Piknik
Cıvıl cıvıl öten kuşlar, sokakları şenlendiren çocuk sesleri, rüzgârın yüzleri okşayan serin esişi ruhunda yankı buluyordu sanki. Kimbilir şimdi “orman” nasıldı? Mahallelerinden beş kilometre mesafe uzaklıkta olan ve orman diye adlandırdıkları bu ağaçlık alan, onların adeta piknik ve dinlenme yeriydi. Baharla birlikte başlayan akım, yaza doğru o kadar artıyordu ki, sanki bütün köy buraya göç ediyordu.
Eve girer girmez bu isteğini paylaştı ve yarın gitmek üzere hazırlıklara başlandı. Kanatlar alındı. Köfteler baharata yatırıldı. Mangallar, kömürler, şişler arabanın bagajına yerleştirildi.
Ertesi gün güneş yavaş yavaş zirveye tırmanmaya başladığında onlar çoktan ormandaki yerlerini almışlardı. Çocuklar top oynuyordu. Eşiyle birlikte mangal hazırlıklarını tamamladıktan sonra bir ağaca yaslandı. Önceki gün hissettiklerinin daha fazlasını hissedeceğinden emin bir şekilde gözlerini yumdu ve ormanı dinlemeye başladı. Yanılmamıştı da...
Her biri tıpkı orkestranın bir enstrümanını andıran yaprak hışırtılarını, kuş cıvıltılarını, böcek seslerini, derenin sesini büyük bir keyifle dinledi. Ormanın sesini dinlerken ve adeta kendini ayrı bir âlemde hissederken birden irkildi. Dizine bir şey çarpmıştı. Gözlerini açtığında çocuklarından birinin vurduğu topun gelip dizine çarptığını fark etti. Çocuklarının her biri “Baba hadi vur!” diye bağırıyordu.
Ayağa kalktı ve penaltı kullanan bir futbolcu edasıyla topa hızlıca vurdu. Ama gol atamamıştı. Küçük oğlu topu yakalamıştı. “Baba hadi bir daha vur!” diye bağırdıktan sonra topu babasına doğru yuvarladı. Kendisine doğru gelen topa vurmak için hazırlandı. Sıkı bir vuruş olmalıydı bu. Var gücüyle vurmak için bir tekme savurdu. Ama top çoktan yanından geçmişti. Ruhuyla bedeninin aynı ritmi tutturamadığını hissettiği bir anda dudaklarından şu cümleler döküldü:
“Galiba yaşlanmaya başladım!”
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.