- 715 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
İçimizden Bir Yıldız Kaydı
Kırgın, yoksul, firari acılardan dokunulmaz sevinçler çıkardık biz
Kurşun askerlerin pirsiz, nursuz savaştığı bu alanda büyüyemedik
Yükledikçe sözcüklerimizi dağlara, büyüyüşün sevinçleriyle değiştik
Rotasız yolculukların şehirlerinde, sahnesiz oyunlarla ayrılığı seçtik.
Bir bütünün parçalarıydı dağıtmaya çalıştığımız. Ruhumuzdaki müziklerle günlerce şarkılı, türkülü halaylara durduk, bu aşkı yaşatmak için çok uğraştık. Sevgi, yokluk içinde varlıktı, bize en çok gerektiğinde dokunulmaz kaldı. Bütün yollar acıya uğrar, yorulunca seven. Bahanesi yoktur olmazın, direnci yoktur yoksulluğun, sözcükler yalan söyler. Gerçek, yaşananlarda ve yaşanmışlıklarda kalınca yunus gözlü, hem sözcükler, hem gerçekler doğruyu gizler. Sen yine de yolunu seç, çünkü şarkılar bile sahte, yol bizim yolumuz olmadı asla.
İşte bütün bunlar için, kesilmedik dildir, söylemeyen bilmez. Sesimin çatlağından çok sular akar da, sana bir daha söylemez. Kurşun askerlerin pirsiz ve nursuz savaştığı bu düşler alanında bütün çocukları yoksulluğumla giydiremedim, bütün sevinçlerini yüzünden öpemedim ben. Hasretin zehrini her içişimde umudun kutsanmış sularından içtim her dem.
Sevgisizliğin ozanları bir çığ gibi büyürken ve sağır dinleyiciler çoğalırken ben yine de kader derim bütün bunlara. Her ozanın kitaplığında bir kavga, her şairin dizesinde zemheri bir sevda olacaktır elbet. Sakalımdaki aklarla, içimdeki kör kuyularla binlerce gül büyür her gece yüreğimde.
Ruhumdaki tüm yangın ateşleriyle, sabahın bütün seher yelleriyle seni çekiyordum oysa içime, nefes diye. Her sese sen diye kulak kabartıyor, her aynada kendimi değil, seni izliyordum. Yüreğindeki kanla yıkanmış kilitlerin solgun yansımalarında ellerini tuttukça asi, gözlerine gözlerimi diktikçe sızım sızım kanıyordum. Bütün adreslerimiz karmaşık, bütün yollarımız çapraşık, kalbimizdeki bütün dualar bilinmezliğe solgun bir ışıktı.
Seni sevdikçe konuşmadım, bütün sözlerimi sakındım inadına. Ayrılığa yelken açmış bütün gemileri görmezden geldim, nice pirsiz inançların kolundan senin için, sırf senin için tutmadım. Kara düşlerimizin kasırgalarında ve kurt ısırığı kavgalarımızın sağrısında mor bakardı dağlar bize. Sol yanımızdaki ağrıları birbirimizden gizler, yastıklara dökerdik gözlerimizin yaşlarını. Hançerler soktuk çığlık sevinçlerimize düşüncesiz, her ıslaklığın içerisinde kırılgan kaldık, sancılı avuçlarımızla birbirimizin öfkelerini bile okşadık.
Yükledikçe sözcüklerimizi dağlara bir büyüyüşün sevinçleriyle değiştik birlikte. Rotasız yolculukların kaçak şehirlerinde sahnesiz oyunlarla ayrılığı seçtik. Seyircisiz bir sahnede kendimize alkışlar umduk, sarnıçlarımızdaki suları kuruttuk, nereden gelip, nereye gittiğimizi bilmeyen bir buluttuk. İğreti sevişmelerimizin ininden kendimizi sürgünlere ittikçe içimizin sığınmalarında titreyerek kırıttık. Sonra, mevsimsiz kederlerin kimliksizliğinde yittik, tüm coşkularımızın küflü kapaklarını açacak sınamaları geldiğimiz yollarda unuttuk.
Küçük hayallerimizin büyük ütopyasında, dinlediğimiz sarı suları mesken tutan martı çığlıklarıydı oysa. Aşkın küçücük heykellerini yaparak sevdanın resimleriyle değiş tokuşlara da alıştırmıştık kendimizi. Bütün ilahilerimizin paylaşımlarını fişek gibi belimize sarıyor, vebal sorgularıyla ellerimiz tetikleri okşuyordu. Emzirdiğimiz acıydı, fırtınalara direnmek zordu ve biz kuru ekmekle türkülü oymaklarda yalnızlığa alıştıramadığımız yüreklerimizi okşuyorduk.
Yıldızlarımızın uzak ışıltılarına yürüdük günlerce. Yüreğimizdeki inanılmaz tutkuyla gecelerce birbirimizin göğsünde uyumayı denedik, başaramadık. Sahipsiz parçalanmışlıkların inlerinde yoksulluğumuzu bile paylaştık. Tak edince umudumuz bizi tırnakladık önce geceleri, sonra da heceleri. Şiirlerimiz kirli, sevinçlerimiz irinliydi artık. Sendeleyerek yürüdüğümüz bütün yollardan keskin dönüşler yaparak şimdi biz, suskun acılara sarıldık.
Selahattin Yetgin