- 760 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Şiir Sanatı Üzerine Düşüncelerim- 3
Şiir Sanatı Üzerine Düşüncelerim- 3
Şiir uçlarda gezinmenin adıdır.Şair uçlarda gezerken yani şiirini var ederken bu uçlarda nasıl gezdiğini açıklama ihtiyacı duymamalıdır. Zaten o, uçlarda gezmesini başardığı için şairdir. Şiir üzerine verilen öğütler, ancak yaratıcılık sırasında doğrulanınca değer kazanır bu da o öğüt içindeki gerçeğin yeni baştan bulunması anlamına gelir.
Kuramlar, ancak kendi şiirleri ile bir arada ele alınınca değer kazanırken bir şairin, şiiri ile yetinmeyip şiirini açıklamaya, savunmaya kalkması bir zaafiyettir. Ortada yaratılan bir şiir varken, bu şiirin nasıl yaratıldığını, hangi yöntemlere, kurallara ve kuramlara uyularak yaratıldığını öğrenmemizde ne gibi bir yarar umuluyor? Dayanağı kuramları bilmeden de güzel bir şiiri sevebileceğimize göre, şairin bu türlü bir çabası gereksiz olur. Kimi şairlerin, kendi şiirleri üstüne olsun, genel olarak şiir üstüne olsun açıkladıkları görüşler, çoğu zaman kendi şiirlerini tutmuyor; kuramlar, yöntemler bir yanda, şiirler başka bir yanda. Böylesi, şiirle şiirin kuramları arasında hiçbir ilinti bulunmadığı kuşkusunu uyandırmaktadır.
Başka bir deyişle, şairlerin çoğu, şiir üstüne birtakım kuramlar, kurallar, yöntemler öğreniyorlar, ama onlardan birini bile şiir yazarken uygulamıyorlar, şiirlerini göreneğe, geleneğe, bakarak yazıyor, ama düşünür görünmek hevesinden ötürü birtakım şiir bilgilerini sayıp döküyorlar. Burada şiiriyle değil söyleviyle var olma gayreti görüyorum. Sofra adabını öğreten bir şair yemeği neden elleriyle yer ki. Birtakım büyük batılı şairlerin, sadece şiir yazmakla yetinmeyip şiir üzerine de yazmalarının ne gibi bir faydası olabilir ki diyeceksiniz. Bunu, yeni bir şiirin yadırganmaması, okurun o yeni anlayışa alıştırılması için eğitimsel bakımdan gerekli saymak da doyurucu, kandırıcı bir düşünce değildir. Çünkü bu görev, şairden çok eleştirmenlere, edebiyat tarihçilerine, edebiyat öğretmenlerine düşer. Şiirin tarihindeki bu çeşit en önemli yazılara bakarsak, belli bir dönemde ileri sürülen yeni bir şiir anlayışının, kendi çağı içindeki felsefi, giderek bilimsel akımların hizasında bir uç olduğunu görürüz.
Başka bir deyişle, bu çeşit önemli görüşlerde, bir öğüt, bir savunu aramak boşunadır; Şair burada, artık bir uğraşın adamı olmaktan daha ileri çıkmış, düşünür sınıfına katılmıştır. Şiirinde kendi çağının düşünüşüne varan, giderek o düşünüşü zorlayan şair, artık kendi uğraşının içinde kalmaktan çıkar, çağdaş düşünce yaşamındaki yerini almaya yönelir. Ben bireyi toplum içinde somut olarak görünür duruma getirmek, giderek daha da derinlerine inerek, onun içsel dramını kurcalamak ve gözler önüne sermek çabasındayım. Şiirle düşünmek! Ben buna inanırım. Şiirle düşünmenin karşıtı felsefe yapmaktır.
Felsefe ise şiirin temeli olan imgeyi dışlar. Gene felsefe duygusallığa da karşıdır. Yazdıkça bilmediklerime, tanımadıklarıma, daha önce duyup düşünmediklerime rastlarım da ondan. Zaten insanın iç dünyasını kesin olarak tanıtlamak demek, saltık insanı yokken var etmek anlamına gelmez mi? Şair yetinmesini bilmeli; büyüklüğü, derinliği dilde aramalıdır. Bütün sanatların şiire, şiirin de sanatlara katkısı vardır elbette. Bu böyleyse, bir düzyazı örgüsü, bir düzyazı dokusu şiiri çerçevelemiyor, bunaltmıyor, onun özgür yapısını kısıtlamıyor demektir. Uzun şiirlerimdeki öykü öğesine gelince, öyküden çok bir "anlatma" söz konusudur burada da. Ayrıca her şiir önünde sonunda (az ya da çok) bir "anlatma" değilse nedir? Diyebilirim ki, bütün sanatsal türler, şiirin potasında eriyebildiğince, şiirin doğal gereçleridirler.
Dünya yazınında bütün yazın türleri iç içe geçebiliyor. Bizde ise bu tutum yadırganıyor nedense. Bence bu karşılıklı trafiği yadsımak, şiirimizi alışkanlıklardan kurtararak çeşitlendirememekten, onu dünya şiirinin süreci dışında düşünmekten başka hiçbir anlama gelmiyor. Şiirlerimdeki kişiler satranç taşlarına benzerler. Onlar, düşsel ya da gerçek, bende olup bitenlerin toplamıdırlar olsa olsa. Gene de... Şair kendi özel kişiliğini şiirinin ardında gizlemesini iyi bilmelidir. *1 Güzellik düşündürücüdür. Bu yüzden de lirizmle hiçbir ilişkim olmadı diyebilirim "Liriği söyleyen kimse, kendi duygulanışının bilincinden çok, duygu anının bilincindedir," der.*2.
(devam edecek)
Bekir Kale Ahıskalı
16 Eylül 2007
www.seheryolcusu.blogspot.com dan aktarılmıştır.
1-*Forster, "Yazarın yüzü okuyucunun yüzüne çok yaklaşıyor," der. 2-*James Joyce
YORUMLAR
Bunlar sizin düşünceleriniz değil, yani sizde böyle düşünüyor olabilirsiniz ama bu yazı Melih Cevdet Anday a ait, altında ismi yok ondan alıntı yaptığınıza dair bir ibarede yok. Bu yazıyı kendi isminizle vermeniz yanlış.
bekirahiskali
Melih Cevdet te böyle şeyler demiş olabilir ama bunlar benim eğitimiciğimde kale e aldığım şeyler yeni değiller. Tepkiniz dikkatimi çekti ilgili yazıya bakacağım