ORGAN NAKLİ
Güzin, on yaşlarında, sarışın, ela gözlü, gelişme geriliği gözle de görülebilen çok zayıf bir çocuktu.
Vücudunun şişmesiyle hastaneye götürülen Güzin, böbreğinin birinin doğuştan işlevsiz, diğerinin de görevini tam yapamadığı teşhisiyle hastaneye yatırıldı, diyaliz tedavisi görüyordu. Doktor Funda, organ nakli için ailesinden örnekler aldırdı, annenin örneği uygun bulundu fakat yapılan muayene ve bir seri tetkikten sonra annenin de tek böbreğinin çalışmadığı ortaya çıktığından nakil yapılamadı. Çaresiz ve her gün biraz daha umutsuz nakil sırası bekliyordu kızı için Tülay Hanım.
Kırk beş yaşlarında Ramazan Bey, astım ve tansiyon hastasıydı. Kaportacılık yaparak geçimini sağlıyordu. Düzenli kullandığı ilaçlara ne kadar isyan etse de ihmal etmiyordu. Eve geldiğinde basit bir sebepten çocuklarıyla tartışmış çok üzülmüştü. Akşam yemeğine kadar odasına dinlenmeye çekilmişti. Nurten Hanım da, artık birer yetişkin olmalarına rağmen çocukça davranışları yüzünden babalarını üzdükleri için kızgındı çocuklara. Ama yapacak bir şey yoktu, tartışmaya engel olamamıştı.
Nurten Hanım, yemek için bir iki kez seslenip duyuramayınca, kocasının yanına gitmişti. Bir tuhaf hali vardı, sanki tüm gün boyu sırtında taş taşımış gibi yorgun görünüyordu. Oysa çocukları çalışıyor, o sadece onların başında duruyordu, birkaç ay önce işleri artık çocuklarına devretmişti. ‘İyi misin?’ diye sordu. ‘İyiyim’ dedi Ramazan Bey, kendini zorlayarak. Masaya gelip oturdu. Çocuklarının yüzlerine bakıp derin bir nefes aldı, başı döndü, sandalyeden yana doğru devrilerek yere düştü.
Ambulans hemen gelmişti, ilk müdahale yapılmış, duran kalbi çalıştırılmış hayata döndürülmüştü. Yoğun bakıma alınmış bir seri tetkik ve görüntülemeler sonucunda, beyine ve kalbe pıhtı attığı, yaşam destek ünitesine bağlandığı, bilincinin yerine gelmesi için beklemekten başka çareleri olmadığı söylenmişti.
Nurten Hanım yoğun bakım ünitesinin camından yorgun hayat arkadaşına bir an evvel geri dönmesi, Tülay hanım da bir sürü düğmesi ve kordonları olan makineye bağlı kızına uygun bir böbrek bulunması için Tanrıya dua ediyordu.
Doktor Funda umut verememenin sıkıntısıyla; böbrek, kornea, ilik, karaciğer gibi organ nakli için birkaç kez bir şeyler söylemeye çalışmış, Nurten Hanım, ‘Dinimizde böyle bir şey yok, ben kocamı boş bir çuval gibi toprağa gömemem!’ diye şiddetle karşı çıkmıştı. Birkaç konuşma denemesinden sonra ikna edemeyeceğini anlayarak vazgeçmişti. Sonuçta bu zorla değil gönül rızasıyla yapılan bir şeydi.
Kötü bir sabahtı. Doktor Funda, önce şişirilmiş sonra bacak, kol ve boyundan sıkıca iple bağlanmış oyuncak bebeklere benzeyen Güzin’in, ardından da iki hafta olmasına rağmen durumunda herhangi bir değişiklik olmayan Ramazan Beyin vizitelerini yaptı, çağrıldığı için acil servise gitti. Acil servis ve yoğun bakım hep hareketliydi.
Ramazan Beyin bağlı olduğu yaşam destek ünitesinin sinyalleri aniden alarm çalmaya başlayınca yoğun bakım ekibi çabuk davranarak sebebi ortadan kaldırmaya çalıştı, fakat bütün çabalara rağmen hasta bu kez hayata döndürülemedi. Nurten Hanım takdiri ilahi diyerek gözyaşlarına boğulmuş, Tanrıdan sabır dileyerek koridoru inletiyordu. Doktor Funda bir yandan belgeleri doldurdu bir yandan da mesleği gereği tekrarlanan bu anların onu ne kadar çok etkilediğini düşündü. Elindeki belgeleri yerine teslim edip tekrar acil servise yöneldi.
Diyalizden çıkan Güzin bu kez farklı görünüyordu, Tülay hanım yatağın başucundan bir an olsun ayrılmıyor uyku bile uyumuyordu. Doktor Funda’ya ‘Ben uyursam ve ona bir şey olursa kendimi affetmem!’ diyordu. Diyalizden çıkalı iki saat olmasına rağmen, hiç kıpırdamıyordu Güzin. Tülay Hanım rahatsız etmemek için özen göstererek kızının küçük yüzüne dokundu. Ne kadar özenle davransa da Güzin, annesinin dokunduğunu anlar gözlerini açardı. Ama yok, bu sefer yolunda gitmeyen bir şey vardı. Tülay Hanımın sesiyle çınladı koridor. Ne kadar bir şeyler hissetse de kabul edemiyordu anne yüreği. O küçük çelimsiz beden kocaman makinelerin yükünü taşıyamamış, Güzin uyumak için kapattığı gözlerini açmamıştı annesine. Bu kez Tülay Hanımın çığlıkları inletiyordu yoğun bakım koridorlarını.
Aynı saniyelerde kim bilir hangi hastanenin hangi koridorunda hangi anne, hangi eş kaybettiklerine feryat ediyordu. Bunu düşününce Doktor Funda, doktorluğunu unutarak koridorların bütün çığlıklarını yüreğinde duydu.
NAZ
YORUMLAR
Bu konu ülkemizde henüz idrak edilmiş değil. Ne kadar önemli olduğunu anlamak için organ bekleyen hasta olmak gerekiyor.
Aslında ülkemizdeki din adamları bu konuda yeterli derecede bilgilendirme yapamadılar.
Hastanelerde organ bekleyen nice genç,çocuk,anne,baba,evlat var.
Duyarlılığınızı tebrik eder,başarılar dilerim. Saygı ile.
Kardeşim içim acıdı.
Güne gelmesi gereken bir yazı.
TEBRİK EDERİM.
Ben hükümetten olsam bunu uygun bir şekilde kanuna bağlardım.
Rızaya bırakılacak bir konu değil.
En azından çok zorlu bir itiraz prosedürü hazırlardım. Ve en fazla ihtiyaç duyulan organları ölüden, hasta yakınlarına sormadan alama imkanı veren bir kanun çıkartırdım.
İtirazı olan o uğrş isteyen prösedürlü işlemleri hasta sağ iken yerine getirsin. Hatta bu işlemleri bizatihi hasta yerine getirmiş olsun.
Veya" benim organım alınamaz" diye valilikte dilekçesi bulunmayan ve vefat eden herkesin organın alınmasını sağlayan bir kanun çıkarılsın.
Bu iş kanunsuz çözülemez. Kanun da çıkarılırsa herkes uyar.
Selamlar duyarlı yürek.
10 puan az bile.