- 985 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
Uyandır İçimdeki Ozanları
Türkülerin en delisi sende, en delişmeni dudağındadır senin.
Susma ki, suskunluklarım büyümesin, uyandır içimdeki ozanları.
Yıldızların karanlık burcundan gelmedik biz seninle bu yerküreye
Bu dağlar, ırmaklar ve akan sularda mavi düşlerimizi arayacağız birlikte.
Şimdi gözlerin de deniz gülüyordur seni ben özlerken. Hafiften esen rüzgar okşuyordur saçlarını. Ellerimde hasretin, yüreğimde sıcaklığın ve aklımdaki aşkınla görkemli bir coşkunun tam ortasında sevincini aramaktır seni sevmek. Ne yıldızların burcumuza yansıması, ne gezegenlerimizin birbirine yakın durması, ne de hayali sarılışların özlem fırtınasıdır seni sevmek. Seni sevmek, yunusların ayini, kainatın düş sağanağı, kelimelerin meteor saldırısı ve gülüşlerinin ölümsüz dansıdır.
İçimdeki tamtamların çılgın dansında hırçın dalgaları ben gönderdim kıyılarına. Düşlerimin seni arayan meçhul dalışlarında geçmişin kutsal batıklarını bir ben bulurum derinlerine dala dala. Teninin kabuklarını kaldırsa da güneş ve ateş, hiç okşanmamış, hiç bilinmemiş karalarını bir ben keşfeder, bir ben okşarım o tanrılardan bile kıskandığım öldüren dudaklarını.
Türkülerin en delisi sende, en delişmeni dudağındadır senin. Susma ki, suskunluklarım büyümesin, uyandır içimdeki ozanları. Umudun ak sütü akarken göğsünden gençliğimi doyurayım ve hiç yaşayamadığım sevdaları sende yaşayayım. Yıldızların karanlık burcundan gelmedik biz seninle bu yerküreye. Bu dağlar, bu ırmaklar ve uzaklarda akan sularda mavi düşlerimizi arayacağız birlikte. Köprüler geçeceğiz köpük köpük sulardan atlayarak ve kendi suyumuzun üzerinde şölenlere duracağız.
Bana çözülmelerinin terli sarılışlarında bedenime doladığın ellerinle, yüreğime belediğin güvenle dağlara tırmanırım ben. Yaralı bir kaplan gibi dalarım rüyalarının şehirlerine ve pençemle yok ederim anlamsız karanlıklarını. Yangın tulumbası dudaklarınla dağlarımdan kayalar düşer, ormanlarımın çürük ağaçları devrilir ve sevgi imparatorluğumun bayrakları yıldızlara yükselir. Yamaçlarımın keskin ve acıtan tepelerinde gün gelip bağdaş kurup oturacaksın. Karelerimin yıldız yansımalarında yunus gözlüm, sen de bu sevdalına ölümsüz bir anıt olarak duracaksın.
İçimdeki harami kapıların iksirleriyle açıyorsun küllere dönmüş bahçelerimin çiçeklerini. Sıcaklığınla beslenen şu ruhum, sesinle şenlenen çocuk gönlüm ve tutkunu olduğum sen yürüyüp geçiyorsun gururla düşlerimin üstünden. Doruğumuzdaki tutkuların rüzgarı estikçe oralarda en güçlü fırtınalar da sükuta erecektir. Yüreğindeki köpükler aklığını kaybetmeyecek seni sevdikçe, gönlümdeki çiçekler hep renkli, hep görkemli kalacak sen beni sevdikçe.
Kırmızı ve yeşilin sudaki çılgın yapraklara düştüğü, coşkunun da göçmen kuşları kovaladığı saatlerde doyurursun ergin duruşlarımı. Kimi ölümün tarihini yazarken, bir bebek tutulur ayaklarından yüz aşağı ve karanlık sevişmelerde tutkular doruklara çıkar. Sen, asırlardır beklediğimsin sevgili. Kadife bakışlarının sıcaklığında göğsüm titrer, ellerindeki ateşler bedenime değer, uzanıp kalırım yüreğinin pamuk tarlalarına.
Adımladığımız sevgi tarlalarında bir elimizde tohum, bir elimizde sevdayla ekeriz gönül bağımızı. Acının ayrık otlarını ayıklarız özenle ve rüzgara sereriz gönül çarşafımızı. Dağlar, yollar ve yıllardır avucumuzdaki sevda asası gülüm nereye dokunsak cenneti gösterir bize.
Darmadağınık bir denize düşerdi ay sen gözlerimi süzünce. Saçlarının ıslak düğümlerinde benim yüreğime düğünler kurulur, kına ağıtları yakılırdı. Sonsuzluğun sırrını asla çözemez, bir kadeh de biz kaldırırdık evrenin gizemine. Tutkularımızı yarına saklar, tatlı uykular öpücüğüyle birbirimizi anlardık.
Kaplan sıçramaları yaparken avlaklarımda yüreğimdeki masum öfkelerimi de pençelerdin gizli öfkelerle. Gecenin tüllerine sığınıp farklı mabetler arardık suskun öfkelerimizi gömecek. Eski bir zamandı özlediğimiz, ay dolunay elbisesini çıkarırken. Yıldızlar yörünge değiştiriyordu parmaklarımız aşkın suskun kadehinden sevgi suyunu içerken. Gece mahçup, dudaklarımız leylak kokusu yayardı kum saatimiz sular gibi akarken.
Göğsümün en ince sağrısında ağlayan, vurdukça yüreğime beni ağlatan bir tınısın sen. Gözündeki yaş incileri karışırken göz yaşlarıma, gecemin kuşları konardı omuzlarıma. Yüzün tenha bir adres gibi sokulurdu can evime ve gözlerimiz mavi bakardı. Sessizliğin türküsü olur, coşkuyla koparılan bir ekmeği birlikte yerdik. Suya düşen yaprakları toplardık sözcüklerimizle, dilimizin paslarını birbirine sürter, içimizdeki suçlu çocukları özlediği parklara salardık.
Çevresini mavi suların kuşattığı bir kıyı kentindeydik. Limanına demirlediğimiz gemimizin pusulası aşkı gösterirdi inadına. Doruğumuzdaki tutkuların, göğsümüzdeki ağrıların sularını her içişte ruhumuzun aynalarını tutardık birbirimize. Soluğumuzla ısınır, acımızın turunç bahçelerinde meyimizi yudumlardık. Gecenin süslü buluşmalarında parmaklarımızı kıpır kıpır sevinçlere doluyor, gözlerimizi demirlediğimiz gemilere dikiyor, gitmelere hazır göçmen kuşlar gibi birbirimizin göçlerini bekliyorduk.
Selahattin Yetgin