- 1474 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BARIŞ ELÇİSİNİN KURTULUŞ YOLU
TARİH ŞAHİT Kİ…
Bütün yaratılmışların ve yaratılacakların vücuda gelişinden murad olan Allah’ın sevgilisi, kulu ve resulü doğduğunda; Kâbe’deki putların hepsinin ve Medayin şehrindeki İran Kisrası’nın sarayının on dört kulesi ile burçlarının yıkıldığı, yine o gece, Mecusilerin yani ateşe tapanların bin seneden beri yanmakta olan kocaman ateş yığınlarının anîden söndüğü, o zaman mukaddes sayılan Save Gölü’nün bir anda suyunun çekilip kuruduğu, Şam tarafında bin yıldan beri suyu akmayan ve kurumuş olan Semave Nehri vadisinin yine o gecede dolup taşarak akmaya başladığı, doğduğu geceden itibaren şeytan ve cinlerin artık Kureyş kâhinlerine hâdiselerden haber veremez olduğunu ve kehanetlerinin sona erdiğini birçok kıymetli eser yazmaktadır.
GÜL KOKULU GÜL PEYGAMBER
Mahluklar içinde ilk olarak O’nun nûru ve rûhunun yaratıldığı, Allahü tealanın ismini arşa, cennetlere ve yedi kat göklere yazdığı,ismini söylemekten başka vazifesi olmayan meleklerin olduğu,Allahü tealanın bütün peygamberlere geleceğini müjdelediği ayrıca zamanına yetiştikleri takdirde, O’na inanmalarını emrettiği ve beşiğini meleklerin salladığı hususunda; çocuk iken, açıklarda gezerken başı hizasında bir bulutun da onunla birlikte hareket ederek gölge yaptığında, mübarek sırtı ortasında sol küreğe yakın, kalbi üzerinde nübüvvet mühürü olduğunda, önünde olanları gördüğü gibi arkasında olanları, aydınlıkta olanları gördüğü gibi karanlıkta olanları da gördüğünde, gözleri uyurken kalbinin uyanık olduğunda, taş üstüne basınca taşta ayağının izinin kaldığında, mübârek terinin gül gibi güzel koktuğunda, güneş ve ay ışığında yürüyünce, gölgesinin yere düşmediğinde, yürüdüğü zaman arkasından meleklerin yürüdüğünde inanan insanların ittifak ettiğini söylemeye bile gerek yok.
İyi amellerde, kemâl ahlâkta, saygıda, sevgide, hukukta, insanlıkta, merhamette, bağlılıkta, barışta, hoşgörüde, dürüstlükte, cesarette, adalette, ahde vefada, ilimde, ileriyi görmede, mazlumları koruyup yetimlere sahip çıkmada, ölçüde ve tartıda, hilesiz iş görmede, her dem yeniden doğmada, sürekli kendini yenilemede, insanlar da dâhil bütün canlıların hakkını tanımada ve yüce Allah’a hakkıyla kul olmada tartışmasız üstün olanın; hayat kaynağımız, gül kokulu zirve insan, nebi-i ahirzaman, rasul-i şah olan Rasulullah olduğunda hem fikiriz.
GÖREVİNİ NOKSANSIZ YAPTI
Kendisine vahyedileni en etkili ve en güzel bir şekilde anlatıp insanların kalbine en köklü bir şekilde tevhit inancını yerleştiren, Allah’ın insanlara duyurmasını istediği kurtuluş ve mutluluk yolunu bütün insanlığa karşılıksız sunan, o zamana kadar yeryüzünde hâkim olan zulüm ve nefretleri silip, adalet, merhamet ve muhabbeti getiren, geçim telâşının, gelecek kaygısının, bencillik, mevki ve gücün sanal mutluluğu ya da yoksulluğun yol açtığı umutsuzluk ve olumsuzlukların yerine insanı insan yapan bütün köklü güzelliklerin, ahlâkî erdemlerin odaklandığı şahsiyet, haysiyet ve hürriyeti buyur eden rahmet ve iyilik kaynağı, aklı ve imanı olanların, susuz bir insanın suya hasreti gibi sevdiği örnek ve önder insan, zulmette kalan zemin-i şarka sema sema gül güzelliği saçan, en temiz yürek, his ve düşünce sahibi zatın kâinatın incisi Resul-i Kibriya olduğuna asla ve asla şüphemiz yok.
