- 840 Okunma
- 10 Yorum
- 0 Beğeni
HAYATA DEVAM ÇİZGİSİ
Anılarla yatıp kalkıyor, gerçeklerle günü birlik, hayalleriyle ise uzun vadeli ilişkiler kuruyordu. Eş, metres ve iş hayatını birbirine karıştırmadan evliliklerini yürüten insanlara hayret ediyordu. Çünkü zayıf yanını tespit eden ruhu, tamamen dizginleri eline almış, mantığı boşta kalmıştı.
Kimliğini; bazen anı dolabının en yoğun çekmecesinde, bazen hayal penceresinin iç pervazında, bazen de bir kaç dakika önce elinden bıraktığı romanının bilmem kaçıncı sayfasının arasında unutmuş gibiydi. Fani dünyanın gelip geçici insanıydı o.. Kalıcı olarak ne bırakmıştı ki zaten.. Ruhu mu bedenine, yoksa bedeni mi ruhuna teslimdi anlayamıyordu.
Geçmişi ve geleceğinin arasına bir bölme koyamadığı için ikisine de aynı anda yoğunlaşıyordu. Hal böyle olunca da kafası çatlayacak gibi oluyordu.
Gülüşleri bile yarımdı. Kesik kesik öksüren hastaya verilen göğüs yumuşatıcı şurubun kahkaha atmak için satılanı olsa şüphesiz hemen alırdı. Yüreğinin yumuşamaya ve rahat rahat konuşup gülmeye öyle ihtiyacı vardı ki..
İki elini alnının üzerinde birleştirdi ve parmaklarını sertçe bastırdı. Vücudu ürpermeye başlamıştı. Duvarda asılı dereceyi gözünü kısarak okumaya çalıştı. Göremeyince doğruldu ve yanına yaklaştı. Kaşlarını çatarak kendi kendine söylendi.
- Beynim tutuşuyor, bedenim donuyor nasıl bir iş bu anlayamıyorum.
Mutfaktaki kombiyi yakmak için salondan çıkıyordu ki kapının zili çaldı. Kolundaki saat vaktin bayağı ileri olduğunu gösteriyordu. Merak içinde seslendi; "Kim o" diye.. Gelen ses arkadaşı Emin’e aitti. Hemen açtı kapıyı.
- Hoşgeldin dostum! Ne iyi yaptın da geldin. Çıldırmak üzereydim. Uzun zamandır yoktun!
- Hoşbulduk Tahir! Yurt dışındaydım. Haber vermeden geldim ama umarım yalnızsındır..
- Pek değil.. Kafamda kırk tilki var!
- Onlarsa mühim değil! Bende de fazlasıyla mevcut! Sen kafanı yorma benimkilerle seninkileri kapıştırırız!
Tahir’in yüzünde buruk bir tebessüm oluştu. Eliyle salonu işaret etti. Emre, antredeki terliği ayağına bir hamlede geçirerek pencerenin önündeki tekli deri koltuğa yerleşti.
Emin ile Tahir’in konuşmaları havadan sudan, siyasetten derken Ezgi’ye gelip dayandı. Tahir derin bir iç geçirdi.
- Herşey boşmuş Emin! Biliyorsun okulda gözüm ondan başkasını görmezdi. Hatta kendi aramızda alyans bile takmıştık. Ne olduysa oldu herşey tepetaklak oldu. Biraz da benim yüzümden! Halen kızıyorum kendime! Bilgisayarımın şifresini nasıl verdim Adnan’a diye! Adam, ciddi bir evrağın son taslağı üzerinde tahribat yapmış! İş işten geçince hata farkedildi. Sonuç her ikimiz de kovulduk! Bu devirde güvenmeyeceksin kimseye! İşten atılınca Ezgi de yok oldu.
- Oğlum bunu sen biraz geç öğrenmişsin! Oysa hayatın temel kurallarının başında gelir bu! Neyse dostum! Allah beterinden korusun!
- Daha ne olsun Emin! Hayatım alt üst oldu.
- Her şeye yeniden başlayabilirsin..
- Zaten başlangıç çizgim tamamen kayboldu. Sonum nasıl olacak, o da meçhul! Canım kanım dediğim dostumdan kazık yedim, biriciğim sevdiğim dediğim Ezgi tarafından terkedildim, ekmek kapımdan birebir ben suçlu olmadığım halde salaklığım yüzünden defedildim.
Emin kafasını iki yana salladı ve elini Tahir’in dizine koydu.
- Gerçekten de bütün olumsuzluklar üst üste gelmiş.. Güçlü olmak zorundasın. Böyle hindi gibi düşünerek olmaz bu iş! Toparlanmalısın!
- İyi de nasıl? Her şey üstüme üstüme geliyor.
