- 606 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Hep Hoşça Kal Derler Ve Kanatıp Giderler…
Hep Hoşça Kal Derler Ve Kanatıp Giderler…
Böylesine geldi sevmelerdeki sevinçler…
Böylesine gidiyor acılar… Elimizde kalan ne?
Avuçlarımızı ıslatan gözler, yüreğimizi hoplatan gözler, kahırlara sokan gözler ki geride kalan sadece bu görüntüler…
Gülmelerle, ağıtlara karışan bakışlar…
Sustuklarım vazgeçtiklerimdir…
Vazgeçemediklerim ise boyun büker…
Ne artık susma bana denir,
ne de,
konuş benimle…
Sadece gözlerimi dinle,
sadece bakışlarımdaki hasrete bak…
Unutulmuşluğu anlatan ne kadar cümle varsa, sustuklarımdır sana dair…
Dirhem dirhem ağır oluyorsun artık yüreğime…
Sana, balçığa gömülmüş bedenimden kalan, puslu bakışlar hediye ediyorum…
Son nefesin son seslerini kullanıyorum, bir kez daha, “seni seviyorum” cümlesi dudak uçlarımdan fırlayarak çıkmaz…
Bir veda bile bırakmıyorum sana… Sadece sonsuz azaplarım hediyem olsun derken…
Sana, bana dair masal anlatmak istiyorum çocuk tarafımız mutlu olsun diye…
Siyahı beyaza boyayıp, kırmızı gelinciklerin rüzgârdaki salınımlarını, yaprak döküşlerindeki hüzünlerimizi, hatırlatmak istiyorum çocuk yanlarımıza…
İçimde özlemin var, içimde bitmeyesiye hasretin var,
içimde
söylenmemiş sözlerin saklandığı cümleler var…
Ve
geçmişteki acıların ardına saklanan, gelecekteki sinsi gülüşlerin var…
Gelecekteki sinsi gülüşlerin saklandığı istek…
Hepsi bu benim geleceğim…
Belki karamsarlık, ama sadece ufacık bir sevinç olsun aralarında…
Sana seni emanet edişime, yüreğimi gözlerine dikişime, kahrolası acılardan kopmak için çaresiz koşuşlarımıza gülüyorum şimdi…
Yolların kesiştiği yerlerdeki direk gölgelerine yapıştırdığımız sarılmış bedenlerimizin kıvrık, gölgelisini tersliyorum elimin tersiyle, git başımdan dercesine…
Dayanası yaslanası değil bu sessizlik... Haykır be Reis... Adını haykır ki kırılsın bu buzullar… Sürüklensin özlem ardına doğru...
Ben sevdayı senin yarınla yazdım ki yarım kaldım…
Bir sevgili kalamadın ki ömre uzayasın…
Yapma ölümden de öte özlem var uzaklardan da beklenen...
Önce isteyip niyaz edeceksin sonra da bekleyeceksin hasretin vuslata doğru oluşunu...
En beteri de özlem ki kavurur, kavruldukça da kavurur yüreği ey dost yüz
Ömür dediğin birkaç yaz, birkaç mor kışmış cümlesine kızıyorum ve kısa kalmış içindeki sevinçlerimiz…
Acıyorum yol çaprazlarımızdaki kendimize, kavşak başlarında gölgeme yumulmuş benliğimi kayıp zamanlarımdaki kayboluşlarına…
Bir ben varlığı yamanmış aşkın girdabına ve çaresiz vazgeçişlerin imkânsızlığında dağılmış umutlarıma acıyorum şimdi…
Yarınlarına sakla beni…
Yarınlar olsun dünlerden de sevinçli…
Masal şehirlerde masal gibi aşklar yaşanır...
Masalımsı olur sevgiler...
Şarkılar masalları anlatır... Bir bakmışsın rüya gibi bir yaşam kalır geride... İnanılması güç kareler vardır bakındığında...
Sadece ahlara uzanan bakışlardır bunlar... Sevginin derinindedir bakışlar anlamsız gözlerle... Pişmanlıkları sırtına almış, yokluk savaşı gibi uğraşlar bunlar...
Dermansız güç denemelerinin ardından sadece hayâllere uzanır istekler... Ve bu isteklerin hep içinde yaşadıkça acılar kürek kürek üstümüze yığılır...
