- 2342 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
“Altını Islatma oğlum!…”
Çocukluğumda geceleri altımı ıslattığımdan bana “Südüklü Hörü” lakabını takmıştı, ağabeylerim ve ablam. Annem de her yatağa işediğimde “Altını ıslatma oğlum” derdi.
Bu yüzden içe dönük-ezik bir çocuk olmuştum.
“Gece altını ıslatma, gece uyku sırasında farkında olmadan idrar yapma olarak tanımlanabilir. Normalde çocukların çoğu hem tuvalet eğitiminin etkisi hem de mesane kapasitesinin gelişmesi sonucu 2-4 yaş arasında idrarlarını hem gece hem de gündüz tutmayı becerirler. Gece altını ıslatma çoğu zaman mesane gelişimindeki gecikmenin bir sonucudur, bu nedenle de yaşla sıklığı azalır. Üç yaşındaki çocukların %40’ı altını ıslattığı halde bu oran 5 yaşında %20’ye, 6 yaşında %10’a düşmektedir. Erkek çocuklar kızlara göre daha sık altını ıslatma sorunu yaşamaktadır. Aileler 5-6 yaş civarında bu sorunla ilgilenmeye ve genellikle de 7-8 yaşında hekimlerden yardım istemeye başlarlar. Ülkemizde 7-11 yaşındaki erkek çocukların %16’sında, kızların ise %11’inde altını ıslatma sorunu olduğu bildirilmektedir.” (saglik.tr.net/)
“Altını Islatma “ ile ilgili okuduğum bir başka makalede de:
“Geceleri altını ıslatan çocuklar psikolojik olarak içe dönük ve eziklik hissine kapıldığını, bu sorunun ailelere bıkkınlık verdiğini, yatağını ıslatan çocuğun kişilik gelişiminin olumsuz etkilediğini, çocuğun bunu bir sır gibi sakladığını, arkadaş evinde kalamadığını, yaz kamplarına, okul gezilerine, spor turnuvalarına katılamadığını ve ülkemizdeki her 7 çocuktan birisinin geceleri yatağını ıslattığını ve çocuklarda uykuda işeme durumunun 2-3 yaşlarına kadar normal olduğunu, ondan sonra gece işemelerinin mutlaka tedavi edilmesi gerektiğini ve bu durumun çocukların kendilerine olan güvenlerini azalttığını” yazıyordu.( www.hekimce.com)”
Aslında “Altını ıslatan çocuklar” zamanında tedavi edilmezse, bu sorun ileriki yaşlarda da devam ediyor . O zaman da bu tür rahatsızlığı olanlar için hayat çekilmez oluyor.
İşte size yaşadığım bir hatıra.
Parasız Yatılı Artvin Erkek Öğretmen Okulu’na kayıt olduğum 1972-1973 yıllarında yatakhanemizde altlı - üstlü tam otuz ranza vardı. Sizin anlayacağınız bir odada tam otuz kişi yatıyorduk. Geceleri horlayanlar, hapşıranlar, gaz kaçıranların haddi hesabı yoktu.
Bazen yatmadan önce üst ranzalarda iki grup olur, karşılıklı şakadan yastık kavgası yapardık. Yırtılan yastıkların içinden pamuklar ortalığa saçılır, yataklarımız toz duman olurdu. Hemen yatakhanemizin Çoruh nehrine bakan balkon kapısını açar içerisini havalandırırdık. Çoruh vadisinden ılgıt ılgıt bir serin hava girerdi odamıza. Çoruh nehrinin de deli akışının sesi gelirdi içeriye.
Duvar kenarlarında her birimize tahsis edilmiş çelik dolaplar vardı. Elbiselerimizi bu çelik dolaplara koyuyorduk. Çarşaflarımız ayda bir değişiyordu.
Benim yattığım yerden üç ranza ilerde bir arkadaş devamlı altına kaçırıyordu. Bu yüzden bizim yatakhane çok kötü kokuyordu. Arkadaşın üst ranzasında ve yanında hiçbir kimse yatmak istemiyordu. Nöbetçi öğretmenlerimiz dahi bizim yatakhaneye girmek istemiyordu. Arkadaşımızın yaşı 15-16 idi ve her sabah ezik ve mahcup olarak yatağından kalkıyordu.
Bu ezikliği ve mahcubiyeti okulumuz bitene kadar devam etti.
78 kuşağı olan bizler çok şiddetli hastalıklara çocuklumuzda yakalandık. Ama hiçbir zaman bir doktor yüzü görmedik. Bu yüzden de benim gibi ilkokuldan önce veya sonra altını ıslatanların bir hekime gidip tedavi olduklarını sanmıyorum.
Bizler kaderimizle baş başa kaldık. Çok şükür bugünlere acı-zulüm gelebildik.
Şimdiki nesil bizlerden çok çok şanslı.
Köylerde hamile kalan kadınlarımızın bile bir çoğu hastanelerde doğumlarını yapıyorlar. Doğan çocukları da ilk günden itibaren topuğundan kan alınarak kontrol altına alınıyor, her türlü tetkik ve tedavileri yapılıyor. Çocuklara vurulacak aşıları devlet tarafından sağlık ocaklarında bedava karşılanıyor.
