ZIPKIN
Yağmur boşuna yağıyordu o sabah, ne ellerini ıslatabilirdi, ne gözlerinde damlalar biriktirebilirdi ne de yüreğindeki ateşi söndürebilirdi, gökteki bütün yüklü bulutlar dökülse üzerine.
Hangi sel yüreğinde biriken acıları söküp atabilirdi.
Hangi güneş donmuş yüreğinin buzdan sarkıtlarından içine damlayan elemli gözyaşlarını ısıtabilirdi.
Hangi söz ona yaşamak denilen yolun kat ettiği mesafesindeki acılarını silip süpürerek, ta başından yeni bir yolculuk vaat edebilirdi.
Elinde sıkıca tuttuğu raporda yazılı olan "Anneler en büyük sevgiyi hak eder ve yine anneler en büyük acıyı çekebilirler." fermanına isyan mı etmeliydi.
Dudakları titreyerek tekrar sordu " Doktor bey, kesin mi bu teşhis, yani şimdi benim oğlum".
"Maalesef doğru ve yapabilecek bir şey yok" dedi doktor üzülerek.
Haftanın beş günü okula berber gidiyorlardı. Annesi ona sarılıyor, o da annesinin boynuna doğru sokulup birbirinin kokularını içlerine çekiyorlardı.
Okulun merdivenlerini bir elini annesinin koluna diğer elini trabzana tutunarak çıkabiliyordu. Ders bitince annesi sınıfın kapısına geliyor bir ihtiyacı olup olmadığını sorduktan sonra, oğlu ile beraber olabilmek için başkanlığını yaptığı Okul Aile Birliğinin odasına iniyor ve çalışıyordu.
Oğlu ender görünen bir kas hastalığına yakalanmış, günden güne eriyen tazecik etleri yürümesini engellemeye başlamıştı. Doktor söylemişti neler olacağını. Önce yürüme zorluğu çekecek,sonra yutma, nefes, görme ve .....
Ve bir annenin gözyaşları kaçıncı seferdir yıkıyordu hastanenin koridorlarını kim bilir?
Son sınıfta okuyordu. Bu sene üniversite imtihanına girmek ve il dışında okumayı kafasına koymuştu.
Annesi de babası da vazgeçirememişti bu düşüncesinden, vazgeçirmek de istemiyorlardı aslında. Zira o hedefine ulaşmak için daha çok gayret ediyor, bu sayede ilaçlarını savsaklamadan zamanında alıyor hatta ilk zamanlar ağlaya ağlaya gittiği Fizik Tedavi Rehabilitasyon merkezine güle oynaya gidiyordu.
Üniversiteyi kazanır ise ailece il dışına gitmek mecburiyetinde kalacaklar, düzenleri bozulacak, tedavisi de aksayacaktı.
Belki diyordu annesi, belki tedavi muntazaman devam ederse bir kaç ay daha fazla yaşayabilir, bir yıldan bir kaç ay daha fazla.
Okul çıkışında annesine sarılıp karşıdan gelen öğretmenini gösterdi " Anne Felsefe’den yüz çektim, hocam beni tebrik etti, bak bana gülüyor" dedi. Öğretmen yanlarına geldiğinde annesinin yüzündeki kupkuru tebessümü görünce "Hayırdır, ne gülüyorsunuz ana oğul" diyerek sarıldılar.
Annesi oğlunun hedeflerinden bahsedince çocuk "Ama bir iş bulursam kalırım burada" deyince öğretmeni "O zaman biz de sana burada bir iş buluruz, bir de eş, buradan ayırmayız seni"dedi
O akşam öğretmen bu konuyu eşine açtı. Eşine çalıştığı kurumda uygun bir iş bulunursa hasta delikanlının üniversiteye gitmekten vazgeçebileceğini söyledi. Zaten doktorunun dediğine göre en bir yıl kadar bir ömrü kalmıştı.
Ertesi gün işyerine giden öğretmenin eşi hasta delikanlının durumunu arkadaşlarına anlattı. Çalıştığı kuruma her gün bir milletvekilinin baldızı, kayın biraderi, kızı işe giriyordu.
Her gün partili birinin işe alındığı bu kurumda bir yıllık ömrü kalan delikanlıya elbet bir iş verirlerdi. Yöneticilerin Müslüman insanlar olduğunu düşünüp, eşine “merak etmeee, hallederler bizim başkanlarımız. Sen çocuğun bilgilerini, ne bileyim öğrenci belgesidir, hasta raporudur, ikametgâhıdır, kimlik fotokopisidir onları getir ben inanıyorum ki bu iş olacak” dedi umutlu adam.
Birkaç gün sonra hasta delikanlı hakkında bir dosya hazırlayıp kurumun yöneticilerinin kapısını çaldı, durumu anlattı, raporları, doktorun hastalık hakkındaki izahatlarını içeren ve akıbetin ne olacağı hususunu anlattığı özel raporu da sununca “Bir bakalım” diyerek, adama biz seni arayacağız dediler.
Biliyordu, bu adamlar namazlı, Müslüman adamlardı. Her biri Anadolu’nun şehit kanlarıyla sulanan bir coğrafyasından gelen, derdi, çileyi, acıyı bilen ve bütün onları yaşamış insanlardı.
Biliyordu zira bu insanlar her yıl Umre ziyaretine gidip Kâbe’nin mukaddes havasında ağlaya ağlaya ibadet eden, tövbe eden güzel insanlardı.
Biliyordu, çünkü inanıyordu…
Biliyordu çünkü çaresizdi.
Birkaç gün sonra yöneticilerden birinin sekreteri aradı ve “Başkanım sizinle görüşmek istiyor “ dedi.
