- 406 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Şair Çalar, Şair Oynar
ŞAİR ÇALAR, ŞAİR OYNAR
Şairlerin hali çok acıklı doğrusu. Bazen traji-komik duruma da gelebiliyor. Çünkü şiir okuru falan yok bu ülkede, kayda değer sayıda. Bu yüzden de şairler kendileri çalıp kendileri oynuyorlar ne acıdır ki.
“Ne büsbütün içinde ne tamamen dışında” olduğum şair ortamına, artık acıyarak bakmaya başladım açıkçası.
Ece Ayhan, Turgut Uyar, Cemal Süreya gibi büyük şairlerin şiir kitapları bile, senede bin tane satılmıyor. Bildiğim kadarıyla, istisna olarak, sadece Nazım Hikmet ve Yılmaz Odabaşı’nın şiir kitaplarının satışı, yıl içinde birkaç bin sayısına ulaşabiliyor. Edebiyat dergilerinde düzenli olarak şiir yayımlatan, şiir yıllıklarına giren şairlerin çok ünlü olanlarının dışındaki şairler, yayınevlerine kendi ceplerinden para vererek kitaplarını bastırmak zorunda kalıyorlar. O kitaplar da ancak 500 tane basılabiliyor, satmayacağı için. Dağıtımcıların çoğu, satılmadığı için, bu kitapları dağıtmaya yanaşmıyor. Kitapçıların çoğu da şiir kitapları satılmadığı için, çok ünlü ve satan şairlerin kitapları dışındaki şiir kitaplarını almak istemiyor.
Aynı zamanda tanınmış bir edebiyat dergisinin de sahibi olan bir yayınevi sahibinin bizzat ağzından dinlediğim üzere, sene içinde, sadece üç şairin kitabını, seçerek yayımlıyorlar ve o kitapları da 500 tane basıyorlardı ancak. Bu 500 kitabın 50 tanesi, kitabın sahibi şaire veriliyor, eşe dosta imzalı olarak versin, imza günlerinde kullansın, arşiv yapsın diye. 50 tanesini de yayınevi kendi arşivi için saklıyor. 200 tane kadarı da kitabın sahibi olan şair ve yayınevi tarafından diğer şairlere ve kitabın tanıtımı yapmalarını umdukları, basın-yayın organlarındaki belirli kişilere yollanıyor. 50 tanesi ise, zorla kütüphanelere kakalanmaya çalışılıyor. Toplam sayı ne etti: 350. Geriye ne kaldı 500 kitaptan: 150. İşte bu kalan 150 kitap, dağıtımcı bulunursa, dükkânına almayı kabul eden kitapçılar çıkarsa, uzun yıllar boyu tükenmek bilmiyor raflarda.
500 tane basılan şiir kitabının yaklaşık 200 tanesi, diğer şairlere yollandığına göre, şairler sadece birbirlerine şiir yazıyorlar ne acıdır ki. Şiir kitabı çıkartıp imzalayarak birbirlerine yollamaktan öteye geçemeyip şiir okuruna ulaşamıyorlar, kayda değer sayıda şiir okuru olmadığı için. Edebiyat dergilerinde de durum farklı değil. Satılabilen bir iki edebiyat dergisini alanlar, sadece şairler, kendini şair sananlar ve çok az sayıdaki sıkı şiir okuru. Diğer dergiler ise, dergiyi çıkartanlar tarafından şairlere ve diğer dergicilere yollanıyor çoğunlukla. Yani, bu dergiciler de birbirlerine kendi dergilerini yollamaktan öteye geçemeyip olmayan şiir okuruna ulaşamıyorlar. Yani, artık şiir, şairler arasında bir kapalı devre yayına, kendi aralarında bir oyuna dönüşmüş durumda. Ne acıdır ki şairlerin pek çoğu da birbirlerini okumuyor, bilindiği üzere.
