- 5105 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BAZ İLE KEVOK (ŞAHİN İLE GÜVERCİN)
1432 metre yükseklikteydiler. Camları normal seviyeden yükseğe, çatıya yakın açılmış; yağlı boyayla siyaha boyanmış, siyaha boyanmayan pencerelere siyah renkli perdelerin çekildiği bir jandarma karakolunun başçavuş lojmanında.. Karla kaplıydı dışarısı.. Kevok giderken ona sıkıca sarıldı baz. Söylenecek çok şey var ama söyleyemiyorum biliyorsun değil mi diye sordu. Kevok da hissetmişti onun halet-i ruhiyesini. Koca bir hüzün oturmuştu zaten yüreğine, o sarıldığı zaman. Bırakamıyordu sanki Baz. Bırakamadığını hissediyordu Kevok.. Koskoca karakol komutanıydı işte.. öyle söylemiyordu her istediğini.. ’Gitme kal.’ da diyemiyordu, ’Sana öyle vurgunum ki.’ de diyemiyordu.. Cümleler oturuyordu boğazına.. Bunu hisseden Kevok daha da üzülüyordu.. Baz yalnız, yorgun, mutsuz, yaşlanmaya başlamış olduğu için.. kendisi daha 22 yaşında, bazdan tam 20 yaş küçük olduğu için.. baz evli olduğu için.. Kendisi evli bir adamla birlikte olduğu için.. Aralarındaki şeye bir anlam veremediği, bir ad koyamadığı için.. Daha fazla dayanamadı.. Gözyaşlarını saldı göz pınarlarından usulca..
Onların hikayesi bir yıl önce, aralık ayının son günlerinde başladı.. Sonradan anlattığına göre okulun bahçesinde Kevok’u görür görmez kalbine bir sancı girmişti Baz’ın.. Vurulmuştu kızın simsiyah saçlarına, doğrudan insanın ruhuna işleyen pırıl pırıl gözlerine.. Kevok da hatırlıyordu o günü.. İlk defa bir rütbeli görüyordu yakından; hem de karakol komutanıydı, hem de hemşehrisiydi yeni atandığı, doğunun bu ücra köyünde.. Kevok’un onu görür görmez hissettiği şey sarsılmaz, güçlü bir baba profiliydi. Babası tarafından sevilmemiş, sevilmiş olsa bile o sevgi hiç gösterilmemiş, babasının bir kez olsun saçını okşamasına, bir gün olsun sarılmasına hep hasret kalmış; bir gün içten içe beklemekten de vazgeçmiş Kevok’a bu adam nedense babasını hatırlattı. Hayallerindeki babayı. Onun da içi ısındı Baz’a.
Baz 40 yaşlarında, yorgun, yalnız, mutsuz bir adamdı dediğimiz gibi. Kavgalı bir evlilik; dağ başlarındaki soğuk karakollarda geçen, gecesi gündüzü belli olmayan bir hayat.. Bundan itibaretti tüm dünyası.. Kevok’u karanlıklarının içinde parlayan bir yıldız tanesi gibi sevdi o yüzden.. Hayatının tam ortasında, belki de onu mutlu edebilecek son insan olduğuna inandı. Kevok Baz’ı babasının yerine koyup öyle sevdi dedik ama o da içten içe istemeye başlıyordu sanki komutanı. Aralarında yüklü bir elektrik.. Bakışlar buluşuyor, yürekler sessizce birbirine açılıyordu..
Kafası karışıktı Kevok’un. Ne işi olabilirdi evli bir adamla. Günahına giremezdi başka bir kadının, masum çocukların. Kaçmaya çalıştı önce, uzak durmaya çalıştı. Sonrasında hem kendine söz geçiremedi, hem Baz’ı azıcık da olsa mutlu etmek istedi. Aslında kaçacak bir yeri de yoktu. İnsan 1432 metre yükseklikte bir dağ köyünde öğretmense zaten belli bir süre sonra kendini rüzgarların götürdüğü yöne bırakıyordu..
Birkaç gecelik kaçamak buluşmalar yaşandı.. Baz’ın Kevok’a sarılıp içindekileri dökemediği, Kevok’un ona üzülüp ağladığı o gece de öyle bir geceydi.. duyguların, gerçeklerin, günahların birbirine karıştığı; insanı daha çok ruhen yoran bir gece.. Tüm öyküler gibi orada, orta yerde, Kevok kapıdan çıkarken bir kez daha ara verildi bu konu hakkında her şeye.. Bir daha yaşanacak mı konuşulmadan, sözler verilmeden, sadece rüzgarın akışına bırakarak yaşamak bu ilişkiyi.. Baz bakamadı onun gidişine.. Ne hissediyor merak etti Kevok.. Acaba seviyor muydu kendisini gerçekten?..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.