- Dostum! Herşeyi aynı anda çözmeye çalışırsan olmaz ki.. Bu iş elbisesinin üzerine, pijama, onun üstüne eşofman giyinmeye benzer. Yerine ve zamanına göre davranış sergileyeceksin!
Beynin salon olsun, sana açılan odalar ise düşüncelerin! Her düşüncen için ayrı bir oda tahsis etmelisin.. Onların kendi iç savaşlarının sesi salona yayılıp seni rahatsız etmemeli. Böyle olduğu takdirde üstlerinden kapılarını sıkıca örtmelisin. Dostum kafanı dinlemelisin sen! Hangi çatışmada kimlik yok olmaz ki! Hele bu insanın kendi içindeki savaşsa..
Tahir Emin’in konuşmalarını pür dikkat dinliyor ve sindirmeye çalışıyordu. Ayağa kalktı ve Emin’in gözlerinin içine bakarak;
- Peki sonuç?
Emin, cebinden bir kağıt parçası ve kalem çıkardı. Sonra ise yatay bir çizgi çekti. Tahir merakla sordu.
- Bu ne?
- Başlangıç çizgin silinmiş, bitişten bihaberiz. Bu, senin kaldığın yerden devam etme çizgin!
- Yahu kafa bulma benimle! Devam çizgisi diye bir şey var mı?
- Ben yaptım oldu!
Her ikisinin yüzünde oluşan tebessüm yerini alabildiğince bol kahkahaya bırakmıştı.
Aysel AKSÜMER
YORUMLAR
değerli yazınızı (kahvaltı yaparken lettoptan..) okudum sürükleyici mükemmel ne insanlar ne haller yaşıyor dünyada hesaplar çarşıya uymaz malesef..gerçekten mükemmel yazıyorsunuz ne imla hatası var nede gözden kaçan bir eksik dört dörtlük yazı.....puanların hepsini size yolluyorum..teşekkürler...saygılarımla..
Aysel AKSÜMER
Emre'nin iç dünyasını çizen bu öyküde bir nokta dikkatimi çekti: Ezgi Emre'yi terketmiş. Emre de bu yüzden (İşten kovulmanın yanısıra) acı çekiyor. Gayet güzel. Ama terkedilmenin şekline biraz daha vurgu yapılabilirdi. Ne de olsa terkedilmenin de farklı tonları var. Şöyle ki:
- Ezgi artık yok. Niye? Çünkü ölmüş. Emre üzülür ama en azından gururu incinmez, kader böyle gerektirmiş.
- Ezgi artık yok. Niye? Çünkü ölmüş, AIDS bağlantılı bir komplikasyondan. Emre de HIV pozitif değil. O zaman? Vah kahpe!
Değiştirelim:
- Ezgi Emre'yi terketti. Niye? Çağrı çağırmış. Kötü bir durum ama çok kötü değil.
- Ezgi Emre'yi terketti. Niye? Emre işini kaybetmiş. Çok daha kötü bir durum. Emre rakipsizken bile onu elinde tutamamış. Bu iki farklı terkedilmenin kişi üzerinde etkisi aynı olmamalı. İlkinde Emre'den ''Çağrı da adam olsa bariç Bu kılıksız için mi beni terketti?'' şeklinde bir tepki beklerim. İkincisinde ise ''İşinden atıldı diye adam bırakılır mı? Yarın yeni iş bulsam geri mi gelecek yani?'' tarzında bir isyan etmeli. Çünkü bu terkedilme şekli gerçekten ilginç. Şok edici. Durumun garipliği rolleri değiştirdiğinizde daha da belirgin oluyor.
Emre Ezgi'yi terketmiş. Niye? Çünkü Ezgi işinden atılmış. İnsanın ''Allah Allah'' diyeceği geliyor. Halbuki diğer versiyonda:
Emre Ezgi'yi terketmiş. Niye? Çünkü İpek'le beraber olmak istiyormuş. Gayet normal duruyor (Kötü ama normal).
İşte bu yüzden Emre ayrılık sebebi olarak işten atılmaya başkaldırmalı, arkadaşı Emin'in de onu ''Dua et, bu evliyken başına gelmedi. Böylesi iyi olmuş, git Adnan'a teşekkür et.'' diye teselli etmeliydi gibi geliyor.
Kendinden bahsettiren bir öykü olmuş. Tebrik ederim.
Fenafil tarafından 12/29/2010 4:45:24 PM zamanında düzenlenmiştir.
Aysel AKSÜMER
Saygı ve selamlarımla..
Fenafil
Aysel AKSÜMER
Teşekkür ederim değerli yorumunuz için. Sevgilerimle..
