beyaz yamyam
1
İnsan, hep sevdiği şeyleri yermiş…
2
Ben seçmedim! Hanginiz seçerdi ki ben seçeyim, yani doğmadan psikopat değilsem?
Zoeen adım, beyaz yamyamım. Soru işaretleri mi oluştu kafanda? Hemen aydınlatayım: Biz beyaz yamyamlar sadece beyaz et yeriz(!) ve her yerdeyiz.
Sayımız artık az. Zaman içinde birbirimizi yememek için dağılan aileler olmuşuz. Aileler derken sadece beyaz yamyam olduğundan mecburiyetten birlikte yaşayan 2,3 kişilik gruplardan bahsediyorum. Yani bizim kamuflajımızdan(!)
Unutmadan adımın anlamını da söyleyeyim: DÜŞMAN!
İbadet için, kurban törenlerinde, senede bir kere bir araya geliriz. Herkes kendi kurbanını getirir. Sevgiden doğan dramdır yaşanan ve ölen mi kalan mı daha çok ağlar işte tam orada tüm dengeler şaşar. Çiğnenen etten gözyaşı geldiğini kendi gözlerimle gördüm!
Bizde bir bebeğin yaşaması, o bebeği ana rahmine düşüren kusursuzluk matematikten çok daha üstün bir mucizedir. Yani bir düşünsenize hangi anne doğurduğu bebeği sevmez? Annem beni sevmedi ve ben yaşadım. Sevgi görmeden, göstermeden. Çünkü seversen yersin! Annem beni neden sevmedi bilmiyorum. Hoş sevseydi sevildiğimi de bilemeyecektim ya! benden önceki 4 bebeğini yemiş, benden sonra da 1 bebek yediğine şahit oldum. Ben de sevmiştim bebeği ama annem daha güçlüydü o yedi. Babalar mı? Babalar kimin babası olduğunu bilemez…
Evet, neden sevmemiş beni annem hiç soramadım, eğer sorarsam üzüldüğümü görür de beni sever ve yer diye korktum. Annemi de hiç sevmedim, çünkü beni sevmediği için yaşayabiliyordum ve sadece sevgisizlikle terbiye edilmiştim. Yazısız şu kanun oluşmuş yaşayan beyaz yamyamlar arasında: kadınlar, erkekleri, erkekler kadınları, ya da tercihe göre değişen durumlar bilirsiniz, çocuklar arkadaşlarını, anneler çocuklarını, çocuklar annelerini sevmez sevemez bizim dünyamızda. Çünkü sevmek= ölüm! Çok basit bir temel değil mi? Şimdi ismimin neden öyle girip bir anlamı olduğunu daha iyi anlamışsınızdır. Bizde hiçbir isim güzel, duygulu, ulvi bir anlamı içinde barındırmak şöyle dursun çağrıştıramaz bile!
3
Çocukluğum
İlk hatırladığım sanıyorum 4-5 yaşlarındayım annemin arkasından kafamı yerden kaldırmadan yürüyorum. senede 1 kez yapılan kurban dönemi diyetinde olduğum için çok açım sadece kırıntılar bulabiliyorum ve 2 gün boyunca çocuk olarak etten başka bir şey yemem yasak. yetişkinler ise o 2 gün boyunca sadece sıvı tüketebiliyorlar yani modern dünyada denildiği gibi bir çeşit detox!!! tabi yetişkinler bu 2 gün boyunca beslenmedikleri için biz çocuklar da törene gitmek için çıkılan uzun yolculukta aç kalıyoruz. neyse ki o gün geldi ve kurban törenine gidiyoruz annem yeni doğurduğu ve “gözlerine maalesef baktım” dediği bebeğini getirmiş. Sürekli emziriyor, gözyaşları gülümseyen bebeğe düşüp duruyor. Sanki gördüğüm bir rüyayı anlatır gibiyim, sadece şimdiki zaman var…
O sırada annem bana öyle bir tokat atıyor ki “senin yüzünden kardeşini yiyorum, senden nefret ediyorum keşke seni yiyebilsem!” diye bağırıyor arkasından. Ani gelen bu saldırı karşısında yere düşüyorum , bir an kafamı kaldırıp yüzüne bakmak istiyorum . Ama yapmıyorum çünkü daha o yaşta sevmemeyi ve sevgi aramamayı öğrenmişim. Sadece şöyle dediğimi hatırlıyorum: ben de kardeşimi yiyebilir miyim? Yediğimse sadece ikinci ve kat kat daha sert tokat oluyor o akşam. Gece annem ağlayarak ama tok uyurken, ben ilk kurbanımın hayaliyle açım ve açlığı hiç sevmeyen uykuyu arıyorum!