Ülkemizin bazı illerinde “Aile Hekimliği” uygulaması başladı. Sanırım 2011 yılından itibaren de bütün ülke sathına “Aile Hekimliği” uygulaması yaygınlaştırılacak.
Eylül ayında evime mahallemizin “Aile Hekimliği”nden bir hemşire gelmiş. Eşimle görüşmüş. 19 Eylül 2009 tarihinde dünyaya gelen ve şu anda 14 aylık olan Oğlum İsmail Bora’nın tüm aşılarını yaptırıp yaptırmadığımızı ve 12 aylık aşısının zamanının geldiğini ve en kısa zamanda “Aile Hekimliği Sağlık Ocağı”na gelip, çocuğumuzun aşısının yaptırılmasını söylemiş. Bundan sonra da sağlıkla ilgili bütün sorunlarımızın “Aile Hekimliği” ile çözülebileceğini belirtmiş.
İki hafta sonra Tosunu (Oğlum İsmail Bora’ya doğduğundan itibaren Tosun diyoruz) annesi ile “Aile Hekimliği”ne götürdük. Bizden Tosunun aşı kartını istediler. Bugüne kadar oğlumu bankamızın doktoruna götürmüş ve aşılarını da orada yaptırmıştım.
Hemşire hanım oğlumun aşı kartındaki daha önce yapılan aşıları ve tarihlerini bilgisayar kayıtlarına girdi. 12 aylık aşısını yaptı. Tabi Tosun cıyak cıyak ağladı. 6 ay sonra (Mayıs 2011 ilk haftasında) aşı için Tosunu getirmemizi söyledi.
Birde benim ve eşimin kilolu olmamız nedeniyle kilolarımızı ve boy ölçülerimizi aldı. Eşimin ve benim ölçülerime göre “OBEZ” olduğumuzu ve en kısa zamanda bir diyetisyen ile görüşerek zayıflamamız gerektiğini ifade etti.
Şu andan itibaren eşimle ben “Aile Hekimliği Bilgisayar” kayıtlarına birer ”OBEZ” olarak geçtik.
“Aile Hekimliği” nden çok memnun ayrıldık.
Aile hekimliği müessesi çocukların doğdukları andan itibaren sağlıkla ilgili kayıtlarını ömür boyu tutacaklar. İnsanların hayatları boyunca geçirdiği hastalıkları, ameliyatları, aşıları, rahatsızlıkları, kullandığı ilaçları bilgisayarın hafızasına kayıt edilecek. T.C. kimlik bilgileri girilip, bir tuşa dokunulduğunda herkesin sağlık sicili gözler önüne anında gelecek.
Şimdi yine soruyorum: Hangimizin bugüne kadar elinde sağlığı ile ilgili bir sicili veya arşivi var?
Hiç birimizin yok.
Ama bundan sonra “Aile Hekimliği “nde herkes “Kendi Şahsi Sağlık Sicili” ne kavuşacak.
Ne kadar güzel bir uygulama değil mi?
Memleketimize bu güzel hizmet hayırlı ve uğurlu olsun.
Sebep olanlardan Allah razı olsun.
Eğer benim Tosun (İsmail Bora), benim gibi ilkokula gidene kadar altını sık sık geceleri ıslatırsa ilk önce “Aile Hekimliği” nin kapısını çalacağım. Onların söyleyeceği tedavi metotlarını uygulayarak, oğlumun bu rahatsızlığını giderebileceğim.
Benim çocukluğumda ve Parasız Yatılı Artvin Erkek Öğretmen Okulun’da altını ıslatan arkadaşımın yaşadığı ezikliği ve mahcubiyeti yaşamayacak benim tosun; öğretmeni bir soru sorduğunda yüzü kızarmayacak, arkadaşının evinde rahat kalabilecek;yaz kamplarına, okul gezilerine, spor turnuvalarına çok rahat gidebilecek.
Hiçbir kimse de benim oğluma bana söylenen “Südüklü Hörü“ gibi bir lakabı takamayacak ve annesi de ona :
“Altını ıslatma oğlum” demeyecek.
Sağlıklı günler dilerim.
Şükrü BİLGİL
YORUMLAR
Çok samimi ve güzel bir paylaşım. Ayrıca beni güldürmeyi başardı yazınız. Hanımınızla OBEZ kayıtlarına geçtiğiniz kısmı:)) Ama dikkate din eşiniz bu OBEZ iŞİNİ BURADA DİLLENDİRDİĞİNİZİ DUYMASIN.
Evet her halde en koyu muhalifler bile sağlık sektöründeki iyileşmeye laf edemez. Bence hastaneler sağlık ocakları dört dörtlük oldu. Eskiden kokudan giremezdin hastahanelere. Şimdi her yan deterjan kokuyor. Sıra beklemek neredeyse bitti. Hemşireler doktorlar mecburen de olsa hastaya insan gibi muamele etmesi gerektiğini anladı artık.
Kutluyorum sizi. Oğlunuza da hayırlı ve sağlıklı ömürler diliyorum.
Şükrü Bilgili
Şükrü BİLGİLİ