Toroslarda Çocuk Olmak.
Toroslarda Çocuk Olmak.
Yükseği karla kaplıydı Torosların.Ovadan başını kaldırıp da baktığında duman çökmüştü sanki eteklerine.Oysa zirveler dumanların içinden sıyrılıp heybetiyle ben buradayım demeye yelteniyordu.
Aşağılardan öyle bir görünüşü vardı ki Torosların.Tıpkı Nazlı gelin edasıyla haykırıyordu,için için ben buradayım dercesine.
Kimler gelmiş,kimler geçmişti bir zamanlar oralardan.O dağlar ki,zamana meydan okurcasına öyle heybetli duruyorlardı.
Bilinmezdi,neleri saklıyordu sisli bağrında.Kimlere yarenlik etmişti.Kimlerle dert ortağı olmuştu.Oysa,bir zamanlar o sislerin altında ne kartallar dolaşırdı da kimselere geçit vermezdi.
Türkülere bile destansı bir hava katan Toroslardı, işte o dağlar...
Yükseğinde sakladığı hırçın kartallar gibiydi uzaktan bakınca.
Hani bir film vardı.yörüklerin göç katarında kayın pederi ile gelin.Deve sırtında aynalı beşik.
Göç katarı giderken kimsenin ruhu duymuyor ve kartal deve sırtındaki bebeği alıp yalçın dağların zirvesine kaçıyor.
O yürek burkan kareler...
Toroslardaki sisli havaların ardında gizli kalan yaşamların nedenli acımasız olduğunu gün gibi ortaya koyuyor.
Oysa ki Toroslar,o geçit vermez dağlar, bu sisli, bir o kadar da dik yamaçlarıyla yöre halkına ne kucaklar açtığını,bağrına bastığını bilen bilir ancak.
Torosların havasını soluyan herkes bilir ki kışlar çok sert geçer.Bu sert kış günlerinin eğlence dolu anlarını yaşamak, aklımıza düştükçe yad etmek…
İşte o günlerden kalan sıcak ama dolu dolu bir anımı anlatayım size.
İkindi üstü çöken sisin ardından akşam karanlığına yakın başlayan kar yağışını seyredip yarın ne yapacağım hayalini kuruyordum.
Hayal dedimse iş güç hayali değil benimkisi.
Acep yarın nerde gülle oynarım.Ya da anamdan habersiz dolaptan havuç çalabilir miyim.Havuç olmazsa çıra çalıp kardan adama burun yapabilir miyim.Ben çocukluğun verdiği heyecanla kar yağışını seyrederken hayal kuruyordum, aile büyüklerimse ocaklıkta yaktıkları bekçi ateşinin başında bir yandan akşam yemeği telaşında bir yanda dam akmasaydı derdinde.
Doğru ya.
Damımız kerpiçti.
Sabah ilk iş kalkar kalkmaz kar kürümek ,ardından da bir sele saman alıp dama serpmek,sonra da bir güzel loğ çekip berkiştirmek olacaktı.
Bu iş aile büyüğü olarak babama düşerdi ama bende merak ettiğimden elimde kürek kar kürümek için çıkardım dama.
Benim derdim kar kürümek değil.Dama çıkıp elimde kürek karda oyun oynamak.
Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte babam kar kürümeye çıkardı.Tabi durumuyum bende.Dama çıkınca yaptığım ilk iş şöyle bir etrafa bakmak olurdu.
Etrafa baktığımda komşularımızında sabah sabah kar kürümek için damlara çıktığını görünce kendimce karar verirdim kar kürümenin önemli olduğuna.
Hemen herkes sabah ilk iş olarak kar kürüyor,bir yandan da bacaların ateşi tütüyordu.
Babamla dam kürümeye çıkarken anamda ocağı yakıp sacı ateşe atmıştı.
Bizler damın karını kürüyene kadar anam sıcak sıcak bazlamaları hazırlamıştı.Aşağı indiğimizde sofranın hazır olduğunu görmek daha bir sıcaklatıyordu içimizi.
Babam hemen baş köşeye kurulup bazlamaları önümüze pay ediyordu.
