3
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
985
Okunma

...
SAGRADA FAMİLİA (138 senedir bitmeyen bazilika. Mim. Antonio GAUDI)
BARSELONA/CATALUNYA/İSPANYA
DİNLER ZORBA MI (Şehit KUBİLAY’ımızın anısına)
İnançların kurumsallaştırılması, sistemleştirilmesi olan dinler, yayıldıkları coğrafyalarda insanlara kendi yöntemleriyle mutluluk sunmaya çalışırlar.
Ödüller sunarlar, özendirirler.
Korkutarak, acıtarak kötülüklerden kaçırmak isterler.
Kurallarını, öğretilerini yaşadıkları çağda, yayıldıkları coğrafyadaki insanın özelliklerine göre düzenler dinler.
Her din; tartışmasızlığını, hatasızlığını, tek’liğini (absolute) ortaya koyarak, kendini insanüstü tanımlar. Böylece güvenilirlik, itirazsızlık kazanır. Yayıldığı coğrafyanın tek hakimi oluncaya kadar, gereken neyse onu yapar.
Oysa din, inanç değil, inancın kurumsallaştırılmışıdır.
İnsanın zayıf olduğu, aciz olduğu dönemlerde; bir şekilde bunu başarmıştır dinler. Önce güzellik, ikna, rıza yollarını kullanmış, olmadığı yerde de zorbalaşmış, en ağır yaptırımları, hatta vahşeti kullanmaktan kaçınmamıştır.
Her coğrafya insanı bir dinin egemenliğini kabul etmek zorunda kalmış, kabul etmeyenler ya göç ettirilmiş, ya da öldürülmüşlerdir.
Şimdi söylemini insandan almasına karşın, dogmaları ve diretmeleri, insanın gerisinde kalmış bir dinin, aynı coğrafyada yaşayan insanların tümüne aynı etkiyi yapması mümkün değildir.
Farklı din/inançlardan insanlar çok yerde bir araya gelmiş, birbirlerini tanıma olanağı bulmuşlardır. Dinler birbirlerini kabul eder duruma gelmiştir. İnançlara saygı insanlık fazileti olmuştur.
O zaman dinlerde, esaslı düzenlemeler yaparak, asıl amaçları olan insanlığın güzelliği hizmetine sunulmalıdırlar.
Farklı inanç sahipleri aynı ortamda, birbirlerine zarar vermeden dinlerini de yaşayabilmelidir diyorsa eğer birileri; bunun anlamı şudur:
Din artık eski çağların zorbalığından, baskıcılığından kurtulmuştur. Din mecbur tuttuğu için değil, güzel olduğu için, insanlığa güzellikler sunduğu için insanları kendine çekecektir.
Nasıl olacak da dinler, birbirlerinin inananlarını incitmeden bir arada yaşatacaktır.
Bu, gerçekten mümkün müdür. Yoksa birileri şirinlik olsun diye mi bu söylemi sık sık öne sürmektedir.
İnek kutsaldır kesmeyeceksin, hatta incitmeyeceksin.
Domuz mekruhtur, yemeyeceksin, hatta adını bile anmayacaksın.
Günde beş kere Arapça ezan sesleriyle coğrafyayı çınlatacaksın. Üstelik hoparlörün sesini sonuna kadar açarak, süreyi nefesinin yettiği kadar uzatarak.
Kilise kulelerinden tiz çan sesleri kulakları çınlatacak.
Artık dönüşsüz bir noktaya gelen uygar yaşamda ayakta kalmaya çalışacaksın bir yandan.
Acaba dinler tutucuların elinden kurtarılıp, yavaş yavaş bazı ritüelleri, “olmazsa olmaz” sanılan uygulamaları yeniden düzenlenemez mi.
Acaba yüzyıllardır sırtlarında biriken safralardan, çör çöpten arındırılarak, dinlerin özünde kirlenmeden, zedelenmeden duran güzellikler yaşanamaz mı.
Bence olacaktır. Değişik inançtan insanlar birbirlerini rahatsız eden uygulamalarını yeniden düzenleyeceklerdir.
Dinler zorbalardan kurtarılarak, uygar insanın sarılacağı, huzur ve mutluluk bulacağı özüne ve amacına ulaşacaktır.
Din kimsenin tekelinde olmamalıdır.
Din kimseye acı vermeyi, hayatını zehir etmeyi istemez.
Din insanın, dünya yaşamının en güzele ulaşmasını amaçlar.
Dinler insanları birbirinden uzaklaştırmayı değil, birbirine bağlamayı hedefler.
Dinlerde zorbalık olması mümkün değildir.
Zorbalık, dini ele geçirmeye çalışan, ondan çıkar sağlamak isteyen, dinin özüne varamayanların işi olmalı.
büyükharman,21.12.2010