- 820 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
NOT DEFTERİMDEN
Sonev’in günlüğünden ..
..dilsiz taşlarla çevrili bir hayatın ortasında kalmış gibi bakınıyordu yüzü ,gökyüzünü arıyordu sanki kaybolarak gezdiği bir şehirden kurtulmak istiyordu bir çok hatıralarını sakladığı yazılarını der top edip dönüşü olmayan bir yolculuğa hazırlanan biriydi aklına ne getirdiyse kirli bir karanlık vardı gazete manşetlerinden medya haberlerine kadar ruhunu yağmalayan bu sür git alışkanlıklar artık son bulmalıydı hayatını anlamlandıran bir renk bir koku bir haber bekliyor gibiydi içimi burkan bu yakıcı çaresizliği ve parçalanmışlık dikkatimi çekti çiçekli kelimeler seçemezdim çocuksu şirinlikleri de ne yapmalıydım bilemiyorum aklıma birden Murathan mungan’ın bir romanından esinlenerek hemen aynalarla ilgili bir konu açtım karşısına geçsem yüzümü yaklaştırsam beni içeri çekecek bir elin aynadan fırlayıp bütün gövdemi kendine çekeceğini içinde bir kara delik gibi yok olacağımı düşündüğümü neredeyse aynalardan korkar olduğumu ruhumun akrebi gölgeler ve aynalar dünyasından biri olup çıkacağımı uzun zaman bununla meşgul olduğumu anlatmaya koyulmuştum…ki…şarkıların coşturuculuğuna eşlik eder gibi yüzünün gülücüklerle donandığını kahırdan ölmek üzereyken mavi bir masalın meraklı mutluluğuna çevrilmişti dünyanın en güzel çiçeklerin açtığı bir gülümsemenin gözlerine yayıldığını kırılmış bir hayatı bekletilmiş yılları bırakıp aynalarla ilgili esrarlı konuşmalarımın içine girmişti okunmamış masalları dinleyen gözleri yıldız doluydu neredeyse suya dalıp çıkan bir martının seyri ya da istanbul’un renk gülüşü ne ise öyleydi işte kendini tutamayıp dakikalarca gülüyordu bulut bulut göğe yükseliyor bir sır tutar gibi kimseye benzemeyen masumluğuyla dik başlı yılları yere seriyordu suyun sessizliğinden farksız fotoğraflarının yanında anlatılan ilginç bir o kadar da antik üslup hiç beklenmedik etkisini göstermiş olmalıydı yorgun bir sarıyla tanıdığım bakışlarının gümüş bir dolunayla yer değiştirmesi herkesi şaşırtıyordu rüzgara bırakılmış gibiydi yağmurlu ve sisli bir günün belirsizliği ile başlayıp bir ebru tablosunun renk renk gülüşlerine benzeşen bu değişimi hiç unutmayacağım gözlerimin önünden de gideceğini zannetmiyorum zaman dolmuştu kısalıp uzanan bir solucan misali konuşmalarımız inişli çıkışlı sesli sessiz ürkek cesur sona ermişti ne yazık ki bırakıp giden gemilerden farksız olduk bir teneffüs saatinde göçmen kuşları gibi her birimiz bir yere konduk sonra ayrılırken ilginç isminin şifrelerini düşünüyordum "sonev"kız çocuğuna böyle bir isim veren ailenin hikayesi de öğrenilmeye değerdi …27.12.2010/çengelköy
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.