Sofrada sıcak bazlamanın yanında peynirin olması,tereyağı ile karıştırılmış çökeleğin de olması acep hangisinden başlasam telaşına sebep oluyordu.
İştahlı bir o kadar da sevinçli bir güne başlıyordum.Kar yağmış her taraf bem beyaz olmuştu.Şimdi kahvaltıdan sonraki ilk iş evin önüne kocaman bir kardan adam yapmak olacaktı.Ardından da kimin kapısında gülle oynayacağımıza karar verecektik arkadaşlarla.
Soğuk ama yükseği sisle kaplı Toroslarda çocuk olmak ayrı bir duygu olsa gerek.Bulduğumuz boş kapıların topraklarında diz atıp gülle oynamak.Kirlenen elbiseni temizlemek için kara diz atıp karla üstündeki tozları silmek.Sonrasında ıslanan üstünü kurutacak bir yer bulamayınca çekine çekine evin yolunu tutmak.
İşte bunlar torosların çocuğunun yaşadığı anılardı.
Bunlar benim senin onun çocukluğunda bir şekilde değişik anılar olarak geçen şeylerdi.
Toroslarda geçen soğuk kış günlerinde çocuk olmak bir başka duyguydu.Yağan karın ardından çıkan sert poyrazların sert savuruşları…
Camlara vuran o uğultu dolu sesler gecenin daha da uzun süreceğini,savrulan karların sabaha kapıların önünün tipileyip yolların yolakların kapanacağını haber veriyordu sanki.
Gecenin koyu karanlığı ortasında kapının acı acı çalıyor olması içimizi burkmuştu bir an.
Babamın hayırdır inşallah deyip kapıya doğru “ buyur kim var orda “ diye ses etmesi ardına komşumuz ali amca,benim komşu aç hele aç dedi.
Babam kapıyı açıp ali amcayı içeri almıştı.
Ali amcanın paltosuna sarılmış hali,atkıyı her ne kadar başına dolasa da dışarı da havanın hiç de iç açıcı olmadığını gösteriyordu.
Ali amca fazla vaktinin olmadığını, babasının hasta olduğunu, bir şekilde ilçe ye doktor a yetiştirmek lazım geldiğini anlatıyor bir yandan da boğazı düğüm düğüm oluyordu.
Babam da tamam komşu telaşe etme bir hal çaresine bakarız dedi.Ve bir yandan da hazırlanmaya başladı.
Babamın tamam hazırım hadi gidelim demesi üzerine anam kapıya kadar geçirdi babamı ve ali amcayı.Geçirdi geçirmesine de babamlara da tembih etmeyi unutmadı dikkatli olun diye.
Ben uzun gecenin uzununa bir zaman sonra uyumuşum.
Sabahın ilk ışıklarıydı.Uyandığımda babam yoktu.Anamsa ocakta yanan ateşin başında uyuya kalmış.Yatağımdan kalkıp anamın yanına gittim.Anam hemen uyandı.Baktı ki ocaktaki ateş geçmek üzere.Hemen odun attı.Ateşi alevlendirdi.
Sabah olmuş.Ben kahvaltı hazırlayım da kahvaltımızı edelim dedi.
Kahvaltıyı ediyorduk ama içimizde bir huzursuzluk vardı.Babamlar gece dönmemişlerdi.
Bir haberde yoktu.Dışarıda öyle bir hava vardı ki hava gece poyrazında etkisiyle ayaz a kesmiş her taraf buz tutmuştu.
Anam sıkıca giyindikten sonra ali amcanlara kadar gidelim dedi.Kalkıp hazırlandık.Ve uğultu dolu sabahın ilk ışıklarıyla birlikte ali amcalara gittik.
Vardığımızda Ali amcalarında bizden farkı yoktu.
Onlarda sabahın ilk ışıklarına kadar ayakta dolanıp durmuşlar.Bir haber yok diye.
Gün öğleyi bulmuştu.
Dışarıda poyraz artık etkisini azaltmış sakinlemişti.
Hava durulur gibiydi.
Belli ki akşama saklıyordu hırçınlığını.
Alışkındık aslında.Torosların yükseğinde olmak bu durumları bilmemek ayıp olurdu.
Akşam üstü gün batıyordu artık.
