- 970 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
DURDUM ...
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
durdum …
çektim adımlarımı yolun kıyısına ve yorgunluktan ziyade bir bıkkınlık yüküyle ruhumda
oturdum..
demedim “sen düşüp kalktıkça saçıldığımsın ey yol”
ve demedim “dizlerimdeki tüm yaraların izleriyle üzerimde taşıdığımsın”
sadece sustum…
çünkü susmak en kullanışlı odasıydı içimin
oraya sokuldum..
hem belki yol da yoktu gerçekte
ve belki ben yürüdüğüm için var oluyordur o da sadece
bilmiyorum...
sonra da sıkıldım zaten, bir sigaraya kandırıp dudaklarımı
sıyrıldım sınırlarından düşüncenin
ve çektim ilk nefesi içime,
dilimde geçmiş zaman hatalarımın tadı
bir daha çektim
sonra bir daha
ve bıraktım
ve savruldum sonra
ve kayboldum kendi dumanımın savrukluğunda..
belki de tüm hatalarım özgürlüğümdü benim
belki de ben yanlışlarımda en çok kendimdim, kim bilebilir ?
ama bir gün,
evet bir gün bir yolunu bulup
çok şeyi anlamakta zorlanan bu beynimi çıkartıp olduğu yerden
yerine yenisini koyabilicem sanıyorum
ve işte ondan sonra da umuyorum ki
artık her şeyi,
ve artık herkesi
ve kendimi
bir an da ve çabucak ve çabasız anlayabiliyor olucam, bu ne güzel değil mi ?
ama şimdi yol yine belirsiz
ama şimdi gün yine sıradan
ve zaman yine aksak
bense iki dubleyim, bir önceki hayattan artakalan..
keyfim başkalarına kısaca kendime değil
ve zaten başkalarını acıtsın diye de değil çoğalan efkarım içimde biriktirdiğim
işte bu yüzden demedim ben bütün bunları kimseye
işte tüm bunlardan ve fazlalarından sebeple
demedim
söylemedim
açmadım altı çizili hiç bir cümlelesini içimin,
sustum bütün dillerde
çığlığa direndim..
hem bu sadece kısa bir mola
bu birazcık nefes yalnızca
yoksa ben yine ezberine alışkın
yoksa ben yine her şeye hazır
ve ben yine,,,,,,,,,,,,,,,
iyiyim …
…………….
hayat bazen kara bir kitaba döner kucağına bırakılan,
okudukça için sıkılır
sıkıldıkça da ağırlaşır inadına cümleleri çevirdiğin hayat sayfalarının..
bir biri üstüne hep aynı kasvet,hep aynı tek düzelik sürer de sürer
ve yürek bu, taş değil ya
haliyle o da bu tekrarlardan bi zaman sonra vakitsizce solan bi çiçeği benzer..
ama bırakıp yarıda başka bi kitaba da kaçamazsın işin kötüsü
ve sen farklı bi kitap
ve yeni bi hayat hakkımı kullanıcam da desen, duymaz bazen sağırdır insanın yazgısı,
böylece okuduğunun manasından koparak günden güne
sevmediğin bi kitabın sayfaları arasında yılgın, bezgin ve erken yorulmuş dönersin
umudun ilk küskününe..
yolculuk dersen o da öyle, bi türlü keyifli olmaz umduğun kadar niyeyse
hele bir de talihin kırmızı ışıklarına yakalanmışsan,
dura kalka dura kalka ızdıraba döner üç adımlık yol bile..
yani ne yol akar gönlünce
ne de hayat okundukça seni içine çeker
ve sen tek günlük ömrünü bir taşın üzerinde tüketen yorgun kelebek
beklersin hem talihsiz hem de vazgeçmiş gelmesini hiç bir şeyin
alıngan bir suskunluksa çoktan sinmiştir üzerine..
artık hayat boynuna asılmış kuralların toplamı
tüm masallarsa çocukluk yanılgılarıdır
tanıyorsun yaşamı…
çünkü, öyle her üzüldüğünde birinin gelip sana sarılacağı hayalin
ve ne zaman yorulsan birinin seni kucağına alıp taşıyacağı inancın
sonra da her baktığında gökyüzüne adım adım senle yürüyen yoldaşlığı ay’ın
tamamen yanılgıdır, masumca bir çocukluk aldanışın..
tıpkı yeterli çikolatasıyla gazozu olunca her insanın mutlu olması gerektiği
ve tıpkı aynı sırada oturduğun sınıf arkadaşının adını uzun yıllar anımsadığın gibi
ilerde de kimsenin kimseyi unutmayacağına olan içinin o sebepsiz güveni
büyünce geçecek ve geçerken canını acıtacak izleridir içinin
çocukluğunun sana kalan son işe yaramaz hediyeleri ..
