Erkek Gibi
Merdiven altındaki kapının hemen ardıydın sen
Karanlıktayken ben ve umudum
Kimlerce kapatıldığım meçhul bu kilerden
Ulaşabildiğim tek ışıltıydın sen
Ya duymadı senden öncekiler
Ya da hiç dinlemediler…
Tesadüfleri sevmiştim senden sonra, hayallerin önemine tanık olmuştum senle birlikte. Yaşamdaki itici gücünü anlamıştım umudun. Sonra için harcanmış şimdiye, acımayı öğretmiştin bana. Gülmenin doksan çeşidine dair sempozyumlar düzenlemiştin uzun ve sarhoş gecelerimizde. Çeneni takip etmekte zorlandığım anlarda, koyuvermiştim aklımı nenemin sandığına. Absürt her yanınla yıkandım senle dolu sabahlarda. Ağız dolusu küfür edebilen ilk kadınımdın ya, sanırım şaşkınlığım da bu yüzdendi. İki dubleden sonra ‘öpejemm’ demeyen ender kadınlardandın. Zorlama olduğuna inandığım erkeksi görünme çabanla dalga geçtiğimde ettik en büyük kavgamızı. Hatırla o geceyi…
Birçok birlikteliğimde ki bu sevda ile sınırlı bir alan değil-briç partnerliği gibi farklı alanlarda da söz konusu- (biz) olabilmek için çaba harcanırdı. Nafile ve eklektik çırpınmalar sonunda olmadığı anlaşılırdı ki işin tadını kaçıran çoğu zaman bu olurdu.
Bugün yazdığım şiirden sonra ayıktım anca. Biz olabilmenin değerini fark etmem geç olmuştu. Olayı güzelleştiren buymuş demek ki.
Birçok çiftin uğraş verdiği, uğruna yıllarca didindiği şey bizim elimize tutuşturuldu birdenbire. Işığıyla gözümüzü alan bir değerli elementti bu. İsis’in çığlığını içine sığdıran, onun güzel gözlerinden akan yaşlarla dolmuş bir sevgi barajıydı, elimizde tuttuğumuz. Hayal şehlalığıydı başımıza gelen. Tatlı, şık, naif; temiz, bakir ve acemiydik. Delirmeye hevesli adımlarımız bizi Beyoğlu’nda gezdirdi. Her yer güzel geliyordu bize, hizmet sektörünün tüm acılarını yaşayan insanların üstüne basarak, istemeden de olsa emdiğimiz emekleri bile gözümüze batmıyordu. Paten kaymayı yeni öğrenen çocuklar gibiydik, hem zevkten dört köşe hem de hafif korku içinde dolanıyorduk. Ben tarihe daldığımdan, sen işin büyüsüyle sarhoş olduğundan; ben elinde eridiğimden, sen zaten ben olduğundan, çok yerini tadamadığımız mabedimize olan tutsaklığımız bile güzeldi. Beyoğlu tutsakları gönüllü cezalarını çekmeye devam ediyordu…
Seni seviyorum…
Sana bu mektubumu okuduğumda aldığımız hali hatırla…
Kendimize bu ismi taktığımızdan beri, daha farklı bir sevgi besliyorum Beyoğlu’na. Beyoğlu Tutsakları şiirimi yazdıktan sonra, ikimize yakıştırdığımız bu mahlas ile yaşamaya başladık. Ne zaman başımız dara düşse önce bu caddeye koştuk, önce buradaki kokudan medet umduk.
Öylesi zor dönemlerimizden birinde, vermek üzere olduğumuz önemli bir kararın eşiğinde; elbette bildiğimiz, kendimizi iyi hissedeceğimiz bir mekâna ihtiyacımız vardı.
Ağzının içindeki şelale ile tanıştığım Mişon’un Meyhanesine gelmiştik hatırla…
Kendinden eski gibi duran, sonradan nasıl olup da bu denli hoş sesi olduğuna inanamadığımız cümbüşü ile içeri giren o adamı dilenci sanmanı hatırla…
Duvardaki siyah beyaz fotoğrafların, sırf eski olduklarından, yalnızca tozlu olduklarından bizi nasıl yaktıklarını hatırla…
Sevdiğimiz romancı yıllar önceleri buraya gelip öyle yapıyormuş diye, her seferinde kulüp rakısı içip, yanında karides söğüş istemenin hazzını hatırla…
Sokak çocuklarına takılmış yüreğin yüzünden bir şey yiyemediğin o geceyi anımsa…
Akordeoncu kadının peşinde tüm meyhaneleri dolaşıp, iyice sarhoş oluncaya kadar içtiğin o gece; bir masalın bitişiymiş meğerse.
Beni kovmana rağmen seni gizlice takip ediyordum. Fark etsen beni hiç affetmeyeceğini bilerek, seni koruma içgüdüsüyle izledim seni.
İnan şu an hiç kıpırdamayan, felçli bedenine bunları neden anlattığımı bilemiyorum. Her zaman sana iyi geldiğini söylediğin sesimle biçare halde, didiniyorum.
O gece yolda takıştığın adamlara diklendiğinde çıkan kavganın, itiş kakışın sonrası yere düşüp kafanı çarptığın kaldırımdaki halin gözlerimden gitmiyor.
Günlerdir izin alabildiğim ölçüde gelip sana anlatıyorum. Aşkımızın ne güzel olduğunu, vazgeçmemek gerektiğini hissettirmeye çabalıyorum.
Ellerinden girdim kaç kere bedenine, duyabilesin diye titremelerimi…
Hatırla sevgilim ne olur hatırla, seni nasıl sevdiğimi…
Noel 2010
Nadir