- 1583 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Aşk Devrimcisi Züleyha
Aşktır gönlü söyleten
Aşktır ruhu titreten …
Aşk üzerine, ne efsaneler ve hikayeleri adam eden hayatlar yaşanmıştır. Tümceler bitmemiş zamanın kollarında, açılmış kalmış idamlık bir zürriyette..
Ve yüzyıllar önce yaşanmışlıkla karşımıza çıkar, Züleyha’nın gözleri. Tarihin sayfalarına öylesine işlenmiştir ki, hayal etmeye bile kıyamaz insan. Bir adamın aşkına seda ile toprak edilen ömrüne, adanmışlığın gerçeğe yaklaşan natür sıfatlandırmasıdır, kalbindeki hisleri..
Roman’dır; Mısır çöllerinden çıkan serap kadar, hayal düş kadar dokunulmaz ve ruh kadar akıl almaz bir aşkın sürecine girmiştir Züleyha. Kuran’ın saygı değer bulduğu bu aşk, bizlere kadar söylene söylene yıpratılmadan gelmiştir.
Kurban olunası adanmışlık
“Bir kuyuya mı attılar seni
Ellerinde kan kokusuyla
Düşünmeden bıraktılar seni”..AYSUN GÜL Daimi kalıpların depremler yaşadığı çağımız da, lale devriyle gururlanan bizlere örnektir, sevginin geçmişten gelen haberleri.
Nerde? Ne zaman? ve Nasıllarla? Başlamadan, bir kuyuya ihanetin çöktüğü anda başlamıştır, bu hikaye. Kuyu derin ve boş kardeş yüreğidir, ama ve acımasız bir beden ki kuyuya ilahi bir suretle atılan. Günahsızlığın aynasını kuyuya düşünmeden atanların, cansız akıllarında ki nefretin esareti boğacaktır, bir zaman sonra o kuyuda onları.
Kuyuya düşen Yusuf’un, Züleyha için düştüğünü kim bilebilirdi ki? Zamanın sanemlerini yıkabileceğini, darmadağın edeceğini ve elçilerin en güzeli olabileceğini kim düşünebilirdi?
Tebessüm içinde kuyuya düşünce Yusuf, düşüncelerin güzergahında dualarını bir süreliğine gözlerini kapatarak yapmış. Karanlık bir boşlukta kaldığını zannedenler yanılmışlar, o zamanlar. Zahiri bir elin onu ebediyete yaklaştırdığı görmeliydiler. Yıldızların kuyuya Yusuf için secde ettiğini anlamalıydılar. Ay yandıkça kandil olan kuyuyu kuşatan o alev rengi huzuru tatmalıydılar.
Yakub’un gözyaşlarının yağmurlaştığı anlar da, bunlar yaşanıyordu ilahi Mabet’te. Hüsranlarını gizleyemeyen nebinin, hasretini çektiği Yusuf için gözbebeklerini yanışını Bünyamin’de giderdiği günleri onu beklemekteydi artık. Gömleğinde ki kokuyu zulmün ellerinde alan bir babanın hasretinin ve yakınmalarını dualaştırdığı o anlarda, oğlu köle tacirleri tarafından tevafuklarla bulunup çıkarılmıştı bile.
“Yakubun gözlerinde görmeyen bir hasret
Düşündükçe sızlayan içler acısı sancılar
Aklın hükmünü kaybettiği zamanı
Telafi eden buhranlar” AYSUN GÜL
Yusuf’un Züleyha’nın elleriyle satın alındığı köle pazarından, etrafına yaydığı gül kokular ve güzelliğinin tutkuya yaklaştıran hali cezp etmişti tüm pazarı. Saraya giren ve çocuğu olmayan Mısır azizi, Tanrısal ifadelerle kendini sözde Tanrı ilan eden Kifmir’in kucağında büyüyecekti, Yusuf. Züleyha’nın akıl ve gönül hücrelerindeki sevgiyle büyüyen Yusuf, kalbine de girecektir büyüdükçe. Köle pazarından alınıp, sarayın her köşesine adını yazdıran Yosaf, Kifmir’in karısı Züleyha’nın da gönlüne yazılmıştır bir kere.
Aynı mekanın her karışında yaşanmışlıklar, Züleyha’yı çılgına çevirmeye başlamıştır, bile. Ne olursan ol gel dediği Yusuf’a aşkını kabul ettiremeyen kadın, gün geçtikçe herkesi karşısına almaya başlamıştır, sarayda. Kifmır’ın onun hislerini anladığı halde görmemezlik gelişi de başka bir tarafıdır bu hikayenin. Aşkların en güzeli, en ilahisi, en tutuklusu ve tek taraflısıdır, Mısır’ın Nil’e yaklaşan ellerinin içinde. Karşılık bulamadığı sevgisiyle günden güne eriyen biten süzülen ve tek çaresi aşk aşk diye kıvranan kadın, tüm güzelliğine rağmen Yasof’ı elde edememiştir.
