Sevgiliye Mektup - 2
Bir kuş gibi uçup konduğun yere beni de götürseydin. Beni de yalnız koymasaydın bu koca şehrin her gün çehresi değişen caddelerinde, kalbimde aşkın, cebimde şişem, büzülmüş neşem ile...
Her sabah aklıma düşüyor gözlerin, bana bakıyorsun uzaklardan gel diyorsun,gel peşimden ,buralar sensiz olmuyor,sana uzatıyorum ellerimi kol saati pozisyonunda,sarılıp çekmek istiyorsun yanına, arkandan gelen temiz yüzlü bir Zebanicik sana sesleniyor "gidiyormusun ?" diye soruyor ona dönüp neşe içerisinde "eveeet" diyorsun. Zebanicik kulaklarına varan ağzından aşağıya dökülen salyalarla arkadaşlarına dönüyor " gidiyeeee kurtulduk" diye haykırıyor ki uyanıyorum,her yanım sırılsıklam, bir koku sarmış odamı, tıpkı gittiğimiz restorantta altına kaçırıp bizi dışarıya attırdığın günkü kokular geliyor burnuma, irkiliyorum,cama tikiliyorum. Yoksun.
Sen o tertemiz hülyalarınla gittin. Hani; Eminönü’nde balık yediğimiz gün beresini yanındaki sandalyenin üzerine koyan yaşlı bir amca vardı. Hani kılçıkları amcanın beresinin içerisine doldurmuştun. Hani garsonlardan dayak yemiştik.
Seninle yaşamak ayrı bir zevkti. Senin olduğun yer neşe ve mutluluk dolardı. Gülhane parkında otururken karşımızda oturan gençlere bacaklarını açıp göstermiş, her manaya gelen hareketler yapmış onları ne kadar mutlu etmiştin. O sakin gençler birden canlanıp,neşelenmişti. Sen bir mutluluk distribütörü idin.
Ve her zaman içime işlerdi bakışların. Gazete okumak için burnuna dayattığın zaman bile,görmezdin oysa miyoptun ama yine de gözlük takmamakta diretirdin.
Seninle olduğum her an heyecanlı ve tetikte olurdum. Acaba aşkımın aklından ne ib....ne iyilikler geçiyor diye.Hani son maçlarıydı Süper Ligin,illa Fener maçına gidelim diye tutturdun ayaklarıma sarılarak beni yere yatırdın Taksimin göbeğinde de geçen binlerce insan senin saçtığın neşeye gark oldu.
Sonra maça gittik beraberce,sen istedin diye Fener trübinine,karşı açıkta az sayıda Galatasaraylı,Fenerliler coşmuş,çoğu sarhoşmuş senin şeyinde değildi. Birden bağırdın sevinçle ve çılgın gibi, bir yandan da beni gösterdin : "Şu adam var ya benim arkadaşım fanatik Galatasaraylı", sonra.....hastanede elimi tutup " salak neyeki kaçmadın" diyordun kırılan kaburgamın üzerine abanarak.
Sen her defasında neşelenmeyi bildin,etrafına da s..açarak hatta. ÖDP mitinginde beni göstererek " Ülkücü acan ", MHP mitinginde de " Cudi’den gelenlerden" diye beni gösterdiğini anımsayınca içimi bir burukluk kaplıyor , taa ameliyat yerlerime kadar.
O gün senin doğum günündü, nasıl unuturum.Ben o tarihi kalbime yazdım. Sizin evde toplanmıştık arkadaşların ve komşu kızlar da gelmişti. Hani ağabeyinle amcaoğlun içeri girince "işte beni hamile bırakan çocuk" diyerek beni göstermiş,sonra da "şakaa yaptımmm, doğum günü şakasıııı" demiştin ,yarım saat sonra. Hemen söyleseydin de o kadar hırpalanmasaydım. Fakat sen asla aceleci olmadın hayatta. Bir tek köprüde işte o da benim desteğimlen.