Gömülürüz farkında olmadan, ki artık son umutlar sarar istekleri... Her taş yerine oturmuştur, temel taşı ise sevmenin en ağırı olan taştır... Bazen o da çatlar...
İşte artık derbederliğe koşmalardır ki diz çökmelerimiz... Dermansız, şaşkın, yorulmuş bakışlarla...
Sevmenin güzelliğini fark edinceye kadar da,
sevme ve sevilmeler fark edilince de hüsranlar da acılarla yüze yapışırmış…
Fark edinceye kadar acılara gömüldüm fark ettiğimde de hep acıları yazdım,
ama
acısız sevmeler de yürekte titremeler oluşturuyor muş
Sevdanın uykusuzluğu, sürgün ediyor gecelerime, karanlıkları kovalıyorum ıssızlıktaki gölgelerle…
Bir yalnızlık basıyor gölgelerin üstüne…
Bir barış var karanlıklarla titreyen, kanayan, kanatılan yüreğimde…
Açlık bir hiçlik korkusunda, bitmeyen ay ışığı uzayıp gidiyor tan şafağının ilk ışıklarına…
İşte o anlar vuruyor içime, içime yalnızlığı…
Pişmanlıklarım diz boyu balçık çamurda debeleniyor bedenim ve kahrolası yalnızlık kokuyor bütün karanlıklar…
Avuçlarımın içi terle, kanla yalnızlık kokuyor…
Gölgeler ve sevmeler,
bir cam ardında kalan bakışlar,
umuttan uzakken yakına sıçrayan arzular,
alev alev ki tutuştukları,
kör karanlığı delercesine arayışlarda hüzün gözler,
biraz mahsunluk, biraz derbederlik
ve
gitmişsen eğer suskunluklarda kal…
Hiç konuşma…
Sesin ve gözlerinle suskunluğa dönüşsün…
Bu hayatı zoruna, zorlamasına da olsa konuşma…
Hep bir hikâyemiz, bir şarkımız olsun diledik kendimize, hepsi uzak düşlermiş, uzak isteklermiş sahip olmak istediğimiz, ne de büyük hüsranmış sevgide kaybolmak…
Çat, kapı çalınır, sevgi gelir, çat kapı kapanır, her şey tek cümle ile” hoşça kal bari…”
Oysa,
Senin isyankâr ruhuna kurşun işlemez, benimse yüreğime bir tek söz yeter durması için…
Hani topraktan başka göğsüne başını koyabileceğin insan, kadın nerede, hangi tufan yağmurlarında bırakıp giden kadın nerde, içini dökebileceğin insan nerde, nereye gömülecek bu sırlar, hüzünler,
masumlaşmış yalanlar, derken, adam, dönüp yüzünü toprağa, hıçkırarak ağlamaya başladı…
Bu kaderi ben yazmadım, ama sen sebep oldun, diyerek…
Bende kalan senlerle bitti belki de yaşamdaki düşleri...
Belki de sen varlığı söküp atıyor bastığım topraklardan beni...
Zaten zorlamasına giden bir yaşamdı ardımda bıraktığım...
Bir sen yükü eklenince çöktü dizlerim, kapaklandım...
Zaten koltuk altımdaki hasret çöktürmüştü omuzlarıma...
İşte bitti rüzgâr yükü, bitecek sen varlığı belki bu yıl da, ama unutma güneş herkes için batar…
Bir gün sen de kalacaksın karanlıklarda ağır bir yükle…
Bu yazdıklarımda hiç “seni seviyorum” dediğim sen yoksun, en son sen de yoksun…
Sadece ben varım, kendi halinde kendi pişmanlıklarında, kendi kendine savaşımında, kendi kendine yetiksiz ve acıları kovalayan bir ben varım… Ama üzgün ve de şaşkın, bir ben…
Şimdi yalnızlığımı gömüyorum tek başıma gömüleceğim bir avuç toprağa…
Artık sen ve ben de yok olacak bu avuç içi kadar çamurumsu gömütte…
Artık cümleler yetiksiz, artık benim sevgim sana ağır gelir, dediğimde ise, bir cümle vızıldadı dudaklarımdan…
Hep hoşça kal derler ve kanatarak giderler…
Ve bir labirentte kayboluşlar başlar…
Mustafa Yılmaz
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.