İSYANA KIŞKIRTMAK
Evet.
Aklınızı çelip bir iblis gibi isyana kışkırtacağım sizi. Düpedüz yoldan çıkartacağım. Kalbinize ve beyninize girip sizi haczedeceğim.
İsyan, zulmün, kader denilen kandırılmışlığın kapınıza gelip, işaret parmağıyla lanetçe bastığında zilinize, gösterilmesi gereken isyani veya insani duygudur. İsyan, insanın insani yönüdür. Eğer olmadık yerde, hak edilmedik bir zulme isyan edilmiyorsa, boyun eğiliyorsa, susuluyorsa, bilin ki insani olma duygusu yitiriliyordur. İsyan, bir nevi insan olma halidir.
Şimdi size iki sır vereceğim. Biri iyi, biri kötüdür. Hangisini önce söyleyeyim? kötüsünden başlayayım ben.
Sizin kötülüğün anası olarak bildiğiniz iblisi öldürdüm. Bugün öldürdüm. Bulutlu bir ikindi üzeriydi. Bir yol üstü kuyusuna attım iblisi. Kuyuyu taşlarla doldurdum. Üstüne de 12’lik demirden beton bir bilezik yaptırdım. Dünya bundan böyle cenneti aratmayacaktır. Mutluluğun karşıtı olmayacağından mutluluk kelimesini anımsamayacaksınız. Ben şeytanı yol üstündeki o dipsiz kuyuya atıp, üstünü betonladıktan sonra eve doğru mutlu bir halde, sel gibi akarak gidiyorum. Çevremde o eski dünyadan kalan bir tuhaflık seziyorum. Eve varıp, üstümdekilerden sıyrılıp, bu soğuk kış gönü gibi soğuk banyomda kısa süreli de olsa bir duş aldım. Şakırdayan çenemle tütürürken bir türküyü, sanki elimden olmadan türkünün ortasında kahkahalar atıyordum. Bu tuhaflıklar yüreğimi ağır bir kütle gibi korku salmaya başladı. Saç kurutma makinesini kat kalorifer kazanının üzerindeki pirize takıp, aynadaki saçlarımı kurutmaya başladım. Bir tuhaflıktır kulağıma fısıldayan, edip edip veremiyorum havaya. Yüzümde de hissedilir bir tuhaflık fark ediliyordu aynadaki bende. Sanki her yaptığımı taklit etmiyormuş gibi. Ya da gecikiyormuş gibi bir tuhaflık. Kulağımı tutuyorum, yüzümle komik ifadeler veriyorum, tuhaflık giderek artıyor ayna üzerinde. Çirkinliğimle alakası olmayan bir çirkinliğe bürünüyor yüzüm. Endişe edici bir korku ile banyodan çıkıp geri geliyorum aynanın karşısına. Aynadaki ile bir benzerlik yok oluyor beynimde. Yüzü koyu bir kızıla dönüşüyor. Kafasında iki boynuz beliriverip, gözlerinden lağım pisliği akıyordu. Başını yukarıya kaldırıp iğrenç, iğrenç olduğu kadar da ürkütücü kahkahalar atmaya başladı. Birden susup, ben iblisim dedi. Kendimi kaptırıp her şeyi anlatmaya başladım. Öldürdüğümü, bir kuyuya attığımı, üzerine taşla doldurup, kuyunun üzerini betonla kapattığımı anlattım. İblisi öldürmeden önce, o insanların ruhuna, beynine yerleşmişti. Aslında iblisi artık öldüremezsiniz. O insanların içine girdi dedi. Yoksa bu kadar savaşın, zulmün, adaletsizliğin, cinayetlerin insan isteğimi zan etin dedi
Üstüme birkaç çapul geçirip, odadan sokağa zıplıyorum. Büyük bir tedirginlikle sokaklarda tepiniyorum. Kafama yer edinmeye büyük çabayla sıkışan binlerce düşünce topluyorum yol üstü duraklardan. Bedenim en yüksek kalorili kömürden sobadır şimdi. Dört taş üstüne konulan kazanlardaki su gibi buhar saçıyorum atmosfere. Tir tir düşünüyorum. Benim kaldığım evin doğusundaki dağın tepesine çıktım. Bir kış günü olmasına rağmen, dağın tepesine varıncaya kadar kan ter içinde kaldım. Montumu ve ayakkabılarımı çıkartıp, düzgün bir kayanın üstüne sırt üstü uzandım. Bir dal sigarayla çakmağın alevini öpüştürdüm. Çakmakla sigaranın aşkını, dağın tepesinde, bulutların arasında gözüken güneşin şahitliğinde içime çektim. İblis bu dağın tepesine varamayacakmışçasına huzurlu bir şekilde güneşe gülümsüyordum. Sağ elimle gözlerime gölge yapıp güneşe bakınca, içimi ısıtan bir heyecan bağdaş kurdu yüreğime. Ayağa kalkıp elimi güneşe uzatsam yetişecekmişim gibi hissediyordum. Ayağa kalkıp bir basketbol topunu tutacakmışım gibi güneşe uzandım. Vücudum bir lastik gibi uzamaya başladı ve güneşi avuçlarımda gürdüm. Güneş bir ana sevecenliğiyle bana gülümsüyordu. Siz güneşin ağzı, kulağı, gözü, burnu olduğunu biliyor muydunuz? Hatta bizler gibi konuşabiliyor da. Güneş aynen bana şöyle dedi. Dünyayı göstererek işaret parmağıyla, bak şu hayata, bak da onu izlemekten ne zevk aldığımı, şanslı olduğumu, şanslı olduğunuzu bil. Ben güneş, hava, su ve toprak size ne hizmetlerde olduğumuzu bil. Bil ki kötülüğün ne kadar gereksiz, cahilliğin ne kadar kötü olduğunu göresin. Buradan bakınca dünyaya, iyi ve kötüye dair her şeyi görüyorum dedi.
Size ikinci (iyi) olan sırımı veriyorum!
İblis diye bir şey yok. Olmadığından öldürende ben değilim. Belki haberdar değilsinizdir ama şeytan diye bir şey yok. Koltuğunuza yaslanıp bir oh çekin. İblis veya şeytan dediğiniz, insanın içindeki kötü duygulardır. İnsanın içindeki cahilliktir şeytan. O duygular ki şeytanı aratır olur bazen. Dünyadaki savaşlara ve haksızlıklara bakılacak olunursa, kavramların netleşeceği belidir. Yoksa ne suçu vardı Hrant dink’in, Ape musa’ın ve binlercesinin. Onlar değimliydi barıştan bahseden, sevgi, kardeşlik ve beraberlikten. En çok demokrasi diyen, özgürlük diyen onlar değimliydi. Hiçbir insanı özgürlük, barış, kardeşlik, demokrasi vs. dediği için öldürürmüsünüz. Bence insan şeytanı kendisinde aramalı.
İsyan etmeyenin insani yönü körelmeye başlar. İsyan insanın insani yönüdür. İnsanın yüreği, kıpkırmızı zerdali tanecikleri olan zerdali ağacı gibidir. Yüreğine kötülük sinmiş insan, bu ağacın altına gelir,kırmızı zerdalileri koparıp ağacın gölgesine atar. Cebindeki küflenmiş kapkara zerdaliler iliştirir. Bilmezler ki ağacın gölgesine attıkları zerdali tanesinden bir ağaç yeşereceğini.