- 1495 Okunma
- 9 Yorum
- 0 Beğeni
Sevdama Mektup-5
Sevdam, sana yazdığım son mektubu, çok kederli yazmıştım. Bir anda kendimi tarifi imkânsız bir boşluğun içinde buluvermiştim ne olduğumu anlamadan. Neden öyle hissettiğimi anlayamıyorum. Bana ne olmuştu da o şekilde düşünmüş, kahrolmuştum. Oysa, kendi sıkıntılarımla, seni üzmek istemem. Sen benim için dünyaya bedelsin. Saçından bir tel düşse, ağzından bir diş eksilse, otobanda yolunu şaşırsan, senden fazla ben üzülür, yanarım. Sana bir şey olmasına asla tahammül edemem.
Dün gece, başımı ellerimin arasına alıp uzun uzun düşündüm de, dünya mı yozlaştı, yoksa yozlaşan bizler miyiz? Ben eskiden, en küçük bir olaya ağlar, üzülürdüm. Küçük kırgınlıklar, yüreğimde derin yaralar açar, günlerce ağlardım. Başım ağrırdı geceler boyu.
Dikkat ediyorum da etrafımda ve dünyada gelişen olaylar, beni daha az yaralıyor artık. Ya da, yaralanmaktan yüreğim kevgire döndüğü için mi öyle hissediyorum bilmem ki. Gözümde yaş bittimi ki, daha az ağlıyorum artık.
Her şeyin yozlaştığı gibi, arkadaşlıklar ve sevdalar da yozlaşmış gibi geliyor bana. Tabiî ki, bizim aşkımızı aynı kefeye koymuyorum. Sen ki, dünya tatlısı bir insansın. Hep öyle kal benim yüreğimde. Sen ki, emeline ulaşmak için, günahsız bir yüreği basamak yaparak çiğneyip geçemeyecek kadar asilsin. Sen ki, bir yürekten uzaklaşmak için, başka bir yüreği kullanıp, harcayacak kadar kalleş, hiç değilsin!
Olamazsın da! Çünkü sen, benim aşkımsın! Ebediyete kadar da öyle kalacaksın yüreğimde. Hani seninle pikniğe gitmiştik bir gün, hatırlıyor musun ? Sevgimizin verdiği güçle, hiç yorulmadan tırmanmıştık dağı patikalardan; en zirvesine kadar. Hani kaynağından fışkıran pınarın başına oturmuştuk da ben ayaklarımı buz gibi akan suda sallarken, sen bana ne demiştin ki, pınarı göstererek; “sevdam, şu pınar gibi, kaynağından doğan ırmaklara benzer sevdalar. Küçük bir ırmaktır, ilk çıktığında yürekten. Irmaklar yavaş yavaş büyür dereleri, dereler büyür, nehirleri oluşturur. İşte sevdam, senin kalbindeki sevgi nehre dönüşmüş durumda; korkarım ki önüne çıkanı yıkıp geçecek. Engel tanımayacaksın sen. Bu sevdanın altında kalıp ezilmekten korkuyorum ben.”
Bana bunları demiştin hatırlıyor musun? Oysa, bilemezdin, benim yüreğimin kocaman bir baraj olup, dertleri, kederleri kendi içimde hapsedip, iyilikleri, güzellikleri senin için dilediğimi. Oysa ırmak kaynağından çıkarken, en temiz halde olduğunu da biliyordun. Hiçbir ırmak kendi kendine kirlenmiyor sevdam. Kirlenmiyor! Dışarıdan içine atılan pisliklerle kirlenip çamurlaşıyor. Sevdalarda böyle… Ben sana öyle güveniyorum ki, sen benim etrafımda çit olup koruyacaksın tüm pisliklerden; hiçbir balçığa bulaşmayacak tenim sayende.
Sevdam! Benim yüreğim, her ne kadar, yıpranmış, yaşlanmış olsa da dünyadaki yozlaşan arkadaşlıklara ayak uyduramıyor artık.
Belki daha az ağlıyorum, belki daha az hissediyorum acıları içimde; fakat bedenim öyle demiyor. Yükselen şekerim ve tansiyonum sinyal veriyor. Yeter bu kadar rezalet, yeter bu kadar aymazlık diye bangır bangır bağırıyor adeta!
