- 716 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
SENİ ARIYORDUM ANNE !
Altıncı hissim, aradığım kişinin, burada olduğunu söylüyordu sanki. Bugüne kadar her gittiğim yerden, hayal kırıklığı içinde dönmek, tekrar aynı karabasanların içine düşmekten bıkmıştım. Camdan etrafımı seyretmeye başladım.Manzara harikaydı.Doğa bütün güzelliğiyle, bir genç kızın neşesi ve canlılığıyla gülümsüyor gibiydi.Kuşların cıvıltısı,uçuşmaları,kendi halinde otlayan hayvanlar, bir anlık huzur bulmamı sağlamıştı. Öğle sıcağı iyice bastırmıştı. Tarlalarda gördüğüm köylüler, kenardaki ağaçların altında kümelenmişler, öyle yemeği yiyor olmalıydılar.
Köye girdiğimizde, öğlen ezanı okunuyordu. Bir kaç yaşlı adam, bastonlarına dayanarak, yolda aheste aheste yürüyordu. Köy kahvesini de geçtikten sonra sıcaktan mayışmış , yerde sere serpe yatan bir köpeğin dışında hiç kimseye rastlamadık.Bir saattir yol arkadaşım olan taksici, bir an ne yöne gitmesi gerektiğinde kararsız kaldı. Biraz durdu ve sağ yöne saptı. Daracık sokağın girişindeki çeşmede oynayan çocuk merakla bize baktı. Çit kenarında; toprağı eşeleyen tavuk ve horozlar, korna sesiyle sağa sola kaçıştılar. Ürkekliğini üzerinden atan çocuk ve korna sesine gelen diğer çocuklarla taksinin peşinde koşmaya başladılar.
İki katlı, ahşap evin önünde durduk. Kapıyı çaldım. Bir süre sonra yaşlı bir adam çıktı karşıma.Altmış beş yetmiş yaşlarındaydı.Yılların yorgunluğunu taşırmışçasına,beli hafif kamburumsuydu.Gözlerini kısmış, bana bakıyordu.
- Selamünaleyküm Dayı !
- Aleykümselam Bey !
- Burası, Kaşıkçı Köyü mü ?
- He, Kaşıkçı Köyü.
- Dayı, ben Mehmet Demir’ in evini arıyorum. Tanıyor musun onu ?
- He, tanıyorum. Neden arıyorsun onu ?
- Mühim bir konu hakkında konuşacaktım onunla.
- Mehmet Demir benim.Geç bakalım delikanlı, şuraya otur da soluklan biraz.
Heyecanlandım.Karşımda, yeni bir Mehmet Demir vardı ve ben söze nereden başlayacağımı bilmiyordum. Ben hikayemi anlattıkça; onun tedirginliği giderek arttı,yüzünün rengi değişti. Hazan mevsimindeki yapraklar gibi sarardı, soldu.Ne yapacağını bilemez bir haldeydi.Benimle konuşmaya çalışırken,dudakları titriyor ve mırıldanıyordu sanki :
- Hiçbir şeyden kaçılmıyormuş. Şimdi bunu daha iyi anladım. Yıllarca, aklımdan çıkmadı bu olay! “Neden kaçarsan,kaç kurtuluş yokmuş, ona yakalanırmışsın”, derler. Ben de yakalandım işte.Evet ! Bir gerçek var ki ; Senin aradığın kişi benim. Yalnız, emin olmam lazım. Bir şey soracağım.Omzunun sağ küreğinde, bir et beni var mı senin?Onu söyle önce ?
Bir an bu soru karşısında şaşırıp kaldım. Sağ küreğimde, dediği gibi bir et beni vardı. Gittikçe de büyüyordu.
- Evet var?Siz nereden biliyorsunuz?
- O bebeği, yani yeğenimi yetimhaneye götürmeden önce giydirirlerken görmüştüm. Yıllarca,vicdan azabı çektim. Kahroldum.Güçlü biri olamadığım için kendime lânet ettim. Aklıma geldiğinde,beynim uyuşmaya başlıyordu. Bu sırrın, benimle birlikte yok olacağını ve ancak bu şekilde kurtulacağımı düşünüyordum.