Poyraz yine delenmiş karları bir o yana bir bu yana savuruyordu.Tipi öyle şiddetlenmişti ki göz gözü görmüyordu.
Cam kenarından uzaklarda gördüğüm ışıkların tipiden görebildiğim kısımlarını seçmeye çalışıyordum.
Artık iyice gece karanlığı çökmüş etrafta sessizliğin hakimiyeti sürüyordu.Anam ocaklığın başında ateşi karıştırıyor bir haber bekliyordu.Tam bu sessizlik içinde tipinin poyrazla aşk yaşarcasına çıkardığı sesin kulaklarımda bıraktığı uğultu ile uykuya dalacakken birden kapı çalındı.Anam bir telaş kapıya koştu.Seslendi “buyur kim var orda” .
Babam da benim ben.Açın kapıyı dedi.
İçimi öyle bir sevinç kaplamıştı ki anlatamam.Babam dönmüştü.Dönmüştü ama çok da yorulmuşa benziyordu.
Anam hemen sıcak bir tarhana çorbası yaptı.Gecenin bir vakti sıcak çorba içmek gerçekten o soğuklarda iyi geliyor,içimizi ısıtıyordu.
Çorbamızı içerken bir yandan babama sorular soruyordum.
Babam da oğlum çok geç oldu artık.Yarın bir ara anlatırım diye beni yatıştırıyordu.
O sevinç ve çorbanın içimizdeki sıcaklığıyla uyuya kalmışım.
Sabah uyandığımda baktım ki babam ocaklığın başında oturmuş çayını yudumluyor.
Sıcak sıcak kömbenin ve çayın ardından hemen babamın yanına gittim.
Gece o tipide ne yaptıklarını nasıl gittiklerini sordum.
Babam da uzun uzun anlattı.
O akşam ali amca ve kardeşiyle birlikte babam ve üç komşumuz daha İsa dedeyi ilçeye doktora götürmüşler.
Büyük dal kızağını hazırlamışlar isa dedeyi sıkı sıkı sarıp sarmalayıp dal kızağına yatırmışlar.
İkili gruplar halinde kızağı çekiyorlar bir yandan da yolu seçmeye çalışıyorlarmış.
Bir yandan amansız poyraz ve tipi bir yandan kar.Kızağı tutmak bile o soğukta oldukça zor.
O tepe senin bu tepe benim derken Torosların aşılmaz yamaçlarını aşıp ilçe merkezine sabah ezanıyla birlikte varmışlar..
Varır varmaz isa dedeyi hemen hastaneye yatırmışlar.Ve tedaviye başlamışlar.
Gün boyu doktorların biri gelip biri gidiyor isa dedenin başına.Ama isa dede hakkında hiçbir bilgi vermiyorlarmış.
İkindi vakti doktorlar İsa dedenin birkaç gün tedavi göreceğini ve daha sonra da ameliyat olması gerektiğini söylemişler.
Bunun üstüne ali amca,kardeşine ve babamlara siz köye dönün artık.Ben burada başında beklerim.Köydekilerde merak içinde kalmasınlar demiş.
Havalar düzelir yollar açılınca bakarız bir hal çaresine demiş.
Bunun üstüne ali amcanın kardeşi ve babamlar akşam üstü köye dönmek üzere tekrar yola koyulmuşlar.
Poyrazın tekrar artması tipinin de azmasına neden olunca babamlar çok güçlükler aşarak yol üstündeki köye ulaşmışlar.
Komşu köye ulaştıklarında az biraz soluklanıp ısınmak için misafir olmuşlar.
Sıcak bir yemek yedikten ve ısındıktan sonra tekrar yola çıkmışlar.
Ve gecenin bir vaktiydi eve ulaştıklarında.
Babam bunları anlattı.Anlatırken de oğlum bu yaylalar insanları hem bağrına basar hem de bir avuç içinde yok eder dedi.
Toroslarda yaşamak için Torosların dilini bilmek gerek.Onunla oturup dertleşmek gerek.Torosların dilini bilmeden yola çıkmak akıl karı değil dedi.
30.12.2007
Saat:23.10
İstanbul
ERARENG
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.