- 563 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BAL ARILARI VE KOVANLARI
BAL ARILARI VE KOVANLARI
Çalışkanlığı ile gönlümüze, balı ile dilimize taht kurmuştur arılar. Doğanın bize sunduğu nadide yaşam güzellikleri arasında, arıların çok özel farklı bir yeri olmuştur hep. Bir çiçeğe konması, emek emek balını alıp, yükünü doldurunca havalanıp, kovana yol alması ve kesintisiz bir imece ile kovandaki boş petekleri doldurması gıpta edilecek bir doğa olayı ve çalışkanlık timsalidir.
Ülkemiz üç yanı denizlerle ve üç yönü yüksek dağlara çevrili olduğu için fauna ve florası endemik çeşitlilikler sunmaktadır. Bahar gelince her yer çiçeklenir ve arılar vızıl vızıl kovanından çıkar ve bir bahar şenliği başlar çiçeklerle böcekler arasında.
Yediden yetmişe hepimiz bu çalışkan arıların balını seve seve kovanından alır ve soframızda yeriz.
” Gökte uçan hüma kuşu / Ne bilir dal kıymetini /Arının kahrını çekmeyen / Ne bilir bal kıymetini” deyip vefasızlara karşı arı diliyle sitem eder türkülerimiz.
Bilmem arıların hakkını nasıl öderiz ama, benim en azından bal üreticilerinden ve devlet yetkililerinden çok önemli bir istirhamım olacak. Bize çok emeği geçen arıların daha fazla yaşam sürmesi için, arılara karşı bir saygı ve şükran borcu addediyorum bunu kendime. Antalya’da yaşayan birisi olarak, kuzeye Toroslar’a doğru tırmanışa geçmeye başladık mı çiçekli ovalarda, dağların eteklerinde, İçanadolu düzünde, şehirler arası yolların kenarlarında çokça arı kovanına rastlarız. İlkbahar mavsiminde hemen yol kenarına konulmuş kovanlardan çıkan arılar, hızla gelip geçen vasıtaların camlarına çarparak, telef olmaktadırlar. Bunu sürücüler iyi bilir, ama arıcılar pek bilmiyorlar demekki, hemen cadde kenarına kovanlarını yerleştiriveriyorlar. İnanın bir saat içinde binlerce arı telef olup gidiyor, ama onlar arılarını tek tek sayamadıkları için olsa gerek, kovandan arıların eksildiğinin farkında değiller.
Ne zaman ki polenleri ile cama çarpıp, sapsarı bir leke ve bir su damlacığı bırakarak, paramparça olan bir arının ölümüne tanık olsam, yüreciğim cız eder hep. Dün akşam değerli dostum arı üreticisi Hüseyin İspirli bey ile bu konuyu yazıştık biraz sanal ortamda. Yasa gereği arı kovanlarını sürücü güvenliği açısından, en az caddeye bir km. mesafeye konması gerektiğini belirtti. Hal böyle iken bu durumu kimsenin dikkate aldığı, yasaya uyduğu pek yok. Eğer motosikletli bir sürücü kasksız dolaşıyorsa gözüne arı çarpabilir,acı ile hakimiyetini kaybedip ölebilir. Yoğun arılı bölgelerdeki yollarda, tesadüfen bir arı açık camdan içeri dalıp, bir anda aynı olay her türden vasıta kullanan bir sürücünün başına gelebilir. Gerek insan hayatı, gerekse doğayı koruma adına daha düzenli bir ekolojik çevre yaratmak hepimizin görevidir.
İşte doğanın Anadolu’da ve Trakya’da bize sunduğu coğrafi farklılıklardan dolayı, ovaları, dağları, gölleri, akarsuları bulunmaz bir nimet olan yurdumuzda, kendi kendimizi besleyecek o kadar bol kaynak varki; bunları koruyup yaşatmazsak, hepsinin bir gün tek tek kaynağından kuruyacağını bilmek durumundayız.
Nitekim İsraillilerin yurdumuzdan ”Bambus Arısı ”adı verilen bir arı türünü kaçırıp laboratuvar ortamında üreterek, seralarda domates çiçeklerini tozlaşmasını sağlamakta, dölleme aracı olarak bize çok yüksek fiyata geri satıldığını duyunca içim kan ağladı. Neden bilimsel araştırmalara kaynak ayrılmazken, seçimlerde oy için rüşvet beyaz eşya ve kömür dağıtılır bu ülkede?
Önemsenecek projeleri ön plana almak yerine, ülkemizin nimetlerinin tek tek yabancıların eline geçtiğinin farkında mıyız acaba? Köylümüz ne güzel şeker pancarı üretirken, şeker kamışından ithal şeker almanın gerekçesini kim akıl ve mantıkla ve ulusal kalkınma modeliyle bize açıklayabilir. Tütünü üreten biz iken neden yabancılara satılır fabrikalarımız?! Neden, neden, neden???
Şimdi de HES’ler çıktı karşımıza; kuruyan nehir boylarında sadece çiçekler değil arılar da yokolup gitmeyecek mi? Kumluca’nın kuzeyinde bir Alakır Çayı üstüne sekiz baraj birden kurulmasını, çevrecilik anlayışı ile bağdaştırmak mümkün müdür? Tam bir çevre felaketi bu uygulamalar, kaynaklarımız yabancılara peşkeş çektirmemek için sahiplenmek gerek, karşı çıkmak gerek yanlış projelere!Su kaynaklarımızı sahiplenmemiz gerek!
Adam gibi kollarımızı sıvayıp, arı gibi çalışmanın zamanıdır şimdi; haydi öyleyse herkes kendine düşeni yapsın ve yolumuzu düze çıkaralım. Yoksa olmayan gelirin vergisini, vatandaşın sırtına kambur üstüne kambur gibi bindirmekle, battıkça daha bataklığa gömüleceğiz; kim aksini iddia edebilir?!
Çalışkan bal arılarımız ve değerli bilim adamlarımıza sevgi ve saygımla.
Şaban AKTAŞ
05.12.2010
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.