Hemen koşarak, hayır uçarak katları çıktı. Sekreter hanıma “ Bani bekliyor başkan, aramıştınız” dedi. Sekreter “ A..tabi buyurun içeriye “ dedi ama adam hemen içeriye giremedi, durdu , birkaç nefes topladı, üstünü başını düzeltti ve “Tamam şimdi giriyorum “ dedi. Sekreter hanım adamın bu heyecanlı haline gülerek “Buyurun” dedi bir defa daha.
İçeri girince selam verdi. Başkan hazretleri büyük bir masanın ucunda, adamın bulunduğu yere oldukça uzak vaziyette oturmuştu. Adam “Selamün Aleyküm başkanım” dedi, başkan gülerek ve gayet mütevazı bir şekilde “ Ve Aleykümselâm ve Rahmetullahi ve Berekatühü kardeşim” dedi.
İşte inançlı insan, güler yüzlü, nezaketli, beyefendi, temiz yüzlü, mütevazı, işte bu dedi içinden.
Başkan ne içeceğini sordu, nazik bir şekilde reddetti ve heyecanla başkanın ağzından çıkacak kelimeleri düşündü.
Başkan “ Evladım, bu kardeşimizin durumu aşikâr. Belli ki ailesi bu işi maddi bir kazanç için değil, sırf çocukları il dışına gitmekten vazgeçsin ve tedavisi devam edebilsin diye arzuluyorlar. Zaten bu evladımızın tabi ki Allah bilir ama doktorların dediğine göre bir yıl kadar bir ömrü kalmış, biz de o kadar baldızımızı, eniştelerimizi, akrabalarımızı, sevdiklerimizi işe alıyoruz, bu delikanlıyı da işe almak bizim borcumuz.” mu diyecekti?
Yoksa “ Şimdiye kadar nerdeydiniz kardeşim, daha evvel gelseydiniz ya, bak yavrucağızın ömrü bir yıl kaldı diyor doktorlar, siz neden şimdiye kadar bize ulaşamadınız, olmaz böyle bir savsaklık kardeşim. Biz Müslüman adamlarız, neden bize gelmediniz” diyerek kızacak mıydı?
“Olsun”, “kızsın” diye geçirdi içinden, “ben bütün zılgıtları yerim afiyetle zevkle” dedi.
Başkan odacısından bir su istedi. Odacı elinde kristal bardak içerisinde altında işlemeli kurutma kâğıdı olan küçük bir tabakla suyu getirdi. Başkan bardağı aldı “Bismillah” dedi ve bir dikişte içti.
Sonra adama döndü ve güler yüzle “ Evladım bu çocuğa iş verin diyorsunuz, tamam da çocuğun bir yıl sonra öleceğine garanti verebiliyor musunuz ?“dedi.
YORUMLAR
Ciddi rahatsızlıklara çok üzülüyorum. Allah böyle bir acıyı kimseye yaşatmasın ve kimseye de muhtaç etmesin.. Teşekkürler yine her zaman ki gibi duygu ve anlam yüklüydü yazınız. Güçlü kaleminizi kutluyorum. Saygılarımla..
erolabi
Özür dileyerek geç de olsa değerli yorumunuza şükranlarımı arz ederim.
erolabi
Ben şöyle düşünürüm naçizane ...
Eline fırsat geçmeyen insanın durumu fırsat geçtikten sonra değişmez ise o erdemlidir.
yoksa fırsat geçmeden herkes atıp tutar.
Vicdan mı?
O kadar içi boşaltılan bir kavram oldu ki ..
Aşk gibi..
Değerli yorumunuz için şükranlarımı sunarım
saygı ile .
Yani adam da devleti düşünmek zorunda. :))
Hocam gerçekten sonunu bilmek isterdim.
Tümsekte kaldım.
Tebrikler ve selamlar.
10 numara.
erolabi
Adam devleti düşünerek yapmıyor işlerini ki.
İlerde yazmayı planladığım bazı ihale hikayelerinde inşallah bahsedeceğim.
Bu olay Kurban bayramından bir hafta önce oldu.
Bizzat benim yaşadığım bir hadisedir.
Sonu mu ?
Eşimin öğrencisi annesinin kucağında okula gidip geliyor hala...
başkan hazretleri de milletvekili olmak için devlet kesesinin ağzını açmış dağıtıyor seçmenlerine...
Sevgilerimle kardeşim.
Tam erolabi kalasiği, nerde başladı nasıl bitti anlamadım. Güzel bir yazıydı tebrik ederim.
saygımla...
erolabi
saygı ve selamlarımı sunarım
besmele ağzına hiç yakışmamış.....hemen çarpılması gerekti....bu nasıl kalem kardeşim...bütün finallerde çarpıyorsun....tebrikler
erolabi
Edebimden bir şey diyemedim..
Bu olay olalı üç ay oldu..
Hala kızgınlığım geçmedi..
Ama Allah bu..
Bir düşürür..
Burnunun üstüne adamı..
Selam ve saygılarımla ..
erolabi
Bu olayı yaşayalı üç ay oldu...
Delikanlıyı işe almadılar..
Zira bir sene sonra öleceğine garanti veremedim.
Ailesine de söyleyemedim.
Gözlerinden öperim kardeşim.
ferromuratti
Ah abim bir rahkiki bir de taklidi iman vaarya Allah ikincisi gibi olanlardan eylemesin bizleri
erolabi
yaşanalı üç ay oluyor.
ben de saygılarımı sunarım.
.../...
Okudum bildim deme
Çok taat kıldım deme
Eğer Hak bilmez isen
Abes yere gelmektir
.../...
Yunus Emre der hoca
Gerekse bin var hacca
Hepisinden iyice
Bir gönüle girmektir
Saygılarımla.
erolabi
Tam da öyle oldu Yunus'un incileri.
Saygılarımı sunarım ..