çünkü ne her üzüldüğünde yanında biri
ne de her yorulduğunda koluna giren bir sevenin bulunur yanı başında..
zaten çoktan da farkına varmışsındır
ne ay, ne yıldızlar, ne de yağmur ses veriyordur ihtiyaç anlarında..
mutluluksa başladığında biteceğini bildiğin günleri gibidir ömrünün
bir varsa, iki yok olur
ve bi dolu yerinde ve bi dolu zaman herkes birilerini ardında bırakır
siler akıl defterinden akıp giden hayat karmaşası insanı hayal kırıklığına uğratır..
ama yinede en kötüsü, aslında onca zaman beklediğin kadar eğlenceli çıkmayışıdır yaşamın
hem çocuk gözlerine onca zaman küçücük gelen dünya
sen büyürken nasılda böyle başa çıkılamayacak kadar kocaman olmuştur, anlayamazsın..
kısaca tüm bunları öğretir sana hayat, sen ona dirensen bile
ve bi dolu defa kendini yakalarsın onun karşısında, küçücük bi yavru kedi çaresizliğiyle..
işte tüm masallar kendini yalanlar sana o zaman
ve hep devler kazanıyordur aslında çok sürmez bunun farkına varman..
ve sen artık yenik masalların üzgün kahramanı
dönersin son sığınağın olan evine, yorgun argın ve her akşam...
böyle işte…
bazen her şey ışıklı harfler ve fiyakalı bir dille anlatılmaz
çünkü bazen her şey önüne renga renk şekerler gibi sıralanmaz
sadece bazıları yazmaz bütün bunları
sadece bazıları çığlık çığlığa tüm bu olanlardan yakınmaz
susar bi defterin arasında unutulmuş bi not gibi
durur sahil kenarından toplanıp, hiç kullanılmadan saklanan deniz kabukları misali
ve bekler saksıda tek dalıyla hala kokmaya çabalayan çiçek
ve masada düşmeyi bekleyen incecik cam bir vazo benzeri..
bütün maskeleri yedeğinde
herkesten önce kalkıp yıkar hüznüyle parmak izlerini, takılıp hayatın düştüğü yerlerinde..
sonrası da zaten bilinen şeyler,
yeniden bir kıyısından kaldırır örtüsünü yaşamın
yeniden derin bi nefes çekip dalar soğukluğuna hayatın
sonra yönsüz ayakları ve maskelerin örtemediği gözleriyle
yıldızlar arar içinin her daim bulutlu gökyüzünde..
işaretler, yönler,
yalandan da olsa kendini kandırmaya sebepler
ve bir şekilde yeniden umutlar kiralanıp
sonrasında yaşanacak hayal kırıklıkları biline biline
yeniden oyuna dönülür kötü gelen bütün elleriyle..
ve tükenene kadar sürülür ömür masaya
ve kaybetmeye devam edilir azar azar
çünkü, hayat işte biraz böyledir
çoğuna siyah beyaz yaşanır
ondan kaçırılmış gülüşler kadarsa renklenir…
……………
durdum …
çektim adımlarımı yolun kıyısına ve yorgunluktan ziyade bir bıkkınlık yüküyle ruhumda
oturdum..
demedim “sen düşüp kalktıkça saçıldığımsın ey yol”
ve demedim “dizlerimdeki tüm yaraların izleriyle üzerimde taşıdığımsın”
sadece sustum…
çünkü susmak en kullanışlı odasıydı içimin
oraya sokuldum..
işte tüm bunlardan ve fazlalarından sebeple
demedim,
söylemedim
açmadım altı çizili hiç bir cümlelesini içimin,
bu sadece kısa bir mola
bu birazcık nefes yalnızca
yoksa ben yine ezberine alışkın
yoksa ben yine her şeye hazır
ve ben yine,,,,
iyiyim…
hem belki yol da yoktur gerçekte
ve belki ben yürüdüğüm için var oluyordur o da sadece
bilmiyorum...
belki de tüm hatalarım özgürlüğüm
belki de ben en çok yanlışlarımda kendimdim, kim bilebilir ?
ama bir gün,
evet bir gün bir yolunu bulup
çok şeyi anlamakta zorlanan bu beynimi çıkartıp olduğu yerden
yerine yenisini koyabilicem sanıyorum
ve işte ondan sonra da umuyorum ki
artık her şeyi
ve artık herkesi
ve kendimi
bir an da ve çabucak ve çabasız anlayabiliyor olucam, bu ne güzel değil mi ?
ama şimdi yol yine belirsiz
ama şimdi gün yine sıradan
ve zaman yine aksak
bense iki dubleyim, bir önceki hayattan artakalan …
…………………………
YORUMLAR
"hayat bazen kara bir kitaba döner kucağına bırakılan,
okudukça için sıkılır."
ve ferit edgü;
"kimi geceler çığlık çığlığa uyanıyorum.
kimi günler çığlık çığlığa yazıyorum-sessizce.
birincisi karabasan.
ikincisi ne?"
Aslında hep içimizden geçen cümleler.dile getirmişsiniz.
çok teşekkürler.
ama bir gün,
evet bir gün bir yolunu bulup
çok şeyi anlamakta zorlanan bu beynimi çıkartıp olduğu yerden
yerine yenisini koyabilicem sanıyorum
-----
ama şimdi yol yine belirsiz
ama şimdi gün yine sıradan
ve zaman yine aksak
bense iki dubleyim, bir önceki hayattan artakalan …
ama şimdi bilinmezlikleri bile ugurlayamıyor... zaman yine aksak, mekanlar yine yanlızlıgın melodisini yankılıyor
çok güzeldi yazınız, tebrikler