İDDİA (Bir sevda masalı)
İddia (Bir Sevda Masalı)
Adamın kalbi heyecandan duracakmış gibiydi. Yirmi dakika önce geldi, buluşma yerine. Hâlâ geç kalma korkusunun heyecanı vardı, erken gelmesine karşın. Kolay değildi hani buluşmayı bu aşamaya getirmek. Ne diller dökmüştü, nice yalvarmaların sonunda kabul etmişti sevdiği kadın buluşmayı.
Dünyalar onundu şimdi. Ferhat gibi dağları delerdi itiraz etmeden. Sevdiği kadın gelecekti. Gelmesi, yüzünü görmesi dünyalara bedeldi. Hele birde elini tutarsa dayanırmıydı kalbi. O da sorun değildi onun için yanında can vermiş olurdu. Bunu bile düşünmüştü, yeter ki gelsin ben ölüme bile razıyım diye geçirdi içinden. İkide bir saatine bakıyor, vakit nedense geçmek bilmiyordu. Gelmezse diye hiçbir şey düşünmeden yollara bakıyordu, umut dolu gözlerle. İddiayı kaybetmişti. Akşam yemeğini ısmarlayacaktı artık.
Birini gördü biraz uzakta. O mu diye düşünmeden işte geliyor dedi kendine. Yaklaştıkça daha da belirgin oluyordu sevdiği kadın. Söze nasıl başlamalıyım diye kendine soruyordu durmaksızın o kısa süre içinde. “Merhaba, hoşgeldin” dedi hiç beklemeden. Kadın “Hoşbulduk” dedi ve elini uzattı. Olamazdı bu inanası gibi değildi. Eli elinin içinde eridi sandı. Heyecandan buz gibi olan elinin içinde sıcaktı sevdiği kadının eli hem de çok sıcak. Ya da o öyle sandı. “Teşekkür ederim geldiğin için” dedi gözlerinin içine bakarak kadının. “Birşey değil” diyen kadının yanakları kızarmıştı. Bu da daha bir başka güzellik katıyordu kadının güzelliğine. Sevdiği adam karşısındaydı ama o hiç bir zaman sevdiğini söylememişti ona. Bakışların çok şeyler anlattığı durumlarda fazla söz de gerekmezdi zaten.
Biraz sohbet ettikten sonra adam “biliyorsun girdiğimiz bahsi kaybettim sen kazandın, görevimi yerine getirmezden önce kısa bir araba gezintisine ne dersin” diye sordu. Kadın bir şeyler mırıldandı duyulur duyulmaz. Koştu arabanın yanına kapıyı açarak “buyrun” diyerek sevdiği kadını oturttuktan sonra kapıyı kapattı. Kendisi arabayı çalıştırdıktan sonra “çok uzun değil sadece onbeş dakika” dedi gideceğimiz yer. “Sanırım sen de beğeneceksin görünce” diyerek keyifli bir şekilde arabayı sürmeye devam etti.
Yol ağaçların arasından bayıra sarınca “rica etsem gözlerini ben aç diyene kadar kaparmısın” deyince kadın itirazsız kabul ederek gözlerini kapadı. Hem bayır çıkıyor hem de dönüyorlardı virajlı bir yoldu. İki üç dakika daha gittiklerinde düzlüğe geldiklerini anladı. Tam gözlerini açacaktı ki “lütfen birkaç saniye daha” dedi.
Arabayı gölün kenarına park etti. Koşarak kadının kapısını açtı ve “lütfen gözlerini açma” diyerek omuzlarından tutarak yüzü göle doğru gelecek şekilde döndürdü. “Şimdi gözlerini açabilirsin dedi” kadın gözlerini açtığında şaşkına döndü.
Dili tutulur gibi oldu gördüğü manzara karşısında. Yeşilin her tonu ile bezenmiş ağaçların arasında ve dağın tepesinde bir göldü gördüğü. Yan taraftaki restoran ise beyaz örtüler içinde gölde dolaşan kuğu gibiydi sanki. Gölün kenarları ve ortaya doğru olan kısımlarında o çok sevdiği değişik renklerde nilüferler sanki hoşgeldin diyordu. Arka fonda kuşların cıvıltısı ise tarifi imkansız bir senfoni idi. O Çok sevdiği nilüferleri görünce olamaz bu kadarı olamaz diye bağırarak adamın boynuna sarılıp yanaklarına öpücükler kondurdu. Böylesine çok sevdiği çiçeklerle bir arada olması o an çok mutlu etmişti kadını. Adam elini tuttu kadının. Akşam yemeği için o eşsiz manzaraya hakim restorana girdiklerinde kalbi duracak gibiydi.
Girdikleri iddiayı hatırladı. Adamın mahsus kaybettiğini anlayınca hiç bir şey diyemedi. Yalnızca aklına bir telefon konuşmasında ona nilüferleri çok sevdiğini söylediği geldi.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.