Son Kale...
Ülkemizin içinde bulunduğu durum;
Hiç kuşkusuz temeli uzun yıllar önce atılmış, tarihsel bir manipülasyon sürecinin sonunda ortaya çıkmıştır...
Bu manipülasyonların hedefi ise siyasi ve ekonomiktir...Bu gerçeği görebilen gözlerin,bu tür dış müdahaleler sonucu oluşturulan kaos ortamından çıkabilmesi için ;
Amacı ve hedefi aynı, vatan sever, fedakar, eşitlikçi, demokrat, bilinçli bilgili, gözü pek, çağdaş bir topluluğun aynı çizgide birleşerek savunma hattı oluşturması ve ortak kaderlerini belirleyecekleri yıkılmaz ve dayanıklı kalelerinin olması gerçeğini de görebilmesi gerekir..
İşte bu son kale, Mustafa Kemal Atatürk´ün tarihte örneğini verdiği " anti emperyalist " mücadeledir...!
Bu mücadeleyi algılayabilmek için "nutuk" başta olmak üzere, beraberinde gençliğe hitabenin! yavaş yavaş ve sindire sindire bir kez daha okunmasının gerekli olduğunu öngörüyor, okunmasının sayısız faydalarının olduğunu düşünüyorum.
Okuyalım yeniden;
Yavaş yavaş ve sindire sindire."Yerçekiminin var olduğunu" bir kez daha bulmaya çalışmanın beyhude olduğunu anlayacağız.
İşte hitabe.!
- Ey Türk gençliği ! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti´ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dahilî ve harici bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve Cumhuriyet´i müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri, şahsî menfaatlerini, müstevlîlerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi vazifen, Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.G.M.K.A.20 Ekim 1927
Okuduk ise, şimdi şu soruları sormalı ve cevap verebilmeliyiz kendimize;
Türkiye Cumhuriyetini kim muhafaza ve müdaafa edecek?
Türk Gençliği.
Kime karşı?
Dahili ve harici bedhahlara karşı.
Aziz vatanın bütün kaleleri işgal edilmiş mi?
Ekonomik olarak evet,fiili işgal henüz başlamamış ve gerekte duymuyorlar.
İktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlîlerin siyasi emelleriyle tevhid etmişler mi?
Evet.
Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş mü?
Evet.
Bu soruların cevaplarında hem fikir isek;
Türk istikbalinin evladı ne yapacak?
Asıl sorun burada başlıyor!
Türk istikbalinin evlatları kimdir?
Önce onları bulmamız gerekiyor,afedersiniz siz Türk istikbalinin evlatları mısınız?
Sizde evet diyorsanız, işte şimdi devam edebiliriz. Çünkü bu yazı Türk İstikbalinin Evlatları için kaleme alındı.
Şimdi konuya başka bir açıdan bakalım;
İnanmak ya da inanç nedir? Sorusunun cevabını, "bir düşünceye gönülden bağlı bulunma durumu olarak tanımlarsak(tdk), " insan beyninde bir düşünceye bağlanabilmek için hangi mekanizmalar etkindir?" sorusu karşımıza çıkar. Düşünceler ve bu düşünceler sonucunda ortaya çıkan inaçlarımız, çeşitli fiziksel ve psikolojik manüplasyonlarla değişebilir mi?Tabiiki yine evet...Düşüncelerimiz ve dolayısı ile inançlarımız, sürekli olarak değişkenlik içerisindedir. Değişmeyen tek şey ise değişimdir. Bundan yirmi otuz yıl önce "hayatta sizin için para mı daha değerlidir yoksa dostluk mu?" sorusunun cevabı zaten ne söylenmek istendiğinin kanıtı olarak tam karşımızda durmuyor mu?
Gelelim asıl meseleye;
Türkiye Cumhuriyeti´nin kurulduğu günden beri Mustafa KEMAL bu milleti "ortak bir inancın çatısı altında" toplamaya çalıştı. Kâh köylüsünü efendisi yaptı, kâh milletine zekilik payeleri verdi. Bilimin ışığında modern ve laik Türkiye çabaları için yeri geldiğinde güç kullandı. Oluşturduğu "ortak inanç" sayesinde dışardan provake edilmiş bir sürü ayaklanmayı bastırabildi.1938 yılına kadar Mustafa Kemal´in düşüncelerini "inaçları" yapan Türk milleti, bu tarihten sonra güçsüz ve zayıf kaldı. Ne yapmak istediğini algılayamayan "sonrakiler" Mustafa Kemal’i tabulaştırarak devrimlerinin sonunu getirme iradesinden bu halkı yoksun bıraktılar. Genç Türkiye Cumhuriyeti daha evrimlerini geçiremeden, halkının "inançları" sağlam temeller üzerindeki inşasını bitiremeden sahipsiz kaldı. Fakat temel sağlam atılmış, zemin etüdü "Son Kale" tarafından yapılmış, çimentosuna ise şanlı bir tarih ezelinden katılmıştı.Bu temel Kürdü, Türkü, Lazı, Çerkezi ve tüm etnik kültürlerin ortak karışımı olan Anadolu Halkı idi.
