- 953 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Elma
“Sen ve Ben...
Artık biz olamayız...”
-İşte o vakit; bir taraf kasırgalarla savrulurken diğer taraf kaçmaya çalışan insanlar gibidir...
Biz de mi böyle olmuştuk… Ben yangılarda yok olurken, kül olup da savrulurken sen kaçmaya mı çalışıyordun?
Bu kadar sıradanlaşmış mıydık?
Oysa ne de çok severdik birbirimizi. Sen tek kelime etmeden bilirdim diyeceklerini, sesini duyduğum vakit en güzel hediyeyi aldım derdim, seni sen olduğun için severdim, iyi ya da kötü yanlarına bakmadan!
Sen saklı sözlerinle dokunurdun ruhuma… Çocukların sevdiği bir şeyi kaybetme korkusuyla bakardın yarınlarımıza, ki bilirdim bir masal kahramanı gibi özeldim senin için…
Artık bunlar geçmişte kaldı değil mi?
Keşke beni masal kahramanı yapmasaydın! O zaman bitmek zorunda olmazdı hiçbir şey. Böylece her masalın sonunda olduğu gibi kötü “son”lar yaşamazdık biz de…
Artık biz yoktu değil mi? Ben var, sen var ama biz yok!
Ne kadar da kötü duruyor kelimeler, çoğulluktan uzaklaştıkça.
Dünlerimde olduğun vakitlerde, sencil düşlerim vardı… Üzgünüm bir türlü öğrenemedim şu ben’cil yaşam tarzını.
Halen sencil yanlarımı avutmaya çalışıyorum. Bir türlü olmuyor ve biliyorum olmayacak. Hani şarkıda diyor ya;
“sensizliğin acısını
sen nerden bileceksin,
sen hiç sensiz kalmadın ki
mevsimleri saymadın ki”
. . .
Günler eskisinden de karanlık oluyor çoğu zaman, ki ben geceyle gündüzü ayıramaz oldum epeydir…
“Bu sabahların bir anlamı olmalı” diyordu şarkıda. Ben anlamsızlığın ortasında bir başıma kaldım. Neyi bilmem gerektiğini de bilmiyorum artık. Zamanın birinde seni sevdiğimi biliyorum lakin neyin bizi hissizleştirdiği konusunda muallaktayım…
Gece rengini kimden aldı? Biz miydik bu kara günlerin habercisi?
Hangimizin rengi siyaha daha yakın?
Hangimizin şehri daha hüzünlü duruyor da; insanları sövdürüyor zamana…
Ne kadar çok soru var cevapsız kalan. Biz olsak bunlara bir kılıf uydurabilirdik, siyah da olsa gün; gülümsemenle rengi değişebilirdi…
Ne kadar da çabuk değiştin. Eskiden demek bile korkutuyor beni. Sanki senin için eskiden diye bir şey hiç olmamış gibi.
Yağmur yağıyor, sende ıslanıyor musun?
Arındırmıyor mu seni, mavinin yüreğinden kopup gelen yaşlar…
…
Çoğulluktan, tekile dönüşümüz üzerinden uzun zaman geçti. Dünlerin zaman/sızı olduk birbirimiz için. Belki de; ben zamandım, sen de sızı…
Ebruli anılar sahibiydik bizli günlerde. Şimdi kayan yıldızlardan farksız günlerimiz var bizim…
Yalnızlıkla, yokluğun ortasına düştük, yalın cümlelerin harabesine döndük. Biliyorum ki yüreğinde kaybetmişliğin acısı hakim. Ne kadar hayır desen de acıyor canın ve inceden inceye kanıyor sol yanın.
Gülmeyi unuttum, tıpkı sen gibi. Benim de dilim lal oldu ve ben de sen gibi yaralarıma tütün basıyorum…
Çokca susup, sindik köşelere. Elma ya da armut demek de çare olmuyor varlığın için. Elma dediğim an çıkacağını bilsem bir köşeden, dilimden hiç düşürmezdim inan.
Yine de… “Elma” diyorum hadi çık artık ortaya.
Sensizlikten bu yana; intiharın koynundan firar etmiş harflerin peşinde; gününün rengini arıyorum.
Zifir yalnızlığın, kurşuni sızılarından kurtulmak için…
Ser"can" Saraca