4
Gençliğim ve ilk kurban
Yıllar sevgisiz ama güven içinde geçiyor. Ben yıldan yıla güçleniyorum. Çiğ et yemek kanlar ağzımın kenarından beyaz t-shirtüme akarken tüm kokusunu içime çekerek çiğnemek inanılmaz bir haz. Her seferinde bu eti yemeyi çok seviyorum.
Yavaş yavaş öldürmeyi de öğrendim. Çok sevdiğim köpeğimle başladım işe. 2 yıl boyunca bana dost olmuştu ve ona beslediğim sevgiyle tarafımdan yenme onurunu ziyadesiyle hak etmişti. Köpeğime Tuyna adını vermiştim. bizim dilimizde "tek, öz" demekti. Annem bu isme bir şey demedi. Onun bu suskunluğundan anladığım o köpeği sevmeye hakkım vardı. Yoksa kesin bana "bu isim olmaz, sert bir isim bul, nerden çıktı köpek beslemek, sen daha kendini besleyemiyorsun, bir an önce bir şeyleri öldürmeye başlasan iyi olacak, artık benden kalan artıklarla beslenmene izin vermeyeceğim, açlıktan öl de seni de yiyeyim, ayrıca bu köpek bu eve giremez" gibi bir dizi azar cümlesi sıralardı ki bu bizim rutinimizdi. Yine o suskunluğundan anladığım Tuyna benim ilk öldürüşüm olacaktı ki oldu da...
Dost Tuyna, artık benim içimde, damarımda, gözümde, düşüncemde, adımımda bende olan her şeyde.
Nasıl öldürdüğümü merak ediyor musunuz? Seve seve detaylarıyla anlatırım ama modern insanların nedense midesi kaldırmıyor. Sanki canlı bombaları yapan, tarih boyunca barbar savaşları icat eden, birbirlerini öldürüp parçalayıp inanılmaz şekillerde yok etmeye çalışan onlar değilmiş gibi... En azından biz öldürdüğümüzü sevgiyle çiğneyip yutuyoruz ve onu varlığımıza ortak ediyoruz. Yani kendi vücudumuzda hayat bulmasını dolayısıyla bu zincirle ölümsüz olmasını sağlıyoruz. Ya siz ne yapıyorsunuz?