Bütün müminler ve konuyla ilgilenenler çok iyi biliyor ki, O’nun sözleri gayet tatlı olup gönülleri alır, ruhları cezp ederdi. En inatçı, sert insanları iknâ eder, onları yumuşaklığa ve itaate getirirdi. Güzel huyu, yumuşaklığı, affı, sabrı, ihsanı, ikramı, o kadar çoktu ki, herkesi hayran bırakırdı. Görenler ve işitenler seve seve Müslüman olurdu. Hiçbir hareketinde, hiçbir işinde, hiçbir sözünde, hiçbir zaman hiçbir çirkinlik, hiçbir kusur görülmemişti.
Her kim olursa olsun, çağrıldığı yere giderdi. Önüne konulan şeyi az da olsa, hafif ve aşağı görmezdi. Güzel huylu idi. İyilik etmesini sever, herkesle iyi geçinirdi. Güler yüzlü, tatlı sözlü olup söylerken gülmezdi. Üzüntülü görünürdü. Çatık kaşlı ve kaba değildi. Nazik ve cömert idi. Fakat israf etmez, herkese acırdı. Kimseden bir şey beklemezdi.
Hilkatte ve fıtratta en güzel, ahlâkta en mükemmel, varlığın sebebi, âlemlerin rahmet peygamberi, insanlığın yegâne önderi, vahyin mihveri, Kur’an tebliğcisi, ahret müjdecisi Hz. Muhammed Mustafa (sav), bütün silsilelerin çıkış noktası, en büyük ve ilk halkası. Bu yüzden tefsirin de, hadisin de, fıkhın da, ilm i kelamın da, tasavvufun da şahı odur.
O’NA İTAAT ALLAH’A İTAATTİR
Allah’ın övüp yarattığı, insanlara rehber yaptığı, O’na itaati kendisine itaate denk saydığı, O’nu sevmeyi kendisini sevmek diye nitelediği büyük Peygamber. O’nun ahlakı Kur’an’dı. O, canlar canı, hilkatin fatihası, nübüvvetin hatimesiydi. Bu özellikleriyle itikad, iman ve ahlâkta, ibadet ve muamelatta biricik örnek şahsiyet; yani üsve-i hasene’dir. “Güzel örnek” olması, ”yüce bir ahlak” sahibi bulunması sebebiyle, İslam ruh eğitimi, ahlâk ve züht demek olan tasavvufi hayatın kafile reisidir.
O; bizim ısımız, ışığımız, gücümüz, pusulamız, canımız, cananımız, varımız, varlığımız, ruh ibremiz, hiçbir zaman eskimeyen yenimizdir. O; ulaşmak istediğimiz ufuk, tutmak istediğimiz el, girmek ve yerleşmek istediğimiz gönül, kıyamet gününde yardımını ve şefaatini beklediğimiz umuttur. O; güzellik, özellik, dirilik, yükseklik, kulluğun erişilmez boyutudur. O; yerin, göğün, ölünün, dirinin, doğmuşun ve doğacak olanın peygamberidir.
O; aklı, imanı, ahlâkı, insafı, ilmi, insanlığı, ileri düşüncesi, misyonu, vizyonu, emeği, vefası, çilesi, umudu, gayreti, sabrı ve gerçeklere saygısı olan herkesin atan nabzı, gören gözü, duyan kulağı, kavrayan elidir.
O; zamanın ve bütün zamanların yüz akı Seyyid-il Mürselin, Hatem-ül Enbiya, Habib-i Huda olan “Muhammed Mustafa sallallahü aleyhi ve selem efendimizdir.
O’NU ANLAMAK VE ANLATMAK
Yüce Allah’ın “Seni yaratmasaydım âlemleri yaratmazdım” buyurduğu, binbir türlü güzelliğe mekân olan yerlerin ve göklerin efendisi kıldığı, kin, garaz, vahşet, ilkellik ve zillet içerisinde bunalan insanlığı Hakka, hayra, hidayete, medeniyete ve kurtuluşa ulaştırsın diye gönderdiği güzeller güzeli Peygamber (sav) Efendimizi anmak, anlamak ve anlatmak ne demektir?