Sen kimseler ayrılmasın diye birbirinden küs olanların aralarında mektuplar taşırdın,yeter ki sevenler ayrılmasın. Fakat o Mustafa’nın verdiği mektubu Berrin Hanım’a verene kadar. Berrin de mektubu kocasına vermiş,Mustafa bir gece pıçaklanmış olarak bulunmuştu caminin kenefinde. Gerçi sen "bilmeyerek oldu" demiştin yeminler etmiştin, bıyık altından gülerken.
Ne güzel ve manalı gülerdin siyaha dem tutan o her beni öpüşünde yanaklarıma batıp tenime her temas ettiğinde sevda dolu acılar bırakan bıyıklarınla. Bazen tıraş ederdin,bazen de ağzının etrafı kıpkırmızı gelirdin,yüzün yapış yapış, senin yüz ağdaların bile aşk kokardı. Bazen yaptığın ağdadan artakalanlar seninle el ele seyahat ettiğimiz belediye otobüslerinin koltuklarına yapışırdı. Sen severken yapış yapıştın , aşk böcüğüm.
Sen hayat verendin, sen heyecan verendin,sen yediverendin ve bütün mahalle bu hallerine bayılırdı,sonradan öğrendiğimde seni neden bu kadar sevdiklerini hiç şaşırmamıştım.
Seninle lisede aynı sınıftaydık,yan yana sıralarda otururduk. Bir tarih dersinde hocamızı dinlerken ağzına sokmuştun ters olarak kırmızı kurşun kalemi. Kalemin ucu ağzının içerisinde eriyip dudaklarından aşağıya kırmızı kırmızı salyalar akmaya başlayınca kanama geçiriyorum diyerek çığlık çığlığa hastaneye götürmüşlerdi seni.İlla ameliyat olacam diye tutturmuş, doktorların sakinleşmen için verdiği narkozu çekince ne mutlu olmuştun.
O zaman ya sana bir şey olsaydı da seni morga koysalardı, dayanabilir miydim ki sensiz ve sessiz yaşama.
Ah senin o çocukluk heyecanların,kış’ın en soğuk günlerinde mahallede ne kadar ev varsa bacalarını çuvalla kapatıp sonra da beni dışarıya çağırır gelen itfaiye aracın seyrettirirdin. Sen akıllara ziyan ufukları olan bir martı gibi süzülürdün çatılarda elektrik tellerine takılana kadar. O elektrik tellerine takılıp üç bin voltla mahallemizin rekorunu kırmıştın.
Hani sen Ayşecik filmlerindeki Zeynep Değirmencioğlu’na özenip Ceyhun Bey’in yeni hanımının eteğini makasla kesmek istemiştin otobüste,anımsadın değil mi? Ben de anımsadım fantastikim benim. Keşke o otobüs şoförü o anda fren yapmasaydı da makas kadının poposuna girmese ve sen de adam öldürmeye teşebbüsden mahkemelik olmasaydın.
Yaşlıların her zaman yardımına koşardın, iki elin bo...pardon iki elin kanda olsa bile. Bir defasında mahallemizin yaşlı hacı teyzelerini toplayıp ve bilet paralarını da harçlıklarından biriktirdiğin parayla ödeyip sinemaya götürmüştün. Onlar ne kadar mutlu olmuşlardı. Hacı Güler halamız ikindi namazını kazaya bırakmasına rağmen Doktor Civanım adlı Arzu Okay filmini ne kadar beğenmişlerdi. Sahi o akşam baban neden çamaşır makinesinin hortumuyla şapalaklamıştı seni.
Hamarattın her zaman ,yaratıcıydın ,eline yemek yapmak ne de çok yakışırdı. Evinizin yakınındaki atık su deresinden topladığın kurbağaları kavanozda bir gün bekletip şişerek terbiye etmiş sonra da zeytinyağlı dolma yapıp bana ve arkadaşlarına yedirmiştin. Ben kusarken senin o hayat dolu gülüşlerin aklımdan çıkmıyor,çıkabilir mi ?