- Bana her şeyi en baştan anlatır mısınız?
- Sana her şeyi anlatacağım! Fakat önce, sırtını açar mısın?
Sırtımı döndüm, üstümdeki giysileri yukarı kaldırdım. Karşımdaki yaşlı adamın gözlerinden bir iki damla yaş,kirli sakalına doğru süzülmeye başladı.Biraz kendine geldikten sonra derin bir nefes aldı. Sonra anlatmaya başladı ;
- Seher, benim kardeşimdi. Sağır ve dilsizdi. Köyde iş çoktur. Hayvanlar, tarla, bahçe işleri derken herkes bir tarafa dağılırdı.Evde kimse kalmazdı. Hayvanlarla sabah çıkar, hava kararmadan önce de dönerdi köye. Onlarla otlağa gittiğinde, farklı bir insan haline gelirdi.Bir akşam, Seher; eve, her zamankinden geç döndü. Yüzü gözü, üstü başı berbat bir haldeydi.Perişandı.Gözlerindeki fer uçup gitmişti..Hırçındı ve etrafındakilere saldırıyordu.
İki gün uyudu. Uyandığında, yüzüme bakarak ağlamaya başladı. Köydeki erkeklerin isimlerini saymaya başladım. Hiç birine de tepki vermiyordu. Birden aklıma, köyün çobanı Halil geldi. Onu bir iki defa uzaktan, ona bakarken görmüştüm. “ Halil mi yaptı sana bu kötülüğü? ” dediğimde, tekrar hırçınlaştı. Evden çıldırmış gibi çıktım. Aradım her yerde fakat bulamadım. Nereye gittiğini de bilen yoktu. Bir süre sonra da hamile olduğunu öğrendiğimizde, her şey için çok geçti. Karnı büyümeye başladığında, onu bir odaya kilitledik ve dışarıya çıkartmadık doğuma kadar. O doğum sancıları çekerken, ben dışarıda ne yapacağımı düşünüyordum. Yetimhaneye vermeye karar verdik. Bebeğini kucağıma aldığımda, yalvaran gözlerle bana bakıyordu…Kaçar gibi çıktım evden. Karanlığın içinde kayboldum.Yetimhaneye gittim. Bir eşya gibi bıraktım. Geri döndüm.
Hiç konuşamadım. Aradan geçen yılların hesabını mı soracaktım dayımdan? Yıllarca kendime sorduğum soruların yanıtını bulmuştum. İçimi acıtsa da, kim olduğumu biliyordum.
Sessizce yürümeye başladık. Akşam güneşi, tepenin üzerinden ağmaya başladığında, biz hala yolda yürüyorduk. Dayımın yüzüne dikkatlice baktım. Aramızdaki benzerlikleri yakalamaya çalışıyordum . Yol, yürüdükçe uzuyordu sanki. Köyün dışına çıkmıştık.
Mezarlığın her tarafını yabani otlar sarmış, kimisi de sıcaktan kurumuş, sararmıştı. Bazı mezarların başındaki tahtalar çürümüş, toprağa karışmıştı. O güne kadar bana çok uzak gelen ölümün korkusunu hissetmiştim.
Bir mezarın başına geldiğimizde; dayım, durdu, başına geçti ve dua okumaya başladı. Başında, eskimeye,çürümeye yüz tutmuş tahta parçası vardı. Üzerine kazınmış isme dikkatlice baktığımda;bir an şimşekler çaktı beynimde. Yıllardır aradığım kişi,karşımda sessizce yatıyordu. Dayım duasını bitirdikten sonra az ötedeki mezarlara doğru yürüdü gitti.
Onunla baş başa kalmıştım. Dua okumak istiyor, okuyamıyordum. Haykırmak istiyor, haykıramıyordum. Ağlamak istiyor, ağlayamıyordum!.. Başına çömeldim. Onunla konuşmaya başladım.
