- 705 Okunma
- 13 Yorum
- 0 Beğeni
ŞAHİTİM ŞAHİT
O güne kadar Adliyenin kapısından, sadece çalıştığım dairenin işleri için girmiştim.Girerken de zaten bir garip hissederdim kendimi. Oldum olası sevmem öyle yerleri. Bir de karakolları sevmem. Çok soğuk ve korkutucu gelir bana. Belki de izlediğim siyah- beyaz Türk filmlerinin yüzünden olmalı. Ben, kendi halinde, halim-selim bir vatandaşım. Kavganın olduğu yere asla gitmem, kaçarım bilakis. Bana korkak diyebilirsiniz fakat kalabalıktan, tartışmadan hep kaçarım. Öyle olduğum halde, belalar beni bulur nedense. Bir türlü anlam veremem o yüzden de.
Beş katlı bir apartmanda oturuyorum. Emekliyim. Yaz günlerinde, balkonumda oturup, denizi seyretmekten hoşlanırım. Hele bir de Türk kahvesi yaptı mı hanım değme keyfime. O da geçer karşıma, bir taraftan denize bakarım, bir taraftan da deniz mavisi gözlü karıma. Höpürdeterek içtiğimiz kahvelerin yanında, yad ettiğimiz eski günler, canlanır gözlerimizde. Çok şanslı olduğumu biliyorum. Otuz yıllık evliliğimizde, beni mutlu eden karımla evlendiğim için şanslı sayarım kendimi. Çoluk-çocuk derdi, hayat mücadelesi v.s sonunda, emekli oldum. Hayalimde, emekli olunca bir sahil kasabasında yaşamak vardı. Zaten bir evim, modeli düşük bir arabam vardı . Emekli ikramiyemle, küçük bir kasabada, ev almayı istiyordum. Hemen araştırmaya başladım. Aramalarımın sonunda, oturduğumuz evi buldum. Yazlıkçıların olduğu bir site olması da işime gelmişti. Yazları burada, kışları da kışlık evimizde oturmayı planlıyorduk. Ben oltamı alıp balık tutmaya gidecektim. Hanımla da yürüyüşlere çıkacaktık. Sevimli bir kasabaydı burası bizim yerleştiğimizde. Tertemiz ve herkesin birbirini tanıdığı samimi, doğal bir kasaba. Zamanla, herkesin dikkatini çekmiş olmalı, yerli ve yabancı turist akın etmeye başladı. Bizden sonra bir sürü aile yerleşti apartmana. İnsan kalabalığının içinde hayalimde yaşattığım kasaba, gittikçe kirlenmeye ve doğallığını yitirmeye başlamıştı.
İşte o günlerde, apartmana bir aile daha taşınmıştı. Tam da yan dairemize. Kapıda karşılaşmıştım. Görünüşte sakin insanlara benziyorlardı. Taşındıktan bir süre sonra bağrışmaları duyulmaya başladı. Kadın devamlı ağlıyor, adam küfürler savuruyordu . Yerlere atılan eşyaların kırılma ve çarpma seslerini, sanki evimizdeymiş gibi duyuyorduk. Karım, alışkın olmadığı için daha çok korkuyordu. Aile içinde yaşanan bir olaya karışmak da yanlıştı bana göre. Bir akşam, kapının zili durmadan çalıyordu. Açtığım anda, karşı dairedeki kadın kendini içeriye attı. Adam da arkasında, onu yakalamaya çalışıyordu. Saçı başı karmakarışık, yüzü kan revan içindeydi ve sağ gözü morarmıştı kadının. Şaşırıp kaldım kapıda,kapatmak için de çok geç kalmıştım. Kadın içeriye girdi ve kapıyı korkuyla kapattı. Adam dışarıda, kapıyı yumrukluyordu durmadan. Karım uyuyordu o sırada. Gürültüye kalkıp geldi yanımıza. İçimden bir “ Oh “ çektim. Neyse efendim, o gece kadın dışarıya çıkamadı. Biz de git diyemedik. Ertesi gün, arsız adam polisle kapıma dayanmaz mı ? Karımı alıkoydular diye. Al başına püsküllü belayı. Yardım edelim derken, bir de düşman kazanmıştık. Kadın, iki gün sonra apar topar anasının evine kaçtı da, biz de rahatladık. Zaten ne olduysa ondan sonra oldu. Adam bizi evden çıkartmaz oldu. Bana bir şey yapamaz, izin vermem ama karım var sonuçta. Hiçbir şeyi gözüm görmedi. Emlâkcıya telefon ettim. İlanı verdim. Aldığım fiyata vereceğim. Müşteri yok. Sonra birden, o adam ortadan kayboldu.On gün sonra da bir kamyon dayandı kapıya, eşyalarını alıp götürdüler. Komşuların şikayeti üzerine, ev sahibi tarafından evden çıkartıldığını öğrendiğimde, rahatlamıştım. Kasabamdan ayrılmak zorunda kalmadığım için sevinmiştim.
