DELİKANLIYI TANIYAMADIM
DELİKANLIYI TANIYAMADIM!
“Affedersiniz delikanlıyı tanıyamadım?” Şeklinde garaja ait bir jargonla seslenen adamı görünce gülmeye başladım.Abi bu ne biçim laf diyeceğim geldi ama hani hoşuma da gitmedi değil.Biraz cakalı, biraz afili, biraz cafcaflı bir üslup sanırım yakışmıyor da değil ilçem halkına.Delikanlıyı tanımak ya da tanımamak o kadar önemli değil bu ifadede. Mühim olan söylenen lafzın ağırlığı, nüfuz ettiği ruh üzerindeki hakimiyeti ve çevrede uyandırdığı intiba.İnceliğin başka bir nezaket kattığı bu insanlar, delikanlılığın güzergahında tam tekmil ömürlerini zayi edip giderler.Başka hiçbir zaman “affedersiniz” sözcüğünü kullanmayan bu güruh, akla ve mantığa uymayan bir şekilde gelip başlığa mevzu bahis olan cümlede tüm zarafetini gösterir.. Dolayısıyla bu söz burada ne sırıtır, ne de aşırı bir uyum gösterir söyleyenin ağzında. Kalakalır öylece ortada, tıpkı bu söyleme muhattap olan zevatın şaşkınlığı gibi.
“Affedersiniz delikanlıyı tanıyamadım!” diye ti’ye alabilirsiniz işinizi yapmayan bir personeli. Meydan okuyabilirsiniz size hareket çeken bir yeni yetmeye. Ya da sırf gıcıklık olsun deyu alaya alabilirsiniz yakın bir dostunuzu. Hepsine de bal gibi uyar.
Muhattap kendini tanıtma gafletine ve yanlışlığına düşerse vay haline.Bu düz bir soru cümlesi değildir. Falancanın oğlu, filancanın bilmem neyi gibi.
Bu takmazlıktır, bu cesarettir, bu icattır. Bu açık sözlülüktür, bu halt etmektir.”Sana ne benden yav!” diye chat tarzı bir “yav” lama ile hücum ederse üstünüze hedefte olan civan, miyavlayıp kaçmak da herhalde bizim delikanlıya kalır. Çünkü delikanlılığın raconunda kaçmak büyük bir çoğunlukla yerinde bir harekettir, kaçıp giden yanlış yapmamıştır.
“Delikanlıyı tanıyamadım?” Şeklinde bir sual ile karşılaşırsak cebinizde kopyavari hazır cevaplarınız olsun bari.Aşağıdaki diyaloglara bakalım:
“Affedersiniz delikanlıyı tanıyamadım?”
-Aynaya mı konuşuyorsun. Çirkinliğinden ayna kaçar be moruk.Tanıyamaman normal.
“Affedersiniz delikanlıyı tanıyamadım?”
-Valla güneşte biraz fazla kalmış bu yüzden tipi kaymış, ondandır.
“Affedersiniz delikanlıyı tanıyamadım?”
-Kör müsün be adam.Alemde herkes tanır bizi üleeeeenn! şeklinde Cüneytvari, yakalar fora, göğüsteki üç beş kıl serbest piyasada, ceket omuzda düşer gibi takılabilirsiniz.
“Affedersiniz delikanlıyı tanıyamadım?”
-Ne yepcen bekeyim delikenliyi be edem! şeklinde E’li bir cevap da verebilirsiniz.
“Affedersiniz delikanlıyı tanıyamadım?”
-Öyle mi tanıtayım.(Sol gözün ortasına okkalı bir zumzuk.)
“Affedersiniz delikanlıyı tanıyamadım?”
-İmzalı fotoğrafımı vereyim.Unutamazsın bir daha tatlım! şeklinde imalı ve insanı yumuşatıcı bir pozisyona sokan cevap verbilirsiniz, tesirlidir.
İnanın, delikanlıyı tanıyamadım lafzı memlekette o kadar elzem ki bugün.Tanıyamadığımız ya da yanlış tanıdığımız onca nevi şahsına münhasır eşraf var ki çevremizde, gözlerinin akına dek baktığımız halde;” ya bu bizim tanıdık mı değil mi?” şeklinde ikileme düşmeniz içten bile değil.Konuşmaları ile gönlünüze posta koyan beyzadeler farklı halleri ile gönlünüzde hayal kırıklıkları yaratmaya başladıkları zaman bu sözü adrese teslim bir istikamette can alıcı nazarlar eşliğinde onların gözlerinin ortasına dek fırlatın.Belki utanırlar da sizi es geçmelerinin ya da hayal kırıklığına uğratmalarının onulmaz eziyetini hissederler ve mahcup bir durumda takılı kalırlar.
Baba evladını tanımaz , evlat babasını. Ahir zaman mı bilmem.Öğretmen öğrencisini bilmez, öğrenci öğretmenini. Her şey karmakarışık. Haklı kim, haksız kim? İşimize geldiği zaman çok ala tanıdığımız, selam verdiğimiz, hal hatırını sorduğumuz muhteremler işimiz düşmediği zaman pek de muhterem gözükmezler bize. İki büklüm olduğu zaman bir insanı bu ilçenin gözüm yaşarır, inanın.Üç günlük dünya. Kimse kimseden üstün değil iş itibariyle. Çok iyi bir marangoz ustası, en iyi üniversite de okuyan insan kademesindedir; en iyi fotoğrafçı güzel sanatlarda ders veren muallim kadardır nazarımda.
Evde başka, çarşıda başka, makam mevki karşısında o kadar farklı takılanlarımız var ki şaşıyorum.Tenhada hicvedenler, zahirde övüyorlar.İsterim ki arkasında da, önünde de, yanında da insan aynı insan ola! Bazen işaret parmağımı tanıyamadığım, kabullenemediğim yanlışlara düşen ilçem insanlarının gözlerine doğru tutup sorgular gibi sallamak istiyorum: “Seni gidi, seni gidi!”diye..Çaksınlar vaziyeti, anlasınlar hali, görsünler oynayan parmağı.Ama ne çare.
Delikanlıyı tanıyamadım derken külhanbeyleri sokakta, bizlerde elde kağıt kalem, dudakta yarına ve erdeme ait sözlerle deli divane yazmaktayız.Yanlış bunun neresinde derseniz eğer sadece çevrenize bakın diyeceğim.Kaç kişi maskeyle dolaşıyor. Size karşı bakışları sorgulayın. Bu bakışların kaçı samimi, kaçı samimi değil. Eğer insanların gözlerinin ta dibine dek bakabiliyorsanız sizde bizim gibi düşünüyorsunuz demektir. Bugün böyleyiz, yarın böyleyiz, ertesi gün böyleyiz.Eğer kaçırmıyorsak gözlerimizi gözlerden, utanmıyorsak insanlardan ne mutlu size,bize.
“Maskeci geldi hanım” demek istiyorum. Çok karlı bir iş inanın.Yatırım yapan kazanır. Çeşit çeşit maskeler, her surata uygun. Garantilidir, bakan tanımaz sizi. İnanın sizde tanımazsınız kendinizi. Çıkarın maskeyi görün farkı.
Ne zaman içimizin sesini dinleyip olduğumuz gibi görüneceğiz. İnsanın alacalısı içindedir derler.El hak başka söze ne gerek var a canım!
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.