Genç Cumhuriyet üzerinde emelleri olan emperyalistler, ilah bir talihsizlik ile Hitler Faşizmi ve 2. Dünya savaşının sıkıntıları ile uğraşırken, 1950 lere kadar bu emellerini ertelemek zorunda kalmaları ise bu savaşın 2000’li yıllara kalma nedenini açıklamıyor mu bizlere? Tıpkı Ekim devrimi nin(Rus devrimi) tarihsel zamanlaması gibi, "Bu da ilahi bir destek mi idi." diye de düşünmeden edemiyor insan!Lenin nere, Hitler nere...
Bu milleti köy kültüründen batı kültürüne taşımaya çalışan "Klup rakısındaki smokinli" adamlar, yıllarca süren uğraşıları sonunda yurdum insanlarını hiç bir kültürün kalıplarına uymayan yoz bir kültüre mecbur bıraktılar."Vahşi kapitalizm ise kaçınılmaz gıdasını, bu yoz kültür ve inançlarını yitirmiş toplumların örgütsüzlüğünden cehaletlerinden almakta" ve keselerini doldurmaktalar yıllardan beri.Birilerine mayın birilerine dedektör satarak, laboratuarlarında ürettikleri virüsleri yayarak, sonra bu virüslere karşı aşı yaparak , bu aşıları aynı halka satarak vs.vs.(Haa az daha unutuyordum! "Bu ülkenin kullandığı ilaçların %80’inin niçin gereksiz yazıldığı" gerçeğini, aynı şaşkın halkın, aynı şaşkın sözde hekimleri tarafından, aynı şaşkın halka niçin reçete edildiğini bilmenizi de isterim. Başka bir yazıda "Kuru ekmeği olmayan dolapta, niçin üç beş kutu bayat ilaç oluyor?" gerçeğini irdelemeye çalışacağım.)
Neyse...
İnançlarını yitirmiş ve yoz bir kültür kargaşasının içerisinde, birbirlerine düşürülmek istenen halkların bu oyunlara gelmemeleri gerekmektedir. Gerekmektedir de, ya bu sülüklerin oyununa gelen, bağımsızlık nidaları atan, gaflet uykusundan uyananamış, kandırılmış katilleri ne yapacağız . Ya da daha da kötüsü menfaatçi din bezirgânlarını... Daha ileride diyelim ve öncelikli olarak şu sınırları çizelim:
Burası Türkiye Cumhuriyetidir, bu cumhuriyette bütün etnik kökenler eşit muamele görür ve vatandaşlık haklarından eşit faydalanır. Adının Türkiye Cumhuriyeti olması "Türklere" hiç bir sekilde ayrıcalık tanımayacağı gibi, "Türk olmak" her konuda diğer etnik kökenli vatandaşlardan daha fazla sabır, hoşgörü ve fedakârlık gerektirir. BU GÜNE KADAR BU DURUŞUN SERGİLENDİĞİ GİBİ...
devam edecek...
YORUMLAR
Ey Türk gençliği ! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti´ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dahilî ve harici bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve Cumhuriyet´i müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri, şahsî menfaatlerini, müstevlîlerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi vazifen, Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.G.M.K.A.20 Ekim 1927
okumak yetmiyor bir iyice anlamak gerekiyor gençliğe hitabeyi...buna herkesın çok çok ihtiyacı var.başarılar sevgili yazar.selam.
Meramını çok güzel anlatan sıkı yazılmış bir yazı.
İçeriğine tamamıyle katılmamakla birlikte yazıyı beğendim.
Tebrikler.
Kanaatin yanında dayanak da verirsen yazın daha güçlü olur.
Fazla ve ağır karalama sadece tepkiyi artırır.
Selamlar.
aksu
Ülkeyi bu hale getirenlerin, çözüm arayanlardan daha çok dikkat etmesi kanaatindeyim.
En içten selamlarımla...