Görüp de hasret çekmek, bir el yakınında olup da dokunamadan yaşadığı hislerine, dua etmeyi bile bilmeyen kraliçenin hüznü, asırlara mal olacak bin bir türlü gözyaşıyla doluydu artık. Kalbini yasladığı erkek ona bakmıyordu, ondan uzak duruyordu ve ondan kaçıyordu..
“Hz Yusuf bu konuda şöyle dua etti: "Rabbim, bana göre zindan, bunların beni çağırdığı şeyden iyidir Eğer onların düzenini benden savmazsan onlara kayarım ve câhillerden olurum "
Yusuf’un aşkıyla kalbinde ki bestelediği ilahi aşkın, farkında bile değil di Züleyha. Çöl dilberi gözlerinde büyüyen sevginin hırçınlığıyla, Yusuf’a iftira edecek kadar sevmişti onu. Garip bir doyumsuzluk ve anlayışla yaklaştığı sevgiliye ezası, onu düştüğü kuyuda öldürüyordu. Artık bedeninde ki her karış Yusuf diye yankılanıyordu.
“ Züleyha aşkla sanrılanan kadın
Katmerli acılar var bastığın yerde
Züleyha sevgiyle sancılanan kadın
Katmerli hüzünler var baktığın yerde” AYSUN GÜL Zindana kapatılan güzel yüzlü Yosaf’ın, çileye doymayan hikayesi, cüzamlıların arasında devam etmişti. Girdiği ve bastığı her yere, nurani varlığıyla huzur veren bu gençadam, onu seven kadın için külli eziyet olmuştu. Dert buya insana acıya söyletir, acı buya ızdırapla inletir. Bitmeyen sancılarıyla Yusuf’u zindanın karanlık ve soğuk parmaklarının ardına koyduran Züleyha, nedametini de gizleyemiyordu artık. Mahkeme kurulduğu gün zindan merdivenlerinden Yusuf’a giden karısının durumu biliyordu Kitfir. Lakin oda aşıktı ve ölesiye aşıktı bu kadına.
Zindan parmaklıklarından Yusuf’un gözlerine bakıp, beni kabul et dediği halde reddedilişle karşılaşan sultan, hüsran içinde aşkla nefreti birbirine karıştırarak daha hiddetleniyordu. Yusuf’un dokunamadığı bedenine kırbaçlarla dokunmaya çalışan Züleyha, asabiyet ve hiddete yaklaşan güruhuyla, bir kez daha aşkına zulm ediyordu. Her kırbaç sonrasında içinden kopan parçaları yerine, kimse koyamazdı oda biliyordu. Yusuf’ un bedeninde ki izler arttıkça hak diye ses geliyordu teninden. Tebessümlerle karşılıyordu kırbaç vuruşları.
“Sözlerin kıyamet kan revan eller
Gözlerinde Yusuf diyen zamanı devran
Kutsi bir vuruluş maşuka hayran
Maşuka ebedi tutuşan güller” AYSUN GÜL
Sevgiliye değen acıya dayanamayan Züleyha, içindeki tutkuyla nefret karışımı duygularını bir kenara bırakamıyordu ve Kifmir bu insafsız ve haksız duruma dayanamadı ve durun artık diye bağırdı.
Zindanda yaralı sancıyan Yosaf taviz vermeyen aklıyla, bir kez daha ilahi olana bağlılığında ki bütünlüğe dayandığı gösteriyordu. Rüyaların aklı ve dili olan genç nebi Kitfir’in gördüğü kabusu yorumlayarak onun yakında öleceğini söylemişti. Buda efendisi Kitfir’i sinirlendirmişti. Zindan olmuştu kuyu, kuyular açmıştı zindan ..
Ve bir gün Züleyha Yusuf’a aşkını anlatmak adına, mektup yazmaya karar vermişti. Nağmelindi, gönül Yusuf babında. Bir suret ki kağıtlara yansıyan hasbıhalin de.
O zaman okkayla papirüs kağıdına yazılabilen sözlerine, kağıdın tam ortasına Yusuf yazarak başladı Züleyha. Yusuf ‘dan başka kelime yazamıyordu ki, kalbindeki sessiz haykırışlara kulak ver Züleyha dercesine, kalem ellerinde titremeye başlamıştı bile. “Hitabınla yanıyorum Yusuf, içimde ki adınla yanıyorum”, diyerek sözlerine devam ediyor Züleyha..
Ama içinden söyledikleri kağıda geçemiyordu, kıyamıyordu onları harcamaya kağıdı ve kalemi bile kıskanıyordu, onun ismine dokunacak diye. Yusuf’tan öte hitap yoktu, kelamı sadece Yusuf, aklı tek Yusuf, secdesi de Yusuf, inandığı da Yusuf.
