GERÇEKLERLE YÜZLEŞİRKEN
GERÇEKLERLE YÜZLEŞİRKEN
Gecenin karanlığında boğulurken ruhlarımız, sabahın cazibeli ışığını hasretle bekliyorduk. Mecalimiz kalmamış, biçare şekilde derdimize çare arıyoruz. Sorgularımız var kendimize, cevabını bilemediğimiz… Cevapsız soruların yanıltılarıyla doğruyu arıyoruz. Bulabilecek kadar bilgimiz olmasa da, hayatı tecrübelerle cevap arıyoruz, cevabı amansız tuhaf sorulara…
Gün üstüne gün gidiyor, ömür bir dağın arasında akan nehir misali ivedi bir şekilde kuyuya doğru iniyor. Zaman daraldıkça soruların cevaplama süresinin ehemmiyeti de artıyor. Ama ne çare ki sorular karşısında cahil kalmışız. Biçare bir şekilde hayatın med-cezirlerinde savruluyoruz. Kendi doğrularımızla yanlışlara doğru yönelmiş, hayatın debdebesinde uğraşıp duruyoruz.
Aklımız kavramaktan aciz olmasa da, bu yükü kaldıracak kadar akledemiyoruz. Çözümünü kaybetmişiz soruların. Bir hiçliğe biçilmiş ömrün sonunu kestiremeyecek kadar, cevapsız kalıyor sorularımız. Havsalamızda nice anlamsız şeyler cirit oynarken, doğrunun peşinden gidecek kadar bile irademiz yok. Hayatın en ücra köşesinde bir hesap var ki beynimizi tırmalıyor. Hakikat bir hendese olmuş, hesabını kitabını yapmamızı istiyor. Satar gibi ömrümüzü malayani şeylerle heybeden harcayıp, duruyoruz. Yarın yok kimbilir… belki bir dakika sonrası da….
Sorguları yaparken, kendimize acımasızca sualler yöneltirken bunları cevaplayacak kadar yiğitçe davranamıyoruz. Akıl olmazların zoru içinde. Bilip de bilmemek, ölüp de ölmemek gibi bir şeyin tamamen zıddıdır. Ölüp de ölmemek kadar yani şehitlik kadar asil bir durumun zıddı bir olayın kucağındayız. Cevapsız sorularla ömrümüzü geçiriyoruz. Bir çocuk düşünün acı bir şurubu içmek istemeyen ve bu şurubun hastalığını götüreceğini bilen… Tıpkı bizler gibi dermanından kaçıp derman arıyor, zamanın diplerinde kendine has bir yol arıyor.
Kendini sonsuzluğa atmadan kendine has bir köşede sorgusuz hayat yaşamak isteyenler olmuştur. Kendi isteğiyle gelmediğini bildiği halde, hiç gitmek istememe hakkına sahip olmadığını bildiği halde, kendine küçük bir yer ister dünyada. Küçücük bir yerim olsun ister, yeter ki toprağın altında ama göklerin üstündeki gerçeğe tanık olmayayım.
Bir çocuğun usul tavrıyla hayata boyun eğip, kurallarına uymaktan başka çaremiz yoktur. Ölüm denen hakikatin, din denen ve hayatımızı yönlendiren hakikatin ya da adına başka bir şey dediğimiz mukaddes değerlerin hiç birin görmezlikten gelerek, hayatın cazibesini ve dünyanın güzelliklerine aldanarak yoklukla baş başa verip hesabını kurtarmaya çalışmak ne kadar nefsimize iyi ve hoş görünse de ölüm gerçeğiyle irkilecek kadar kayıtsız ve temelsizdir. Yolumuzu belirlerken ve yürüdüğümüz yolun yanlış olmasına rağmen yürüdüğümüz halde kat ettiğimiz mesafeleri silip baştan bir hesaba çekecek olan bir dünyanın ve onun kuralları içinde olduğumuz bir an olsun bile unutmamamız gerektiğini düşünüyorum. Kaldı ki her nefsin ölümü tadacağını bile bile biz bu nefse ölümü tattırmayacağımızı zannederek kendimizce bir şeyler yapmamız devletin tapulu arsasına gecekondu yani kendi hayalimizle kurduğumuz o yıkılacak yapıya benzer.
İbrahim GÜREL
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.