Yaklaşık bir ay sonra da, o davetiye geldi mahkemeden. Alır almaz, telaşlandım. Elim ayağım dolaştı. Şahit olarak çağrılıyordum mahkemeye. O gün geldiğinde, soğuk ve korkutucu binaya girdim. Mübaşirin tiz çığlığı ile duruşma salonuna girdiğimde, sanki mahkum olan bendim. İdam edilecek bir katil gibi hissediyordum kendimi. Bana sorulan sorulara, kekeleyerek şahit olduğum olayı anlattım. Ben konuşurken,adam karşımda pis pis sırıtıyordu. Karısı şahit olarak yazdırmıştı. İşim bittiğinde, koşarak çıktım oradan.
Sonra ne mi oldu ? Onları beraber gördük yine karımla. El ele tutuşmuşlar, yolda yürüyorlardı. Sanki hiçbir şey olmamış gibi geçip gittiler yanımızdan. Adam yine sırıtıyor, kadın da yüzünü gizlemeye çalışıyordu.
Boşuna dememişler : “ Paran çoksa kefil, işin yoksa şahit ol “ diye. Olan da bize oldu. Koca yaz onların yüzünden heba oldu gitti. Şimdi kavga duyduğum zaman kulaklarıma pamuk tıkıyor, gözlerimi de kapatıyorum, sımsıkı… Ha bir başka Atasözü de var benim bu halimle ilgili “ Ev alma, komşu al “ Çok doğru valla. Yaşadım,gördüm… Siz siz olun, kimsenin işine karışmayın !
YORUMLAR
Sevgili Nermin, sana yüzde yüz katılıyorum. Aynı şey benim de başıma geldi. Şahit olduğum mahkeme salonu başıma yıkılıyor sanmıştım. Bu tür evlilikleri sürdürmekle ne gibi bir kazanımı oluyor ki kişilerin.
Anlatımın her zaman ki gibi yine çok güzeldi tebrik ederim. sevgimle...
Yardım isteyene yardım elini uzatmamak... Başımdan geçen son olaya bakıyorum da, intihar etmeyi düşünen birisine yardım ettim; huzurumu bozdum.
Şimdi ikilem içindeyim.
Yardım etmeli mi? Yoksa bir tepik vurmalı mı öylelerine.
Güzel anlatımdı.
Paylaşım için teşekkürler, saygı öncelikli sevgiler.
Düşündürücü bir öykü,herkesin yaşayabileceği ya da başına gelebileceği.
Öyle densiz insanlar çok.İnsanı evden ocaktan ikrah ettiren.Benim başıma da geldi. Kaynanamın Ankaradaki kiracısı,komşularını rahatsız ediyormuş.Üstüne üstlük tehditler savuruyormuş. Adam da kasaptı. Eve ben bakıyorum.Zaten anlaşma falan da yapmamıştım.Adamın kasap dükkanına gittim.İk kardeş,ellerinde satırla et doğruyorlardı.
- Ulan size onbeş gün müsade.Çıkmazsanız görürsünüz! diye tehdit ettim.Üzerimde hiç bir şey yok.Elllerim bomboş.
Onbeş gün dolmadan evin anahtarını yöneticiye bırakıp,evi terk etmişler.
Üzerlerine tek gitmem ve silahsız olmam onları psikolojik olarak yıkmıştı sanırım.
Güzel bir öyküydü Nermin.
Tebrikler.
Selamlar.