Peygamber Efendimizi anmak, anlamak ve anlatmak demek, o doruk insanın tebliğ ettiklerini, insanlığa ulaştırdıklarını, hayatımızın manası demek olan prensiplerini, adeta bize yeni bir ruh üfleyen kutlu gerçeklerini anlamak, anlatmak, iki cihanda da bizleri mutlu kılacak olan yüklü ve yürekli buyruklarına yüreğimizi açmak demektir.
Peygamber Efendimizi anmak ve anlatmak demek, zilletten hidayete, batıldan Hakka, karanlıktan aydınlığa, vahşetten medeniyete, esaretten kurtuluşa, dişi olanın dişsiz olanı yiyecek duruma geldiği acımasızlıktan karıncayı bile ezmeye kıyamayan bir merhamet ve olgunluğa ulaşmanın anahtarını ve en kısa yolunu insanlığa sunmak demektir.
O iki cihan güneşi, Resuller Resulü, güzeller güzeli zirve insan olmasaydı, gönül dünyamız ne kadar da fakir, yürek bahçemiz ne kadar da kurak,fikir ve düşünce iklimimiz ne kadar da çorak olurdu değil mi? Kuşlar böyle cıvıldaşarak uçmaz, çiçekler rengarenk açmaz, sular şırıl şırıl akmaz, insanlığın umudu bu kadar canlı ve diri kalmazdı elbette.
O,Yaradan’a didar idi, medar-ı iftihar idi, Nebilikte serdar idi. O,zamanın yüz akı, teri güle koku olandı. O,hak bayrağını dikip gelen, güneş gibi çıkıp gelen, her türlü haksızlığı, akılsızlığı ve ahlaksızlığı yıkıp gelendi. O, vaslı dört gözle beklenen, aşkı canda beneklenen, sabah-akşam, gece-gündüz çiçeklenendi.
O, iki cihanı yaratıp binbir güzellikle donatan, zifiri karanlıkta, kara tarlada kara karıncayı gören, akıllardan geçenleri bile anlayıp duyan, dağları yeryüzüne direk olsun diye diken, inkârcılar, insafsızlar ve ezeli gerçeklere isyan edenler için cehennemi; haramdan uzak durup helalden doyan, hangi şart ve ortamda olursa olsun hakikatti duyan, ilahi emirlere itirazsız uyan, kul hakkı almayan, ölçüde ve tartıda hile yapmayan, ruhuyla da bedeniyle de her zaman kıbleye dönük olan, yüreği iyilik ve güzellik için çarpan, nabzı hak ve adalet için atan, baktığı her yöne ibret gözüyle bakan, küllüklerde değil güllüklerde açanlar için de cennetini sunan Âlemlerin yaratıcısı Yüce Allah’ın son peygamberi, güzeller güzeli, Resuller Resulü, iki cihan serveri Hazreti Muhammed (s.a.v) Efendimizdir.
HEM KUL, HEM RESUL
Öncelikle şu apaçık gerçeği bilmekte sayısız faydalar var: Peygamberimiz kul peygamberdir. Yani Allah’ın hem kulu hem de Resulüdür. Bir insan, bir kul olarak Allah’a ve diğer insanlara karşı görev ve sorumluluklarını yerine getirirken aynı zamanda da bir Peygamber olarak Peygamberliğin gereği olan görev ve sorumlulukları yerine getirmiş ve her iki konuda da herkesten önde ve herkese önder olmuştur. O şahsiyet abidesi insan hem kullukta, hem de Peygamberlikte ulaşılmaz güzelliklere imza atmış, erişilmez güzelliklere sahip olmuştur. İnsanlık onun getirdiği ve tebliğ ettiği değerlerle değersiz olandan, kalıcı olmayandan kurtulmuş,onun açtığı yoldan korkusuzca ilerleyerek huzura ve mutluluğa ulaşmış, gerçeğin anlaşılmasından doğan lezzeti tatmış, ilim, kültür ve gönül dağarcığını sayısız güzelliklerle doldurmuştur. Ona inanan ve bağlanan insanlar; ihtirastan, intikam duygusundan, inançsızlıktan, zulümden, yalandan, kibirden, kinden, hiddetten, şiddetten, şirkten kurtulmuş, gerçek insan olma ve insan kalma erdemiyle donanmışlardır.