Yemek dedim de anacığının sırrtındaki ağrıları alsın diye sülük koymuşlardı bir zaman. Sen de sülükler şişip ayrılınca tavada kızartıp , "tavada istavrit " diyeyedirmiştin bana. Lezzeti hala damaklarımda ananın...
Rahmetli dedenden kalan plastik hasta ördeğinin içerisinde üzüm yıkar getiridin beraber güneşin batışını seyreder yerdik. Bazen de içine çekirdek koyardın,çıtlatırdık beraber. ben o zamanlar ne işe yaradığını bilmediğimden sen bana saklama kabı demiştin,hatırladın mı gülüm ?
Sütçü Emine Teyze vardı hani, mahallenizin ilerisinde ahırı ve tavukları vardı. İneğinin memelerine Japon yapıştırıcı sürüp tıkamıştın.İneğin memeleri şişmişti ve geceden sabaha kadar bağırıyorlardı ,sonra "vefat ettiler demiştin" ve ruhlarına Kur’an okurdun bazen. Mütedeyyinim benim.
Herkesin yardımına koşardın.O yaşlı Rahmi amcanın civcivlerinin kirden pasaktan koktuğunu anlayınca ,leğene koyup çitilemiştin. Salgın vurunca ertesi gün hepsi ölmüşlerdi.Sen de mevlit okumuştun arkalarından. Mahafazakarım benim.
Dedenin vefatından sonra nenenin hayatı iyice monoton olmuştu. Sen de onu yeniden hayata katabilmek için ne güzel şakalar yapardın . O yaşlı kadın seni görünce değişirdi. Son günlerinde karnına yastık bağlayıp " babaannee ben hamile kaldım" demiştin de kalp krizi geçirmişti ama sen hemen okulda öğrendiğin "boğulan insanı kurtarma -ilk yardım" bilgilerinle cankurtaranlığa soyunmuştun da kadına birden nüzul inmişti.
O yıllarda memelerin daha çıkmamıştı da sen annenin sütyenlerini giyip,içini de yataktan koparıp tıkıştırdığın süngerlerle doldururdun.Anımsadın mı sevgili yar....
Baban yatakta düşük banket durmunda devrilince yatağın bir kısmının olmadığını anlayınca yakalanmıştın ya...
Oysa bütün okul hayrandı o vakitler senin sayende annene...
Seni sevdiğimi haykırıyordum içimden duymadın.
O gün sen giderken ben tam gitme diyecektin sana hatta seslendim içimden ..aşağısı soğuk ve uzun bir boşluk diye içimden ama sen benim iç seslerimi asla duymadın...
Hatta ben seni tutmak için şöyle hafif bir dokunup şeyettim de sen benden kaçtın...
Sen daima kalbimin en müstesna ,kurbağalı, sülüklü yerlerinde olacaksın bir tanem.
Musa :
- bak bu oldu şerefsizim..
Suphi:
- Ötekini avukat beğenmediydi de
Musa:
- Bunu okusun hakim de savcı da avukatlar da kesin istifrayı basar.
Suphi:
- Meslekten istifra mı ederler ,ben de serbez kalırım mı ağabey.
Musa:
- Kesin serbezsin de nerde olur bilemem.
Suphi:
-Deme..
Musa:
-Dedim.
YORUMLAR
Nerden de bulursun bu kadar benzetmeyi... Hani derler ya Allah vergisi... Valla öyle böyle bir yetenek Allah vergisi...
Sen benim canımsın... Sen benim gülümsün... Ama yediveren gül değil ... Karşıdan bakıp sevilecek bir gülll....
İlahi Erol benide şaşırttın... Öptüm gözlerinden....
erolabi
Saygı ile ellerinizden öperim.