DİLCİLERİMİZ
DİLCİLERİMİZ
Dil, bir milleti millet yapan asli unsurlardandır. Bu unsura kurt girdirilip, içten kemirilmeye başlanınca, o milleti tarih sahnesinden silmek artık mesele değildir. O sebepten dile saldırı çok olur. Daha evvel Anadolu’da yaşamış olan Hititler, Urartular, Sümerler, Luviler, Hurriler v.s. buharlaştı mı sanıyorsunuz! Dillerini kaybettiler, milliyetlerini kaybettiler ve tarih sahnesinden silinip gittiler. Filistin’den dünyanın dört bir yanına sürülen Yahudiler bugün, iki bin yıl sonra Filistin’de devlet kurabildilerse, bunun en büyük âmili dillerini, kültürlerini muhafaza etmeleridir.
Dile saldırı çok olur dedim. Saldırı ne kadar çok olursa, müdafisi de o kadar çok olur.
Sözü uzatmadan, Türk diline kimlerin, hangi yönlerden, ne maksatla saldırdığı gibi uzun mevzulara girmeden, bu dile emeği geçen vatanseverlerimizden bir demet sunuyorum. Bu şahsiyetlerimizi, birer cümle ile, küçücük de olsa anmak istiyorum.
Kaşgarlı Mahmut Divan-ı Lügati’t Türk isimli eserinde, Türkçe’nin de en az Arapça ve Farsça kadar gelişmiş bir dil olduğunu ispat etmiştir. Eserine bir de hadis almıştır. "Türk dilini öğreniniz çünkü onların uzun sürecek bir saltanatı var."
Secere-i Ensâb’ın yazarı Fahrettin Mübârekşah, eserinde, o dönemde "Arapça’dan sonra en heybetli dil Türkçedir." demiştir.
Karamanoğlu Mehmet Bey "Şimden gerü dergâhta, bergâhta, divanda, çarşıda, pazarda Türkçe’den başka dil konuşulmaya." diyerek, yabancılaşmaya tepkiyi en üst seviyede göstermiştir. Peki Mehmet Bey Arapça ve Farsça bilmiyor muydu da bu tepkiyi gösterdi? Elbette biliyordu. Aynı zamanda milleti ayakta tutan unsurun dil olduğunun da idrakindeydi.
Çağatay (Hakaniye) sahasının büyük yazarı ve şairi Ali Şir Nevâi Muhakemet-ül Lügateyn adlı eserinde Türkçe’nin de en az Arapça ve Farsça kadar zengin bir dil olduğunu söylüyordu. Sırf Divan’ını göndermek suretiyle cihanda Türk Edebiyatı bayrağını kaldırdığını ve hiç asker sevk etmeden, Hazar Denizi’nden, Çin Denizi’ne kadar olan bütün memleketleri fethettiğini ifade ediyordu. Bayrak kaldırmak, fethe başlamanın işaretidir. Bu bayrak da Türk dili bayrağıydı.
Bugün aynı fetih hareketini Süper Liselerle, Anadolu Liseleriyle, ODTÜ’yle, Boğaziçi’yle, Robert Kolej’le, kısacası İngilizce’yle Amerikalılar ve İngilizler yapmıyor mu? Bir farkla: Onlar bu işi sömürü maksadıyla yapmaktadırlar.
1272-1333 yılları arasında yaşayan Âşık Paşa, Garipnâme isimli didaktik mesnevisinde;
Türk diline kimense bakmaz idi,
Türklere hergiz gönül akmaz idi.
Türk dahi bilmez idi ol dilleri,
İnce yolu ol ulu menzilleri.
diyerek, diline yabancılaşanları kınamıştır. Ayrıca "ulu yollar" sözüyle de, Türkçe’nin ulu bir dil olduğunu işaret etmiştir.
Osmanlı’nın müreffeh dönemine şiirleriyle damgasını vuran büyük şair Nedim (1681-1730), Divan şiirimizde, mahallîleşme hareketini başlatmıştır. Bu hareketle, Klasik Edebiyatta halka yönelmenin öncüsü olmuştur. Millî kıymetlerimize saldırıyı adet eden ...........’lar, Patrona Halil veledi zinasına arka çıkıp, Nedim’le alay edip, damdan dama atlarken düşüp öldüğünü söylerler ki, kendileri de Patrona’yla aynı kansızlıktadır (Burada bilmeyenleri kastetmiyorum).
Dilde sadeleşmeyi ve Türkleşmeyi şiar edinen Yahya Kemaller, Ziya Gökalpler, Genç Kalemler sanatçıları, hep aynı gaye için mücadele etmişlerdir.
1851-1914 yılları arasında yaşayan İsmail Gaspıralı "dilde, fikirde, işte birlik" diyerek, koca Türk milletine hedefin ne olacağını göstermiştir.
"Milli edebiyat, milli dille yapılır" diyen Genç Kalem Ömer Seyfettin de milli dilin öncülerindendir.
Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, Güneş Dil Görüşünü savunarak, yukarıda zikrettiğim kişilerle aynı yolu takip etmiştir.
Bunların yanı sıra adını bu sütunlarda anamadığımız nice büyük dilcilerimizin yaşayanlarını saygıyla, vefat edenlerini rahmetle anıyorum.
NEHİR 21.12.2005
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.