- Ben yetimhane çocuğuyum. Yıllarca, o soğuk binanın içinde, sevmeye, sevilmeye özlem duydum.Kalabalığın içindeki yalnızlığı bilir misin Anne ! Başını okşayacak, seni bağrına basacak birini arar gözlerin. En önemlisi de kimliğini ararsın.Oradaki çalışanlar da, tıpkı eşyalar gibi sessizdir, hoyrattır.Ağlamışsın, gülmüşsün, ölmüşsün…. Hiç fark etmez onlar için. İşte böyle büyüdüm ben. Çok şey kaçırdık. Sen de, ben de…Ateşlendiğim gecelerde, benim için üzülen annem yoktu başucumda. Düştüğümde, kaldırıp, acımı dindiren de… Hep seni hayal ederdim. Gözünün rengini, boyunu, saçlarını… O yetimhanede kaldığım sensiz gecelerimde, hep rüyalarıma girerdin. Kucağına alırdın beni, bağrına bastırırdın. Kokunu çekerdim içime. Doyasıya sarılırdım sana. Bembeyaz bir elbisen vardı. Saçların da upuzun, beline kadar… Bakmaya doyamazdım.Sadece, rüyalarımda kullanmıştım, hiç bilmediğim “ Anne “ kelimesini. Tam kucağında uyuyacak, sana doyacakken, uyanırdım uykumdan.İşte o zaman yıkılırdım, Seni arardım yanımda. Rüya değilmiş de gerçekmiş gibi! Sonra da içli içli ağlamaya başlardım. İsyan ederdim küçük yüreğimle, kaderime. Ben geldim Anne ! Fakat çok geç kalmışım. Sen, hiç yaşamamışsın sanki. Senden geriye, hiç tanıyamadığın ben, bir de senden geriye kalan mezarındaki toprak olmasa, doğmamışsın diyeceğim Anne !
Güneş, tepelerin uç noktalarını aşmakta iken; ben hâlâ mezarın üzerinde yatmış bir halde, hissedemediğim kokusunu almaya çalışıyordum. Sonunda aradığımı bulmuştum ama ne yazık ki geç kalmış olmanın acısıyla gözümden akan yaşlar, kuruyan toprağı nemlendirmeye yetmişti. Burnumda anamın kokusu, yüreğimde acısı, gözümde yaşlarla daha bir sıkı sarıldım toprağa...
YORUMLAR
duygular ve dile getiriliş yerlı yerinde ... yarıda kalmış hissi bıraktı bende devamı gelecek mi acaba?..kalemiin daim olsun canım sevgilerimle ...
Nermin Kaçar
"İyi bir hikâye yazarı, dikkatini hayatta rastladığı, tanıdığı gerçek insanlar üzerine çevirebilen ve onlar arasında tip, karakter ve dayanış farklarının en ince çizgilerine kadar ayırt edebilendir. "
"İyi bir hikâye; olayları düşünmeye değer tarafı ile hikâyecinin üslubun karışmasından meydana gelir;"
Yukarıdaki alıntıları, "Hikayeciliğimiz" başlıklı konudan seçtim.
Kendimizi ne kadar amatörce yazdığımızı kabullensek de;zaman zaman öyle hikayeler,ortaya çıkarıyoruz ki böylece kendimizi aşmaya çalıştığımızı varsayıyorum...
Bence;kaleminden son derece mükemmel bir eser çıkarmışsın ortaya...
Yaşananlar gerçek;içinde bulunduğumuz hayatın ayrılmaz,kopmaz fragmanları...
Tip ve karakterler,bir bütün oluşturmuşlar...
Okudukça okuyucuyu hipnotizme ediyor.
Üslup oldukça akıcı...
Okuya okuya,yaza yaza;eleştiri oklarını yiye yiye; "yazar olacağız "herhalde...
Tam puanımı göğsümü gere gere veriyorum,Nermin.
Yeni yılda nice başarılara imza atman dileklerimle.
Selam,saygı ve sevgilerimi gönderiyorum...
ayhansarıkaya tarafından 1/2/2011 1:01:36 AM zamanında düzenlenmiştir.