- 906 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
İ-NET AŞKI/Mutluluk
Linki kopyalayıp, açınız lütfen)
dai.ly/gkZ1Xm
Bir edebiyat sitesinde Roman Ağzı’yla yazılan mektuplar genç kadının hoşuna gitmiş, ‘Çingene’ olan rumuzuyla da yorum yazmıştı. Birbirlerinin şiir ve nesirlerini takip eder olmuşlardı. Daha sonrasında MSN adresleri alınıp, verilmişti.
Kamerada ilk görüşüp, konuşmalarında genç kadın, çevresindekilerin kendisini anlayamadıklarını, ya oralardan bilinmeyen yerlere kaçmak ya da intihar etmek gibi bir düşüncede olduğunu söylediğinde yaşlı adam da evine davet etmişti. O da ertesi gün birlikte yaşadığı annesine haber vermeden valizini alıp, adamın yaşadığı deniz kenarındaki dairesine on saatlik bir yolculuktan sonra ulaşmıştı.
Genç kadın, balkon demirine yaslanıp, gördüğü manzara karşısında hayranlığını gizleyemiyor, tan yeri ağarmadan kalkıyor bülbül seslerini dinlerken tüm geçmişi kafasından siliyor, aylardır kendisini rahatsız eden vücudundaki kaşıntının geçtiğini söylüyor, çocukçe bir sevinçle adama teşekkür üstüne teşekkür ediyor ve:
“- Çanakkale de güzel ama buranın güzelliği çok farklı,” diyordu.
Ortak ilgi alanları hayli genişti. Resim yapmak, doğa ya da birbirlerine model olup fotoğraf çekmek, gezmek, şiir, nesir yazmak, yüzmek, seher vaktinde kuş seslerini dinlemek, gün batımı seyretmek…
Bir hafta sonra adam ertesi gün baskıya girecek olan makalesini çalıştığı gazeteye gönderip, odasına geçerken, odasına erken çekilmiş misafirinden bir davet aldı:
“- Yatağıma gelebilirsiniz!”
Bu küçük ve güzel ilde meraklı kişilerin, yaşlı adamın kolundaki genç bayanı görüp, yanındakine, “Kızı mı?” diye sorduklarını biliyordu adam. Açık kapının pervazına yaslanıp:
“- Anlatacaklarınız mı var?” diye, sordu.
“- Olabilir,” dedi genç kadın, üzerindeki gözlerinin rengi mavi battaniyeyi aralarken.
“- Baştan da söylediğim gibi ben, soru sormayı sevmem. Ama şimdi sanırım sormam gerekir. Baba sevgisinden mahrum mu büyüdün?”
“- Tam tersi. Doyasıya o sevgiyi yaşadım,” derken genç kadın, adama sarıldı, öptü.
“- Bırakıp gideceksen hiç başlamayalım. Aramızda çok yaş farkı var. Yarın ‘babanız mı?’ diye sana sorduklarında zaman içerisinde bunalıma girebilirsin ki sonu bunalımdır.” dedi, yaşlı adam.
Pembe gece lâmbasının aydınlattığı çıplak ve yorgun vücutlar sırtüstü yatarken kadın doğrulup, yaşlı adamın göğsüne dudaklarını bastırdı. Sonra adamın gözlerinin içine bakarak onun iki saat önce sorduğu sorusunu cevapladı:
“- Asla gitmeyeceğim. Ölünceye kadar beraberiz.”
* * *
Genç kadın, o gecenin sabahı annesini aramış, evlendiğini söylemişti. Tüm paylaşım sitelerindeki isminin sonuna adamın soyadını eklemiş, eş seçtiği adama ithafen şiirler yazmış, birlikte çekilen fotoğraflarını eklemiş, site arkadaşları her ikisine de mutluluklar dilemişti. Gelen her telefona kendisi cevap veriyor, adamın yalnız olduğunu bilen arkadaşlarının, çocuklarının sorusuna, “eşiyim” diyordu. Telefon konuşmalarına kulağını yapıştırıyor, adamın postalarını okuyor, paylaşım sitelerinde özeline yazılan yazılardan dolayı strese giriyor, hiçbir bayanla özel yazışmasını istemiyordu. Genç kadın, adamı sahiplenmişti ve garip bir kaybetme korkusu vardı. Yaşlı adam, onun bu vesvesesini gidermek için genç ve güzel olmasının yanı sıra ortak ilgi alanlarının çokluğundan, ruhen ve bedenen gayet uyumlu olduklarından, kendisinden daha uygununu asla bulamayacağını bildiğinden söz ediyordu.
Mutluydular. Hem de çok.
Ta ki Dilara’nın, kadının küçük yaşta babasının üzerine atıp gittiği, boşandıktan sonra da uzun süre görüşmediği kızının telefonuna kadar.
“- Ben acımdan ölüyorum! Tost almak için arkadaşımdan ödünç para istedim!”
Kız, üniversitede okuyordu ve paraya ihtiyacı vardı. Para gönderildikten sonra kız, annesinin telefonlarına cevap vermiyordu. Sonunda anne:
“-Beni sileni ben de silerim. Artık kızım falan yok,” dedi.
Kafalarına estiği gibi yaşıyorlardı. Birbirlerini mutlu edebilmenin dışında sorumlulukları yoktu. Ve tüm tabuların yıkıldığı bu birliktelikte bu sorumluluklarını da fazlasıyla yerine getiriyorlardı.
Bazen küçük ilin cadde ve meydanlarında, bazen okey salonunda, bazen alış-veriş merkezlerinde, haftada iki kez de kurulan köy pazarında kalabalığa karışıyorlardı.
Balkondan denize bakarak yenilen balık, içilen rakı; büyük duvar aynasının karşısında oryantal ve birlikte dans, genç kadının zaman zaman farkında olmadan dudaklarından dökülen şarkılar mutluluklarının aynasıydı.
------------Devam edecek.
(Rahatsız olduğum için devamı sanırım hayli çok sonra, belki de hiç gelmeyecek.)