- 745 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ERZİN---CAN
ERZİN – CAN
Can vardır birde canan vardır. Can cananı arar, cananda cana koşar. Gül ile bülbül misali. Türkiye’min güzel bir şehri vardır. Her köşesinin ayrı bir tutkusu, ayrı bir cazibesi ve garip bir çekim gücü vardır. Bu şehir canlar canı Erzincan dır. Sadece bu şehrin sonu can ile bitmektedir. Sanki ayrı bir periyodu vardır. Bu ile geldiğinizde orayı çok seveceksiniz, bir sevgili gibi ona aşık olursunuz. O bir candır canlarını sinesine çeker alır. Bu şehre ilk geldiğinizde sessizliği, sakinliği burada göreceksiniz, kendinizi bulacaksınız ve bir boş zamanınızın olduğunu sizde o zaman anlayacaksınız. Burada geniş cadde ve sokaklarını, zümrüt yeşili bahçelerini göreceksiniz.
Rivayet edilir ki eskiçağlarda bu yörelerde hüküm süren bir sultan varmış. Bu sultanında canından çok sevdiği güzeller güzeli Erzin isminde bir kızı varmış. Erzin ülkenin bütün şehirlerini gezdiği halde bu şehirden hiç ayrılamaz ve canı kadar severmiş. Babası da bu şehri kızı için imar etmiş ve hiçbir fedakârlıktan kaçınmamıştır. Günlerden bir gün Erzin aniden hastalanmış ve kısa süre sonrada Hakkın rahmetine kavuşmuştur. Sultan kızını bu şehre defin edip günlerce yasını tutar. Daha sonra anısına bir mezar yaptırmış ve Erzin’in canı manasına gelen, bu şehrin ismini Erzincan olarak değiştirmiş ve anılarıyla yaşatmıştır.
Rakımı yüksek dağlık bir doğu şehri olmasına rağmen, çok büyük bir ovası bulunmakta olup, bu ova üzerine şehir kurulmuştur. Şehrin dört bir tarafın sanki yükselen duvarlar gibi dağlarla ihata edilmiştir. Dolayısı ile bu dağlar şehrin iklimini ılıman bir hale getirmiş olup ılıman iklimlerinin meyvelerini yetiştirmektedir. Şehir alanı Erzincan ovası üzerinde kurulduğundan köylerine dahi bir bisikletle ulaşımınızı sağlayabilirsiniz. Bir metropol şehri gibi planlı, geniş cadde ve sokakları, bir kasaba gibi samimi ve sakin bir yapısı vardır. Toprağının ayrı bir özelliği vardır bir sebzenin bir meyvenin lezzetini başka bir ilde asla tadamazsınız. Anzer balı gibi başka toprakta tadını bulamayacağınız özelliğe sahip üç önemli mahsulü vardır. Birincisi dermasyon fasulyesi, İkincisi meşhur cimin üzümü ve üçüncüsü sakı elmasıdır. Bu arada ülkemizde rağbet gören, isim yapan meşhur Erzincan tulum peynirini de unutmayınız.
Kozmopolit bir şehir olmasına rağmen medeni ve sakin bir şehirdir. Akşam geç saatte dahi bir bayan tek başına rahatlıkla evine gidebilir. Atatürk döneminde bütün illerde isyanlar çıkmasına rağmen tek isyan çıkmayan bir şehir olup, Atatürk tarafından teşekkür name gönderilmiş olup uzun süre tarihi kalıntı olan kale kapısında asılı olarak uzun süre asılı duran teşekkür nameyi babam her zaman söylemekteydi. Adli vakalar asgarinin altındadır. Bu şehirde Türk, Alevi, Kürt yıllarca bir kaynaşma ve bir samimiyet havası içerisinde yaşamaktadırlar. Öyle bir iklime sahiptir ki, en katı yürekli ve art niyetli kişiler dahi bu ile geldiklerinde yumuşar, sakinleşir, halim bir hale gelir. Hata yaptığınızda bela üzerinize tez ulaşır. Derler ki bu şehirde dedikodu çok, muhalefet eden çok. Demek oluyor ki bu ilde dikkat etmek temkinli olmak ve güzel yaşamak zorundasınız. Burada güler yüzlü, temiz, samimi, tez kaynaşan gelen yabancıları dışlamayan insanların yeridir. Gelenler çok seviyor ve ikinci bir vatan olarak yerleşiyorlar. Burası güller şehri, bülbüllerini çekip alıyor. Gülün kıymetini bilmeyenler çekip gidiyor ama sonrada özlemini çekiyorlar. Burada bütün illerden daimi ikamet etmek üzere gelen çok aileler göreceksiniz
Burası bir deprem şehri, yenilikleri ve güzellikleri yeniden getiren şehir. Eskiler ve çürükler yok oluyor, yerine daha sağlam ve modern binalar daha geniş cadde ve sokaklar alt yapılar yapılıyor. En yoğun caddesinden dahi geçerken sıkılmasınız, içiniz açılır. İklim şartları sizi iklimlemiştir. İçerisi dinlenme parklarıyla ve çevresi mesirelerle doludur. Birde Türkiye’nin nadir yerlerinde bulunan ve merkeze 25 km uzaklıkta Kazankaya dağı üzerindeki, mis gibi kokan dağ kekikleriyle dolu, Gırlevik şelalesini hiç unutamazsınız. O şelalenin kışın oluşan buzul sarkıtlarını da asla başka bir yerde göremezsiniz. İçme suyu size şişkinlik vermez, bir şişe suyu kadar berraktır, üstelik içtikçe iştahınız artacaktır.
