- 574 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Her Veda Bir Başlangıca Uğrar Çoğu Zaman…
Belki kaderi paylaştık bu yazgıda...
Belki de son nefese ulaşacak bu istekler...
Her veda bir başlangıca uğrar çoğu zaman ve unutulmaz isteklere kapı açar ki her kapı çoğu zaman bir anda kapanır ki kalan bir kapıdır belki de merhabaya ömür boyu uzanan...
İşte o kapıda belki bir ömür geçer yine vah sesi çıkmaz dosttan başka...
Üzülür gönül ama çaresiz kalır zamana diz çökerek İster ki bir nefes olsun görünmese de hissedilsin… Bu yazgıdır şüphesiz...
Kaderse hiç değil sadece rıza göstermektir geleceğe istekle…
Kişidir yazgıya eşlik eden istese de istemese de… Nefes nefese geçecek bir düştür bu rüyadan gayrı…
Çaredir kişi kendi aklından geleceklere çözümde…
Her veda bir başlangıca uğrar çoğu zaman…
Yüreğe saplanan okların acıdaki adı bu cümle...
Yalnızlığı, unutulmuşluğu, arzuları, sürtünmelerdeki kıvılcımları, sadeliği, ben hak etmedim ki bu acıların tohumlarını demeyi, yalnızlığın kimsesizlik kapısının açıldığı boşluk, inanmışlıklığımın geride kalan talan olmuş bedeni anlatırken bu cümle belki de kifayetsiz kaldı...
Ama umut ve de iç huzur hep kapı arkasında bekledi... Belki de sonsuza pişmanlık olmadan veya keşkeleri ardında bırakarak bekleyecek bu cümlenin anlamında kalan yürek...
Ve de hep özleyecek hep acınacak, hep kanayacak ama keşke seni sevmeseydim demeyecek…
Hep zayıflar vurulur dedi, ansızın adam…
Onlar sevdiklerinden üstün görünemezler…
Zayıflar vurulur dedi tekrar adam ansızın…
Zayıflar düşer dizüstü…
Zayıflar geceleri korkarak ağlar, mezarlık kenarlarından geçemezler, sövüp sayamazlar, güçsüze vuramazlar, sevdim derken dizleri titrer…
Ölürken bile güçlülerden daha fazla ölümden korkarlar…
Zayıflar dövülür, zayıflar hep arkadan vurulurlar, onlar yüz yüze kavga edemezler, onlar sevdiklerinden üstün görünemezler, onlar üstünlük hissini bilmezler, onlar güç bilmezler, onlar güçlülerle karşı hep zayıftırlar sevgide… Sevgiye güç denenmez, derler ve saygın kalırlar…
Şiddet bilmezler…
Ama sevgide diz çöker zayıflar, güçlüler gibi…
Kıyamazlar kıyılırlar, bir tek cümle ile sevdim cümlesine köle oldukları için, onlara zayıf derler…
Onlara masum derler, belki de alay edilip zavallı derler… Oysa onlar severler, oysa onlar çok severler, onlar sevgide yaşadıkları için, sevgideki ölümden korkarlar… Her şeyden çok…
Ve güçlüler kurbanlarının çoğunu zayıflardan seçerler… Güçlerine güvenirler sevgide ve çoğu kez yanılırlar… Oysa sevgide güç olur muydu, oysa sevgide güçlülük olur muydu?
Aslında güçlüdürler kendilerine…
İşte güçsüzdüm, işte zayıftım sevgide, işte korkardım geceleri sevgide, işte korkardım mezarlıklardan geceleri geçerken, işte zayıftım sevgide, işte sende de zayıftım… Bu yüzden hep vurdun, hep güçlü gördün kendini…
Vurdun vurdun geçtin sol yanımdan, sızılarımla baş başa bırakarak vurup geçtin, basıp gittin…
Ardına bile bakmadan tüm ışıkları söndürüp gittin… Tüm ıslak yollardaki karanlıkları hediye ettin bana…
Biliyor musun, seni en çok özlediğim zamandı, senin yokluğun anlar ve de en çok zayıf olup korktuğum anlar…
Hadi gel şafakları yazalım, pencere başlarında karanlığı delen gözlerimizin beklediği şafakları, tan şafak alacalıklarını yazalım ki hayatımızın bir köşesinde kalan gizemli beklentilerimiz aydınlansın…
Şafaklardı, tan kızıllığı gecenin son nefeslerine atardı nefesleri hırıltılı özlemlerle…
Ben yalnız, sen kalabalıklarda korkuların pervasız gerginlikte, unutulmaya, unutmaya dahil ne varsa ki akar göz diplerinden ıslaklıkla göğsümüze…
Şafakları beklemek gecenin çaresizliği sanki…
Yüreğin son ritimleri beklentisinde, hasret kokutuyor cam artlarından…
Hadi gel sen yaz şafakların tanını anlat geceyi…
Anlat karanlıklardaki yalnızlığı, yalnız adamın telaşlı yüreğini, beklentilerini, özlemlerini, cam dibi gölgelerini ve beni anlat…
Karanlıklar bekçiliğindeki sevmelere sürgün yüreğimi, lâl dilimi, karanlık gözlerimi, anlat…
Susma artık…
Çünkü bütün yalnızlığımı sen kalabalıklaştırıyorsun…
Hiç arkanı dönüp basıp gittiğin zaman, gerilerdeki bir bana bakmadan, beni ne halde bıraktığını düşündün mü, yırtılacakmış gibi sancılanan yüreğimin sesini duymaza gelirken, diz çökmüş, zift asfaltını yumruklayan avuçlarımın kanının akışındaki acıyı içinde hissettin mi hiç, senin sesinden
başka ses duymazlığımdaki, şaşkın bakışlarımı hiç beyninde canlandırdın mı, kapı ardındaki hıçkırışlarımı, hiç içinde duyarak, göz yaşlarımın yoğunluğundaki ıslaklıkla ıslandın mı karanlık kuytularda…
Beni unutma zamanını çok çabuk yaşadın…
Geride bıraktığın bir bende unutulmazlığını hiç hissettin mi, acılarımın sana sıçrayan kısmından?
Hissedemezsin sen, çünkü sen kalabalıklarının içindeki sinsi yalnızlığında kaybettin kendini…
Bense yağmurları taşıdım omuzlarımda sende ıslanırken…
Mustafa Yılmaz
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.