Şiir dinletilerin durumu da çok acıklı, hatta üniversitelerde düzenlenen dinletilerin durumu da böyle ne yazık ki. İstanbul dâhil olmak üzere, tüm şehirlerde düzenlenen şiir dinletilerine, konuk olarak çağrılan şairlerin dışında, sadece diğer şairler, kendini şair sananlar ve birkaç eş dost katılıyor. Kazara, ekstradan bir iki şiir okurunun gelmesi halinde ise büyük olay yaşanıyor doğrusu. Barlarda düzenlenen şiir dinletileri bir yana, üniversitelerde düzenlenen şiir dinletisi, şiir paneli, şiir kongresi gibi etkinliklerde de durum aynı. Birkaç sene önce, Kocaeli Üniversitesi’nde, başta Refik Durbaş olmak üzere, Seyyit Nezir, Baki Ayhan T., Arife Kalender gibi bilinen şairlerin konuk olup kürsüde şiir üzerine söyleşi yaptıkları dinletiye, sadece, İzmit’teki birkaç şair ve kendi şair sanan birkaç kişi katılmıştı mesela. Hatta, etkinliği düzenleyen İhsan Topçu, kürsüye çıkıp katılımın bu kadar az olmasından dolayı, konuk şairlerden özür dilemek durumda kalmış ve bu durumun final sınavları döneminden kaynaklandığını söylemişti. Bir süre sonra ise, öğretmenlerinin zoru ve not korkusu eşliğinde, toplu halde, epey sayıda öğrenci salona getirildi, durumu kurtarmak için.
Kitap fuarlarına katılan şairlerin durumu da çok acıklı. Ruşen Hakkı, çok güzel tanımlamıştı yıllar önce, oradaki hallerini. “Gelinlik kızlar gibi oturuyoruz orada, gelene geçene bakıyoruz” demişti. Bu ülkede şiir okuru olmadığı için, şairler stantlarda oturup gelene geçene bakıyorlar ancak, eş dost geliyor birkaç kare fotoğraf çektiriliyor, şairler birbirlerinin standını ziyaret ediyor, orada gene birkaç kare fotoğraf. Yani, “dostlar alışverişte görsün” durumu yaşanıyor sadece.
“Kimsenin kimseye gözü değmiyorsa, şiir niye?” demişti ya bir şair. Asıl, kimse şiir okumuyorsa, şiir yazıp yayımlamak niye?
SERKAN ENGİN
KASIM 2010
YORUMLAR
Türkiye de edebiyat kurulu olmaması bütün bunları sorun olarak görmemize yol açıyor...Ünlü olan yazarlar köşelerinde yazıyorlar ve kaybettikleri zaman karşılığında geleceklerini yapılandıracakları gelirlere sahip oluyorlar, oysa amatör diye adlandırılan edebiyat yazarları ve edebiyat severlerinin eserleri de sitelerde, kitap raflarında, yayıncıların deposunda kalıyor...
Çünkü, ünlü yazarların amatör yazar olarak yazan hiç bir arkadaşın eserini okuyup değerlendirme yapmaması, tıkanıklığa yol açıyor, beğeni damak tadı gibi düşünülüyor galiba, oysa edebiyat bir çizgiye sahip değerlerin topyekünüdür...
Her edebiyat sever edebi değere haiz yazılar ve şiirler yazıyor denemez onun için değerlendirme yapılmamış eserler yayınlandıkça kalite de düşüyor, bir zaman sonra okumak anlaşılmamak olarak karşımıza çıkıyor...
Cumhuriyet dönemine denk gelen yazarların eserleri daha yeni, yeni gün yüzüne yani topluma dizi, sinema, opera, tiyatro olarak yansıyor, oysa geç kalınmış bir hazinenin sahibi olduğumuzun halen farkına varmamamız ise, edebiyat kurulunun olmaması...
Bu kurulu kimler oluşturmalı derseniz, galiba kültür ve turizm bakanlığı bünyesinde ülkemizde yaşayan edebiyat enlerinin ortak kararına bağlı olarak seçilen yazarlardan oluşturulmalı...
Şiir eserlerinin okunmaması ise bence aynı sorunun bir parçası...
Sevgiyle kalın...
Şu anda benim yaşadığım şehrin en büyük kitapçısına gittim bir kaç edebiyat dergisi almak için -tek dergi satan yerde burası- aradığım dergileri bulamadım, bulduğum üç dergiyi aldım.
Tezgahtar çocuk dergileri bulmak için uzun süre aradı ,bir ara sıkılıp:
''Abla otomobil dergisi versem'' dedi.
200 bin nüfuslu, üniversitesi olan hatta devlet tiyatrosu olan ve bilet bulamanın çok güç olduğu bir şehir için oldukça üzücü.
Herkesin şiir yazdığı, şair olduğu (?) bir ülke için çok ürkütücü.
Peki burada biz şiir yazdığımızı iddia edenler, bir diğerimizin şiirine ne kadar saygılıyız.
Önce aynada kendimizi görelim, ne kadar hatalıyız.
Anlık yazıp buraya eklemeyle şair olunmuyor yazılanlar da şiir olmuyor, bunu önce kendimiz kabul edelim.
saygıyla