- 436 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Öznesi Kayıp
Hızlı bir yaşlanma sürecine girdi dünya. Son elli senede belki beş yüz yıl ihtiyarladı. Dün telefon imtiyazlıların lüksüyken, bugün on yaşındaki çocukların elinde. Üç yaşındaki bebecikler bilgisayarda oyunlar oynuyorlar. Ölümler çoğaldı, doğumlar azalıyor. Avrupa ihtiyarlıyor; Amerika ve japonya da... Medeniyetler gelişiyor, şişiyor ve çatır çatır esniyor...
Farazi aşk da...
Yaşlanıyor aşk, artık tatsız tutsuz... Kitaplarda bir gergin gülümseme sadece...
Zaman ona yetmezse insanın gözü döner, saldırır oraya buraya... Eline aldığı ne varsa topunu sakatlama pahasına.
Bir beklenti ve hesap baştan beri vardı; ama bu kadar göz kayması olmazdı. Zamanı azların yaptığınca, ’o olmazsa bu olsun’ yaygarasında çekiştiriliyor aşk, sündürülüyor, buruşuyor. Haliyle çirkinleşip hantallaşıyor da...
’Aşkım, seni seviyorum.’ Onda olmadı mı? Bir başkasına: ’Afedersiniz, tanışabilir miyiz?’ O da mı olmadı? Daha başka biri için: ’Çok tatlısınız’ Aşk diye buna diyorlar devrimizde devrilmeyesiceler.
Bir romantizm, bir naz payı, ilgi alaka kurgusu, teklik, kalbî ve bedenî sadakat falan filan kuma yazılanlardan artık. Nazsız da usanılan zamanlardayız. Kafede göz göze el ele kalp kalbeyken aşkıyla, çapraz masadaki fena şekilde dikkatini çekebiliyor. Kolkola yürürken bir tanesiyle, yanından geçenin gözleri gözüne çarpabiliyor.
Sülük sülüktür. Ha cüsseli sülük, ha çelimsiz... Yapışır, somurur, zevklenir, biraz daha ve biraz daha, sonra doyar, çok doyar.... Ve sonra ya kusar yenisine atlar; ya da kendini atar nere denk gelirse.
Kabullenemesek de özümüz hayvan ve cinsimizceyiz son son.
Aşk yaşlanınca, mezar kokar romantizm, ilk nutfenin kokusunca...
Hani bazıları vardır. -her dinde, inanışta, felsefede- lafa öyle kaptırırlar ki, doktrin, ayet, kanaat sanki babasının malıdır, onunla ezer geçer dinleyenlerini- vurur resmen laf ile muhatabı... Ayeti sanki o indirmiştir, felsefeyi o geliştirmiştir, öyle sahiplenir anlatır ki; sen inanmazsan o sözle seni dövecektir gibi.
Böyle değilim.
Aşk var diyorsanız vardır; aşığım diyorsanız aşıksınızdır. Lafım yok; ama aşkınızı anlatmaya başladığınızda, anlattığınızın aşk olduğuna beni inandırmanız çok zor olacak. ’Beni inandırma zorunluluğu’ diye bir şey yok, ’size inanma zorunluluğum’ olmadığı gibi.
Anlatmayanlara kesinlikle inanacağımı parantez içi vurgularım. Bakınız ()
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.