Yoktu Züleyha’nın söz dağarcığın da, onun adından başkası yoktu diye haykırdı bedeni üşüyerek, titreyerek, yanarak.
“ Züleyha diye sessizce pencere de,
Bir kuş usul usul tıklattı camı.
Gül bakışlı gözlerine kader değdi
Sürmelendi kirpikleri.
Kalbin derin kuyularında boğulan tecelli
Söz oldu, göz oldu tenine.” Aysun gül
Yalınayak düşüncelerle başladığı sözlerine, “Yusuf diye başlayıp, Yusuf diye bitiriyordu.”, başka ne yazılabilirdi? Nasıl anlatılabilirdi ki? Bir aşka ve sevgiliye duyulan yakarış…
Her kelime, her cümle hükümsüzdü Yusuf’un olduğun yerde.
Sen varsan başka düşe, başka söze gerek yok ki.
Selamım da Yusuf’ta, elvedam da Yusuf, kelamın da Yusuf. Başka her şey hükümsüz.
Kalbimin adına yazdığım Yusuf’u Yusuf’la açıyorum; Yusuf’u bağlıyorum ellerime, Yusuf’la çözüyorum, bağladığım Yusuf’tan hislerimi. Yusuf diyerek bitiriyordu, mektubunda ki çizgilerini. Kalbini yazdığı mektubu, ondan başka kimse bilmiyordu.
Ve Züleyha güzeller güzeli aşık kadın, Mısır sokaklarında dolaşırken, önlerine hafifi dağınık bir adam çıkıyor, Züleyha’ya beni sevindir diye sesleniyor. Züleyha yanındakilere ona bir kese altın verin diyor ama, o bunu kabul etmiyor. Ne istiyorsun? deyince de bir kerelik bana gülümse diyor. Züleyha için de bulunduğu arabanın, perdesi aralıyor ve onun yıllar önce ona aşkını itiraf eden saray komutanı olduğu fark ediyor. Bu yüzden saraydan kovduğu adama bu kez gülümsüyor, çünkü bu kez oda aşık ve ne olduğunu biliyordu, aşkın.
“Aşkın mahiyeti Kenan ellerinde
Çöllere atılan kızgın ve vurgun
Göç devrimi zamanı gelmiş
Yanıyor aklımın kuş konmazları” AYSUN GÜL
Yusuf’un kalp kuyusuna düşen bir kadını, o kuyudan çıkaracak olan hasreti düşünerek ve anlayarak bulduğu Rabbine olacaktır. İlahi nefesini içine çekerek Yusuf diye andığı her anın, ruhani seferberliğinden ve acısından böyle sıyrılacaktır. Züleyha gerçeğe ulaşmanın aydınlığında kalbinde ki yenilenmeyle hayatına devam etmeye başlayınca, aynadaki Züleyha’nın kendi olmadığını, gençliğinin solduğunu fark etmiştir. Ve üzülmüştür. Yusuf’a olan aşkı, asırları saran aklı başından uçarak kaybolan kadın, uyandığı gün Rabbine el açarak, “geleceksem sana gençliğimle geleyim Yarabbi” diye yalvarmaya başlamıştı.
“Lailahena sana geldim rabbi yessir
Tövbelendi bak Züleyha’n
Dualarımla sana döndüm rabbi tuassir
Kuyulandı bak Züleyha’n
Çaresizlik sende olmaz
Akıllandı gör Züleyha’n.” AYSUN GÜL
Günlerce süren bu duaların ardından, Züleyha tekrar güzelliğine kavuşmuştu.
Mısır’a Melik olan Yusuf, onunla evlenmek istediğinde, Yusuf’u her şeyi göze alarak seven kadın, ben ilahi olan mabudumu buldum deyip uzaklaşmıştır, Yusuf ‘tan. Kocası Kifmir ölünce, Yusuf’ta Züleyha’ya talip olmuştur. Önce Yusuf’tan kaçan Züleyha, sonra kabul etmiştir aynadaki aksini. Kalbinin fanusunda sakladığı Yusuf’una kavuşmuştu artık. Rahmani aşkın Züleyha’nın gözlerinde ki yansıyışına hayran kalan Yusuf, onunla beraberliğine dualar etmiştir. Bu beraberliğin iki meyvesi olan Efraim ve Menşa hayatlarına kandiller yakmıştır, vuslatlarının.
“Kim demiş ki vuslat ebedi ayrılıştır diye, yanılmışlar bunu diyenler. Kutsal bir aşkla kutsallaşan bir aşkın, damarlarına kadar yaşanası ihtilalidir vuslat.” AYSUN GÜL
Selam ve dua ile
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.