- 943 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Rüzgârın Tutukludur Yüreğimde..
Kutsal yüreğine vurgun kelimeler biriktiriyorum günlerdir
Mühürlü bir sevdanın rengârenk gül desteleri var içerimde.
Sen, gecelerin siperlerinde aşkla titreyen mağrur kelebek,
Rüzgâr türkümüzü susturmadan ülkenden çekilmeyeceğim...
Bunca yıl seni yazsaydım eğer, ülkemin bütün toprakları yemyeşil olurdu. Sana yıldızlı bir günde rastlamasaydım eğer, bu beden bende olmaz, acıların yoldaşı olurdum. Sevmek acı, seni sevmek acıların atlası şimdi. Ben o atlasta seni buldum ve söylüyorum işte yeryüzünün en güzel ’Seni seviyorum’ sözcüğünü.
Şimdi uzan yatağına ve dağıt bedenini sarmalayan tüm acıları. Gözlerini gözlerime dik, ellerini ellerime uzat ve bedenini yıldızlarıma ser. Ruhundaki fırtınalara meydan okuyarak gir düşlerime. Gözlerin açık, ihtirasların bıçkın ve özlemin bir deli kısrak olsun. Ellerin konuşsun, zaman dursun, bedenimiz birbirini bulsun, sonra, isterse kıyamet kopsun.
Aşkın parmak aralarında terli geceler yaşıyoruz biz. Dudaklarımız ıslaklığı unutsa da yüreğimize yağmur bekliyoruz tanrıdan. İki göktaşı, bir yıldız kayıyor biz birbirimizi beklerken. Yarına göz ucuyla bakarken, dün kaldırım taşları gibi kayıyor ayaklarımızın altından. Geceleri ne sen, ne de ben seviyoruz şimdi mağrur kelebek. Çünkü geceler masum oyunları unutarak bir perdenin arkasından gözyaşı döküyorlar aşkımıza.
Bazen aklının labirentlerinde kaybolarak seni yıldızlara anlatırım. Aşkının ne kadar süreceğini sorarım aya. Bakışlarındaki sevgiye kapılınca benim de mağrur çarpar yüreğim, alev alev olur bedenim. Anlamsız tüm sözcüklerime kızar, seni defalarca haketmenin şerefine alkış tutarım. Gecelerin kahır duraklarında bir seni bekler, yalnız senin sesini özlerim.
Bütün söylediklerim hayal olsaydı seni sevmekten vazgeçerdim. Senin yüreğinde böyle deli divane kalmaz, kabuğumda ölümü beklerdim. Beni yaşama bağladın kelebek. Alev gözlerinde piştim, geniş yüreğinin ovalarında yetiştim. Ben, seni severek aştım tüm tuzakları. Gün gelecek bu bedende ne kadar kutsal olduğunu anlayacaksın.
Ay büyümeden uyut beni dizlerinde bebek. Gamzendeki benlerinden olsun ölümüm. Gece gibi sür gözlerini uykularıma. İsterse yüreğimi parçalasın çakal sürüleri. Ben sana dağlardan karamık toplayıp, pırıl pırıl sevgiler sürdüm yüreğine. Kendimden millerce uzakta, sana bir nefes kadar yakındım. Üzünçlü bir bulut dolanıyordu başımda, rüzgâr türkümüzü söylerken.
Oysa sen, karanlığa alışmış gözlerinle korku resimleri işliyordun gönül tuvaline. Gecenin siperlerinde gözlerin beni ararken binlerce kurşun geçiyordu üzerinden. Direncin emsali olmayan sevgilere sarılı, bakışların sıcak bir temmuz’du. Zaman, suskun bir sözcüktü yüreğimde ve kollarında tüm batık düşlerim yeryüzüne çıkıyordu. Firari oyunlar büyüdükçe aklının zirvelerinde uzakları, çok uzakları düşlüyordun.
Irmaklar karışınca denizlere, ruhum bir karınca kanadınca küçülünce, yarınımdan umut kesilince, acılarım gönlümden çekilince, bahçende yalnız senin için açmış menekşelere ulaşınca, seni özlemekten vaz geçeceğim. Ne zaman yollarıma bakmayı unutup, özgür düşüncelerinle başbaşa kalıp perdeni sonuna kadar açınca, yüreğindeki güvercinlerle ülkeme mesajlar gönderince, ovalarımdaki tüm asmalar kuruyunca, ateş karanlığına geçince, rüzgâr şarkımızı susturunca ben senin gökyüzünden çekileceğim
Sensiz suyum yok, aşım, ekmeğim yok. Sensiz şiirim tatsız, kalemim çatlamış binbir yerinden. Sensiz denizlerimden çıkan ağlarım boş, limanlarım uzak gül dudaklım. Yüreğim firari, aklım tutuklu, gönlüm darmadağınık ve acım yıkık kentlerin dayanılmaz ağıtı sanki. Sana özlemim durmadan büyüyor her geçen gün ve sarılıp, tırmanıyor yüreğine arsız sarmaşıklarım.
Selahattin Yetgin