya getirdiki.
Lee kayanın öteyana geçti.
Şerif izin vermese geçemezdi. Geçmesine izin vermeseydi... emek ettiği’çün!
Kahvenenin cam kasaları gitti- geldi yıkılacaktı içeriye kar doldu. Tipi savurdu, doldurdu.
Cemaat: " Kapı açık bırakılmış, kim çıktıysa... dolmuş dediler."
Kahvenin asma katında beş yataklık karyola; oraya kadar kar doldu. Boğucu bir kar tipisi.
Meşakkatle kapıyı yedi sekiz kişi kapatabildi. Ocakcıyla garson hay’la süpürge ve küllük almış tipiye karşı hücum vaziyette.
İçeride... içerde: Kapı kapandı. Bunlar elleri havada, ha diyende tipiye çalacaklar. Okey oyuncusu: " İndirin hırpolar süpürgeyi, külçekeni tehlike geçti!..."dedi. Hatasız doğruydu, dedikleri.
" TIP " oyunu oynarsın, ’ Tıp ’ dendi mi kırpanmadan herkes ikinci sese kadar heykel gibi durmak zorundadır. Ocakcı ve garson çözülmeye başladı. Ocakcı mızmız adamdı. Fırttığını çeke çeke konuşurdu.
" _ Kar savurtusunu süpürüp küreyeceğiz. " dedi garson’a tasdik etmesi için:
" _ He mi, Koko? " o da:
" _ Şikko Dayii he " dedi pisik sesinnen...
Fanticiler, okeyciler, ellibirciler:
_ Kazım nerde?
_ Yukarı çıksın biri belkem ordadır!
_ İdris Emi nerde bu?
_ Han’a gitmesin çocuklar Kazım?
"O VAH DESENE, GİDER GELMEZ’E SAĞLAM GİTTİ, KAZIM." dediler.
" Ben hele çığem kolaçan edem." dedi fantici. Eteğini tutan çekti. İkinci kaybı vermeyelim endişesiyle ceketini çekenler:
" _ NIÇ, NIÇÇÇÇ." dillerini dişlerinin arkasından seslendirerek: " NIÇÇÇÇ, NIÇÇÇ" diye tembih çektiler.
_ Ya ne? Adam yiyen mi var? Kadim gibi it köpeğe yemmi olsun?
Kapıdan o yan eşik uzay boşluğu, derin, gor ba gor derin...
Çıkmak, çıkmağa yeltenmek ikinci bir açıklamaya değin gayri mümkündür.
Vuuu,vuuu tipi kudurmuştu kar külleri havada uçarak yere çöküyor. Biraz külümsü karsepeleri uzandığını anlamadan yeniden hava hızıyla leçeğin yüngüllüğünde havalanıyordu. Kar yayık çalkalıyor. Yayığın içinde Kazım sanki başı beyni döndü beçerenin.
Poşetle çocuklar oynar, poşeti başlarına geçirince havasız kalır. Kuduyanda boğulma kısa zamanda aynı akibeti doğurur. Hiç şakası makası yok. Kuduyan ismi kudurmaktan gelmesine gelir: Kuduran kuduruğun çıkardığı sesin azameti teşmilde yetişmez bile tipinin ses’e. O nedenle şakası yoktur:
" Bir ekmek yarısı senin, yarısı benim!"
Aynen böyle,
Hiç olmaz bellemeyin!
Tutduğunnan yatırır.
Çırmakla yeri ki çırmakla!
Kazım nefesi kesildi zandı. Sürünmeğe devam bir yandan. Eh kesmedi. Nefesi kesilmyenin...
Camın sath-ında nefes buğu yapar, o da boncuk boncuk ter damlasıyla ağlamak değil miydi? Yüzü o ter boncuklarından ağlamıştı.
Adım atmaya son takatiyle yüklendi.
Soluğu açıldı. Burnunu ağzını kapatmaktan biri son anda vazgeçmişti gibi.
Tipinin şal’ı çekildi gitti. Ta uzaklar... bir evin camında elinde kestane soyan adam tas gibi görünüyordu. Beyaz ve beyazdı.
Yayla palas, kaldırımlar sır gibi saklıyken pazar tezgahı gibi oportadaydı.
Ölmüş, sekiz metre bile gidememişti.
Asır gibi geçti sandığı zaman. On dakika sürmemişti. Bize uzun gelen zaman psikolojikmandı.
Yayla Palas boşaldı. Yol ortasına cemaat koştu.
_ Kazım birşey olmadı he mi?
_ Korkuttun canımın içi!
Gençler havaya kaldırdı. İsmeyil Eminin Han beş metre berideymiş.
Han kapısını gümbülletdiler.
Haydi allah rahatlıklık versin. dedi gençler.
Hancı: Kazım boğulmadın mı sen?
Kazım edebiyat yaptı,
Nutuk atar gibi:
_ Anamın ruhiii, boğulacaktım. Yayla Palas’tan çıkmasana! Eh işte deperin ne senin? Çıkmış olduk. Ben bu çeşit fırıldaka düşmedim bu yaşa geldim geleli.
Yağmurda sakat halimle ıslanmışım sel beni götürerdi. Bir seferinde.
Badvalda aç üç gün kaldım. Gavat dükenci unutmuştu... gene bu gibi değildi.
Piç Hasan Panik’te otobüsten attı beni. Ardahana yayan yerindim. Bu kadarlık değildi..
Allah kabul etsin bu neydi?
Öykü kısa kessin diye handakiler:
"_ Amin." dedi.
yalçıner yılmaz
13-01-2011-gebze
|
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.