Neyse detaya girmeden Tuyna’mı nasıl öldürdüğümü anlatayım. Beyaz yamyamlarda ilk öldürmeler inanılmaz bir ritüeldir. Tuyna’mı öldürmeden bir gece önce evimizin yakınındaki derede yüzmeye götürdüm. Sadece ben ve o. Ben çırılçıplak soyundum ve dereye atladım tabi Tuyna da peşimden atladı. 1 saat boyunca derede son gece duası okuyarak Tuyna ile yüzdüm. Sonra Onu güzelce kuruladım ve yaktığım ateşin yanında beraber kuruduk ve ısındık. Marketten aldığım dana etini ateş üzerinde 2’şer sn arayla çevirdim ve yarısını Tuyna’ya verdim. Eti de yedikten sonra eve döndük. O arada annem de Tuyna’nın giyotin yatağını hazırlamıştı. Yatak kısmı kırmızı satenlerden yapılmıştı. Etrafı tellerle örülüydü(sadece o gece için çünkü o yataktan tüm gece çıkmaması gerekiyor). Giyotini tutan urgan ve giyotinin bıçak kısmının da Tuyna’nın kanıyla kırmızıya boyanması gerekiyordu ki o gece kendi kanının kokusunu soluyarak uyusun. O yüzden Tuyna’nın karın kısmının sağ tarafını bıçak ile kestim. Çıkan kanı urgan ve giyotini boyamak için kullandım. Ama yetmedi. O yüzden sağ ayağını da kestim. Dost Tuyna’nın can havli ile havlamaları çok dokunaklıydı ama bu da ritüele dahil. Yani ilk kurbandan, diri diri, hiçbir şekilde uyuşturmadan kan almak gerekiyor. Sonrasında kurban o geceyi giyotin yatağında her kafasını kaldırdığında o keskin bıçağı görerek yatmalı.
Tuyna kesiklerinin acısıyla etrafı örülü kırmızı, rahat yatağına benim tarafımdan zorla yatırıldı. Tüm gece inlemelerini dinledim. Bu Tuyna’yı daha çok sevmeme, acı çektiği için üzülmeme ve içimde bir an önce onu o acıdan kurtarma isteği beslememe sebep oldu. Gece geçmek bilmedi ne Tuyna, ne ben ne de annem uyumuştu.
Uykusuz gecenin sabahında uzun beyaz ipekten tören elbisemi çıplaklığıma giydim. Kurbanın acısına duyulan empatinin sembolü olan kenarından teller çıkarılmış zincir tasmamı taktım. Giyotin yatağını banyoya taşıdım. Her şeyi tek başıma yapmam gerekiyordu. Bu taşıma işlemi sırasında zincir tasmanın dikenleri inceden gerilen kaslarıma batıyordu ve ipek geceliğime biraz kan akmasına sebep oldu. Tuyna’yı son kez okşadım ve sabaha şükür duasını gözlerinin içine bakarak okudum. İkimiz de yaralıydık, ikimiz de aynı acıyı hissediyorduk ve ikimiz de birbirimizi çok seviyorduk. Muhteşem bir paylaşımdı. Tuyna’nın da rahatladığını ve sonsuz hayat zincirine eklenmeye hazır olduğunu anladım. Evet onun sırasıydı! Başını hazneye yerleştirdim. Urganın düğümünü hafifçe çözdüm ve hafifçe ipi elimden bıraktım. Ben ne kadar ağır hareket ettiysem giyotin aradaki zaman farkını kapatmak için o kadar hızlı aşağı kaydı. Ne olduğunu anlamadan elbisem Tuyna Kırmızısına döndü, banyo da. O kadar kan fışkırması beklemiyordum ve o kadar keskin bir koku hiç ummamıştım. Bir dahaki sefere öldürme işlemini açık havada yapmaya o an karar verdim.
Tuyna’nın sinirleri atmaya devam ediyordu. Bense onun ilk kanını içmeliydim. Ağzımı boynuna dayadım ve 3 yudum aldım. Buna biz sonsuz hayat öpücüğü diyoruz.
Sonra derisini yüzdüm parçaladım ve gece yaktığımız ateşin başına tekrar gittim. Ateşi tekrar yaktım ve Tuyna’nın kanına bulanmış elbisemle dereye tekrar girdim. Elbiseyi dereye bıraktım. Çıktım tekrar kurulandım ve yine 2 sn de bir olmak üzere eti çevirip yedim. Tuyna artık bana geçmişti ben de Tuyna’ya. Sevmek işte bu şekilde birleşmek demektir beyaz yamyamların dünyasında.
Tuyna’mı ve ilk törenimi güzel bir anı olarak hafızamda taşıyorum hala. Sonra bir daha canlı hayvan besledim mi? Elbette! Peki onları da yedim mi? Elbette!