Güzel Erzincan’ımın birde uyuyan güzeli vardır. Burası merkeze 12 km. uzaklıkta ki horhor isimli ılıcasıdır. Kalbe masaj yapan içerisinde bol miktarda mineralleri bulunan, romatizma hastalıklarına şifa veren, üzerindeki yosunları, mantar hastalıklarına şifa veren, Horhor adı verilen maden suyu kaynağıdır. Maalesef çevresini bozdular duvarlarını yıktılar üzerine de kamyonlarca kum döktüler, uyuttular ama o halen pırıl, pırıl her noktasından yine kaynamakta ve gülümsemektedir. Anayol güzergâhı üzerine yakın olan bu ılıca ve mesire yerinin reklamları yapılmalı, akuva parklar yapılmalı, etrafı da mermerlerle cazip bir hale getirilmelidir. Horhor denilen bu şifa kaynağı perde bir beton duvarla ortadan bölünmek, etrafı kapatılmak suretiyle kadın ve erkek girişleri yapılarak bir gelir sağlanabilir, keza eğlence merkezi olarak umuma açık bir yüzme havuzu haline getirilebilir. Ilıca tesislerimizin etrafında ne bir ağaç var, nede konaklama tesisi vardır, mevcut tesisler de ihtiyaca cevap vermemektedir. Dolayısıyla ilimize canlılık getirecektir. Meşhur bir bögert maden suyumuz vardır, tesisler kifayetsizdir. Gönül ister ki dünya pazarlarına açılsın.
Cenabı Hakkın insanlara tahsis ettiği yeryüzünde bir üssü vardır. Orası insanların kıblegâhı yani Kâbe’sidir. Kâbe’nin tam kuzey üst kısmında bir altınoluk vardır. Sanki bir ok işareti gibi tam olarak aynı boylam üzerinden Erzincan’ı göstermektedir. Bizim Osmanlı padişahlarımız belki de bu bilgilerin ışığından yola çıkarak, Erzincan ilini bir vakıf şehri olarak ilan etmişlerdir. Keza bu dönemlerde Erzincan şehrine ait bütün gelirlerin Mekke ve Medine şehirlerin giderleri, imarı ve ihyası için tahsis edilmiştir.
Bu deprem şehrinde başka illerde olmayan bir özelliği vardır. Bu şehirde hiçbir tarihi yapı ve eser bulamasınız. Sanki dünyanın malı dünyada kalır, zaten her şey bir gün yok olacaktır, cümlesini adeta teşbih etmektedir. Çoğu kez yatağınıza yatarken depremi düşlersiniz, tedarikli yatarsınız, ölümün her zaman var olduğunu hissedersiniz. Her depremin bir mucizesi vardır. Rivayet edilir ki 1600 lu yıllarda yaşayan bir evliya ve müritleri varmış. Manen bu şehrin yükü sırtlarına verilmiş. Zikir hanelerinde teslimiyetle inzivaya çekilmişler. Bu meyan da aynı derecede günlerce devam eden çok şiddetli depremler art arda gelmiş. Herkes dışarıya çıkacak kadar ruhsat verildiğinden kimsenin burnu kanamamış. Denilir ki bu uzun süren depremlerde taş üstünde taş bırakmamış. Temelleri dâhil, hiçbir bina ve tarihi eser kalmamıştır. O evliya ve müritleri kendi sabır ve ölçüleriyle niyaz ederek şehir halkının korunmalarını üstlenerek, maneviyatlarıyla bu şehrin insanlarına kalkan olmuş ve korumuşlardır. O günden sonra da bir daha görülmemişlerdir. Tarih boyunca hep depremlere maruz kalmıştır. Bu şehirde, peygamberlerin uzanan kolları olduğu rivayet edilir. 7’ler vardır, 40’lar vardır. Terzi babası, Somuncu babası ve bu şehir kendisi gibi bilinmeyen sırlarıyla dolu evliyaların şehridir.
Sessiz ama tılsımlı bir şehir, tıpkı bir mıknatıs gibi eksi ve artı kutupları vardır. Hani demiştik ya Sultanın Erzin isminde çok güzel endamlı bir kızı vardı. Sanki mıknatısın eksi kutbu can, artı kutbu Erzin. Can Erzin’i Erzin de canı çekiyor ve bir araya geldiklerinde Erzincan’ı oluşturuyor.
2008
Mustafa CEYHUN
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.