Aysel AKSÜMER
Bu arada şimdiden yeni yılını kutluyorum. Nice mutlu, sağlıklı ve başarı dolu senelere diyorum.
Merak içinde seslendi "Kim o" diye.. Gelen cevabi ses çocukluk arkadaşı Emin’e aitti.
( ...seslendi; "Kim o?",diye... Gelen ses,arkadaşı Emin'e aitti.)
Hemen açtı kapıyı...
(üç noktaya gerek yok) Zaten kapı açılmış ve gelen kişiyi görmüşsün. Üç noktalar,cümledeki açıklanmayan düşünceyi, okuyucuya bırakır.)
Sonum nasıl olacak o da meçhul!
(olacak,) olmalı. Böyle cümleleriniz oldukça fazla.
Ayağa kalktı ve Emin’in gözlerinin içine bakarak;
- Peki sonuç! (Burada ünlem işareti yerine soru işareti olacak)
Bir de tasvirlerde kalemi serbest bırakmaya çalış...
Hasbelkader bunları gördüm Aysel hanım.
Tema oldukça elit.Mizahi yaklaşım ve pozitif bir yaşam felsefesi.
Puanım dokuz.
Saygılar...
Saygılar...
Aysel AKSÜMER
Sağlık, mutluluk ve başarı dolu nice senelere dileklerimle sevgilerimi sunuyorum.
Bunalımda olan bir kişinin psikolojisini ele alıp, çok güzel işlemişsiniz.
Kabiliyet ve çalışma, günden güne en güzeli böyle yakalar.
Tebrikler canım, her gün gözlerim yazılarınızı arıyor.
Selam ve çokça sevgilerimle...
Aysel AKSÜMER
Sayın AKSÜMER ,
Okuduğum hikayenizden anladığım kadarıyla siz bu konuda epeyce yok katetmişsiniz.
Emin olun şu kelimeleri başka bir yerde altında imza olmadan okusaydım klasik romancıların bir eseri derdim.
Bir tek yerde dururdum galibai o da Tahir'in kombiyi açmaya gitmesinden olayın doğalgaz kullanılmaya başladıktan sonra yaşandığını anladığımda.
Güne düşsün düşmesin ben pek aldırmıyorum o mecralarda takılıp kalmıyorum. Yine de ben hikayenize bir böcük ve en kırmızısından bir kurdale adıyorum.
Saygılarımla.
Aysel AKSÜMER
KUTLUYORUM, ÇOK HARİKA BİR ÖYKÜ..
HIZLA DEVAM AYSEL HANIM
GERÇEKTEN HER YAZI BİRİBRİNDEN GÜZEL
SEVGİLER...
Aysel AKSÜMER
Son tahlilde çok beğendim...Yavaş yavaş insanların kafasındaki zengin ve büyülü dünyaya giriyoruz. anlatımı ön planda tutmuşsun. Başarılı oldun da bence. Sen hergün daha ileri giden arkadaşlarımızdansın. Ben her yazıda bir fark görebiliyorum. Hani bana hep sen çok güzel yazıyorsun diyorsunuz ya, asıl başarı sizde. Sürekli ilerleme içindesiniz. Sanırım isim saymama gerek yok. Benim gibi bir çok arkadaş da bunun farkındadır eminim. Oysa ben hep yerimde sayıyorum. Belki iyi bir şeyler üretiyorum arada ama hep aynı çizgide. Biri bana "Uygun adım yerinde say" demiş ve beni oracıkta unutup gitmiş. "İleri marş" diyecek biri çıkmadıkça da daha çok yerimde sayacağım sanırım:) Hadi size iyi ileri gitmeler...Elimden geldiğince hep destekçiniz olayacağım ama güldürerek ama acıtarak ama hep tarafsız bir şekilde...(Okuyan da bir yere gidiyorum sanacak.)
Az daha unutuyordum. Aysel Hanımcığım senin üç noktaya bir kastın var ama anlayamadım. Hep biri firarda:)
Sevgilerimle.
aynur engindeniz tarafından 12/28/2010 10:33:12 PM zamanında düzenlenmiştir.
Aysel AKSÜMER
Sitedeki en beğendim yazarlardansınız. Sizin övgünüz benim için onurdur. Teşekkür ederim Sevgili Aynur Hanımcığım. Sevgilerimle..
Aynur Engindeniz
Kitap meselesine gelince, yazmaya yazalım da okuyan yok ki sevgili Aysel Hanım. Okuyan olmayınca da yazar kendi kendine konuşmuş sayılır. Belki birgün gerçekten o olgunluğa eriştiğimi hissedince...Ama şimdi benim için çooook erken...Dilerim sizlerin hayalleri gerçek olur. Sevgilerimle.
PEMBE İÇİN TEŞEKKÜRLER.