İNSANLIK NE HALDE?
O Peygamberler Peygamberi insanlık barışının ve savaş hukukunun kurucusudur. Bugün Hz. Peygamberin “Size iki emanet bırakıyorum, onlara tutunursanız yolunuzu şaşırmazsınız” vasiyetine uymadığımız için gücümüz, kuvvetimiz dağıldı, perme perişan bir hale düştük. Dünyayı aydınlatan muhteşem medeniyetimiz neredeyse durma noktasına geldi. Bölgemizde ve dünyada barış güvence olmaktan çıktı, savaşlar katliama dönüştü. Barışın güvercini uçamaz, hukuka dayanan, adaleti tesis etmeye yönelen ve ancak zaruret olduğu zaman yükselen savaşın kartalı yükseklere konamaz oldu. Aslanlar çakallara esir düştü, güçlü olanlar, güçsüz olanları ezer ve sömürür duruma geldi. İnsanlık pusulasından oldu, puslu ve karanlık ortamlarda yolunu kaybeden ve el yordamıyla karanlıkta yol bulmaya çalışan bir insan durumuna düştü. Gönüller çoraklaştı, dumanlı havadan istifade eden bir sürü din istismarcısı ve din düşmanı ortalıkta dolaşır oldu. Müslümanlar en önde korkusuzca ve herkese ümit dağıtarak yürüyen, cesaret ve metanet aşılayan, yolların en doğrusunu gösterip, hakikatin en güzelini işaretleyen bir yürek kahramanından, gönüller sultanından öksüz kaldı. Karga, kuzu, kuzgun birbirinden ayırt edilemez duruma geldi. Sürü çobanını kaybetti, milletler sürüleşmeye başladı. Dur deyince milyonların durduğu, yürü deyince ardına bakmadan milyonların yürüdüğü ve yükümlülüklerini yerine getirdiği insanların önünü aydınlatan projektör söndü, insanlık yönünü ve rotasını şaşırdı.
KURTULUŞ YOLU
Hülasa, İnsanlık; Peygamberler Peygamberinden, öncüsünden, önderinden, rehberinden, pusulasından, aydınlığından, uyarıcısından, Allah ile insan arasındaki elçisinden, Kur’an’ın gerçek tefsircisinden, onur ve gurur kaynağından, dürüstlük ve güven abidesinden, huzur ve mutluluk habercisinden, zorlaştırmadan kolaylaştıranından, tatlı söyleyen ve nefret ettirmeyeninden, barışın anahtarını, başarının sırrını, insan kalarak yükselebilmenin ve Allah’a hakkıyla kul olabilmenin en güzel ve en kestirme yolunu öğrenmiştir.
Bugün insanlara ve bütün insanlığa düşen görevlerden birincisi, içinde bulunduğu kısır ve kurak ortamdan kurtulmak, yüzlerde ve yüreklerde tekrar yeşermek, Allah’ın kendisinden hoşnut olduğu bir kul olabilmek, barışın devamlı olabilmesi ve savaşın cinayete dönüşmemesi için Resuller Resulü, Peygamberler Peygamberi o erişilmez insanın açtığı yoldan gitmek, onun sünnetine sıkı sıkıya bağlanmak, Allah’ın emirlerini onun gösterdiği ölçüler ışığında yerine getirmek, kana, sömürüye, cinayete, soyguna, savaşa, öksüzleri ve yetimleri horlayan anlayışa, faize, zinaya, hileye, katliamlara ve her türlü haksızlıklara dur demek için safları sıklaştırmak, her türlü güzelliği destekleyip kötülükler karşısında tavrımızı net olarak belirlemektir.
Durdu ŞAHİN
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.