Hele, ikiyüzlü sevdaları hiç anlamıyorum! Anlamayacağım da! Sevgi nedir, aşk nedir sence? Sen ne diyeceksin bilemem ama bana göre aşk; âşık bir kadının gözleri kadar parlak ve ışıltılı olmalıdır. O gözlere baktığın zaman, kendini görmelisin içinde ve bir kez daha âşık olmalısın sevdiğine.
Parlak bir mermer kadar pürüzsüz olmalıdır; ama kaypak olmamalıdır. Günahsız bir bebek kadar masum ve saf olmalıdır; ama savsak olmamalıdır. Sevgi, aşk dendiği vakit, akan sular durup saygı duymalıdır.
Yürekler yoktan yere kirletilmemeli, paslı çivilerle delik deşik edilmemelidir. Daha ne desem bilmiyorum ki sevdam! Bu dediklerim yapılsa, dünyada aşk, sevgi zirve yapar, kin ve düşmanlık kalmaz sanırım.
İşte benim sana duyduğum aşk bu; bir bebek kadar saf ve masum. Âşık bir kadının gözleri kadar ışıltılı ve berrak.
Seni seviyorum aşkım. Âşkımız, gökkuşağı gibi renkli, yıldızlar kadar ışıltılı, güneş kadar sıcak… Benim seni sevdiğim gibi, sen de beni sever misin aşkım?
SENİ SEVMEK
Bensizlik nasıl bir şey, anlatır mısın?
Anlatamazsın…
Ben seni hiç bensiz bırakmadım ki.
Sevgisiz kalmak nedir, bilir misin?
Bilemezsin…
Ben seni hiç sevgisiz bırakmadım ki.
Sensizlik nasıl bir şey, bilir misin?
Çok zor!
Akvaryumdan fırlamış bir balık düşün,
Can çekişen; işte bu, sensizlik…
Bir çiçek ki, rengârenk açmış,
Sulamayı unutmuş sahibi…
Oysa dışarıda yağmur bardaktan boşalırcasına,
Faydası yok camdan bakan çiçeğe.
Sevgisizlik işte böyle bir şey…
Susuz kaldı çiçek, büktü boynunu,
Ha kurudu ha kuruyacak…
Ve bir gün aklına geldi sahibinin,
Elinde bir tas su, sevgiyle döktü çiçeğine.
Canlandı, açtı çiçek…
İşte bu aşkım, işte bu!
Seni sevmek…
07/01/2011
Emine UYSAL
YORUMLAR
Yozlaşan sevdalar olmasa gerek,
Günümüzün kalabalığında koybolup gidiyor...
Her yere yetişme telaşının içinde kendi gönlümüzü bile dinleyemez olduk...
Mektupları bile unutmuştuk hatırladık sayenizde...
Gecikmişliğimi akıp caddelerdeki insanların telaşına verin,
Onlar uydumda geç uğradım..
Selam ve saygılarımla..
Emine UYSAL (EMİNE45)
E ben de ağır ağır şair olma çabasındayım izinizden yürüyerek:)))
Artık inanmadığım o aşkın varlığına bunca özlemi döküülen gönüllerin acıları ve hasretleriyle kavrulan yüreklerin ızdıraplarıyla karşılaşınca...
Artık bir mahalle güzeli gibi berduş mahalle delikanlısının vaadlerine kanıp tuttuğu elin sürüklediği yerde her şeyini kaybeden, İffeti ayaklar altına alınıp başkalarına sunulan hatta satılan...
ve bir köşeye atılan o mahalle güzeli halindeki aşkın varlığına ..
İnanmalımıyım ?
Bunca kelam beyhude mi söylenir ?
Bunca elem ve hasret bir hiç uğruna mı çekilir.?
Belki de satırlarınızı okuduktan sonra tekrar düşünmeliyim.
Bunca cinayete ve katliama rağmen..
Sizi saran o hal aşkın kendisidir.
Belki vehimlerin en tatlısıdır da adına aşk dersiniz.
Belki..
Tebrik eder saygılar sunarım.