İlk gençliğim boyunca sadece hayvan öldürdüm ve yedim. Annem de nihayet artıklarını bana bırakmaktan kurtulmuştu.
5
Aşk=Semerre=….
Semerre anlattı büyük annesi ve de sihirli harflerini. Ben de harflerden başlayayım anlatmaya, Semerre’nin yaptığı gibi. Her harfte 2 seçenek var. Yapılacak şey çok kolay, birini seçivermek. Ama hiç de öyle değilmiş. Oynarsanız benimle siz de göreceksiniz. İşte bu bir yam yam ikilemi. Nasıl mı? Oynayalım anlatacağım…
SEMERE NİN SİHİRLİ HARFLERİ
A: AKIL, ALGI
B: BİLGİ, BİLİNÇ
C: CAN, CANAN
D: DENGE, DENKLİK
E: EZBER, EDİNİM
F: FAL, FAİL
G:GÜNEŞ, GÖLGE
H: HAK, HAKİKAT
I: IŞIK, IŞIN
İ: İSİM, İTİBAR
K: KIVAM, KESİN
L: LALE, LEYLAK
M: MANA, MADDE
N: NEDEN, NASIL
O: OLAY, OLGU
Ö: ÖNEM, ÖZEN
P: PARA, PAHA
R: RAST, REHİN
S: SÖZ, SAZ
Ş: ŞART, ŞERH
T: TAHMİN, TAHLİL
U:UZAK, UMUT
Ü:ÜMİT, ÜŞENÇ
V: VAAT, VALİZ
Y: YASAK, YANLIŞ
Z: ZOR, ZAHMETLİ
Seçimlerinizi yaptıysanız kendi seçimlerimle anlatayım. 2 seçeneğe de dikkat ettiyseniz birini yönetiriz, diğeri bizi yönetir. Akıl biz yönetiriz, algı ise bize gelir, bilgi gelir, bilinç içerdedir, can sensin, canan gelir, denge içindedir, denklik gelir, edinim gelir, ezber maalesef içindedir, fail biziz, fal gelmez, gölge kendinsin, eğer güneş gelirse, hakikat sensin, hak gelir, ışık sensin, ışın gelir, isim sensin, itibarın gelir, kıvam sensin, kesinlik maalesef gelir, madde sensin, mana gelir…
Yamyamlarda sahip olunanlar, gelenlere yol açmaz. Bizim ikilemimiz budur. Ben hep gelenleri seçmiştim, tıpkı Semere’nin yaptığı gibi… Aslında hiçbir şeye sahip değildik sadece gelenlere hevesliydik. Bizim işaretimiz buydu ve mayaların dediği gibi birbirimizi işaretimizden tanımıştık.
Gelelim meşhur “L” harfine… Lale ve leylak… Pers mitolojisine göre bir yaprağın üstündeki bir çiğ tanesine yıldırım düşmüş, böylece çiğ tanesi ve yaprak alev almış. Daha sonra donmuş ve lale meydana gelmiş, çiçeğinin ortasındaki koyuluk bu yanmanın hala devam eden izidir.
Leylak, renk renk, dayanıklı bir çiçek, mitolojisi yok. Gayet gerçek!
Yani Lale sensin, yangın izi taşırsın hep ve leylak gelir, renkli görünür ve dayanıklıdır, gerçektir.
Bu harflere baktığımda ilk gördüğüm gelenlerdi, hemen seçmiştim… Semerre…
İlk canlı kurbanım Tuyna’dan sonra ilk insan kurbanım olmayacağını sanıyordu. Çünkü onu kandırdım ölümsüz sevgiyle. Saf Semerre, ölümsüzlüğün sadece ölümde olduğunu anlamadı. Sandı ki en büyük sevgidir ölümsüz olan.
Su gibiydi ve eti de su tadındaydı, gerçekten!
SEMERRE VE BEN
……………………………………………………………………………
YAZACAĞIM....
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.